1. Uluslararası Polis Özel Harekat Birimleri Çalıştayı

Emniyet Genel Müdürlüğü Polis Akademisi Başkanlığında görevli öğretim üyesi Prof Dr. Mehmet Özcan, "Terörle mücadele ederken ideolojilerle toplumlarla mücadele edilmemelidir. Terörün dini, dili, ırkı olmaz. Biz hiçbir zaman 'Kürt terörü' demedik, 'PKK terörü' dedik" dedi. Antalya'da düzenlenen 1. Uluslararası Polis Özel Harekat Birimler Çalıştayı'nda, "Polis, terörist ve hukuk" başlıklı konuşma yapan Prof. Dr. Mehmet Özcan, terörle mücadele ederken, hukuk ve insan hakları kavramlarından bahsetmenin bazen zıt görünebileceğini ifade etti. Bir gün önce görev arkadaşını kaybetmiş psikolojide bulunan polis memurunun, "İnsan hakları" ya da "Hukuk" dendiğinde kendisini rahatsız hissettiğinin görüldüğünü kaydetti. Teröristlerin uyması gereken hukuk kuralı bulunmadığını hatırlatan Özcan, devlet ve polisin hukuk kurallarından bağımsız yapacağı mücadelenin demokratik olmayacağını vurguladı. Hukuk kurallarının, yaptıkları görevi meşru hale getiren kurallar olduğuna değinen Özcan, güvenlik birimlerinin gerekirse teröristin yaşamına son verdiğini ve bunu meşru bir hukuk sistemine dayanarak yaptığını söyledi. PKK terörünün 1984 yılında başladığını ve Türkiye'nin silahlı mücadele eden etnik bir terör örgütüyle yıllardır karşı karşıya olduğunu anlatan Özcan, "2013 yılı itibarıyla örgütle devam eden müzakereler dolayısıyla herhangi bir çatışma yaşanmadı. Umarım bu şekilde devam eder" dedi. Terörle hukuka uygun şekilde mücadale edilirse örgüt ve tabanı arasındaki mesafenin açılacağını anlatan Özcan, şöyle konuştu: "Doğru tespit ve doğru kişilerle mücadele edersek, halkın desteğini alır ve örgütün çalışmalarına yönelik insani istihbarat akışının da yollarını açmış oluruz. İstihbarat terörle mücadelenin olmazsa olmazıdır. Hukuka aykırı mücadele edilirse, örgüt bu yanlışlar yüzünden tabanda propagandasını artırır. Terör örgütleri, devletin ve güvenlik birimlerinin yaptığı hatalardan beslenir. Can suyu bu hatalardır. Bu hatalar nedeniyle güvenlik güçleri ve devlete olan güven kaybolur. Halkın da desteği ortadan kalkar. Güvenlik güçleri ile halk arasındaki mesafe arttıkça halk, terör örgütüne yakınlaşmak zorunda kalır. Güvenlik güçleri adımlarını hep hesap verilebilirlik yönünde atmalıdır." Terörle mücadele sırasında bir inanç ya da etnik unsurun temel alınmaması gerektiğinin önemine işaret eden Özcan, "Terörle mücadele ederken ideolojilerle toplumlarla mücadele edilmemelidir. Terörün dini, dili, ırkı olmaz. Biz hiçbir zaman 'Kürt terörü' demedik, 'PKK terörü' dedik. PKK, bütün Kürtleri temsil etmez" dedi. Türkiye'nin terörle mücadele sürecinde Avrupa ülkelerinden gerekli desteği göremediğini belirten Özcan, bunun en iyi örneğinin Fransa'da yaşandığını anlattı. Avrupa'da 3 PKK'lı kadının öldürülmesinin ardından hala net bir soruşturmanın yapılmadığının altını çizen Özcan, "(Türk istihbaratı gitti, öldürdü) diye propaganda yapıldı. O dosyadaki önemli verilerin Fransız yargısında kaybolduğu konusunda önemli iddialar var. Terörle mücadele ederken hep birlikte mücadele etmeliyiz. Bu sadece bir milletin, bir toplumun sorunu değildir" diye konuştu. Türkiye'nin geçmişte yaptığı hatalardan ders aldığını anlatan Özcan, terörle mücadeleyi profesyonel ve hukuka uygun şekilde sürdürdüklerini dile getirdi. Özcan, 2011 ve 2012 yılındaki güvenlik güçlerinin terörle mücadelesinin dünyaya örnek olduğunu ve terör örgütünün devletle masaya oturmak zorunda kaldığını kaydetti. - "Terörist Müslüman olamaz, Müslüman da terörist olamaz" Polis Akademisi Başkanlığı'nda görevli öğretim üyesi Doç. Dr. Süleyman Özeren ise Hizbullah terör örgütünün yapısıyla ilgili çalışma yaptığını söyledi. Hizbullah üyesi 7 bin kişinin özgeçmiş dosyasını incelediğini, bin 500'ünü ise ayrıntılı incelediğini belirten Özeren, onlarca teröristle de yüz yüze konuşarak profillerini çıkardığını kaydetti. Özeren, örgütün yüzde 70'den fazlasının 14-25 yaşları arasında örgüte katıldığını ve eğitim seviyesinin de düşük olduğunu vurguladı. Örgütteki işsizlik oranının yüksek olduğunu belirten Özeren, sözlerini şöyle sürdürdü: "Hizbullah'ın silahlı kanadında olmayıp diğer kanatlarda görev yapan teröristlerin yüzde 44'ünün 'Hiç dindar değilim' ya da 'Az dindarım' dediğini görüyoruz. Hizbullah'a yönelik yaptığımız çalışmamızda örgütün askeri ya da silahlı kanadında olan örgüt üyelerinin yüzde 76'sı 'Hiç dindar değilim' ya da 'Az dindarım' dediğini görüyoruz. Bu bulgu sadece Hizbullah'a özel değil. Dinden beslendiğini belirten bütün örgütlerde istatistikler buna benziyor. Bazı örgüt üyelerinin kısa yoldan cennete gitmek niyetiyle bu eylemlere giriştiğini görüyoruz." Şiddet eylemlerine katılan örgüt üyelerinin genelde örgüte en yeni katılan üyelerden oluştuğuna dikkati çeken Özeren, "Örgüte katılıp az dindar olanların hızlı şekilde şiddet eylemlerine katıldığını görüyoruz. İntihar saldırıları bu tür bir motivasyondan besleniyorlar. Terörist Müslüman olamaz, Müslüman da terörist olamaz. Bir Müslüman teröre bulaştığında o dini de inkar etmiş oluyor" dedi. Güvenlik güçlerinin terörist olanla terörist olmayanı iyi ayırması gerektiğini vurgulayan Özeren, yapılan hata nedeniyle bir kişinin bile terör örgütüne katılmasının, olası bir eylemde toplumun geneline zarar verebileceğini dile getirdi. Operasyonel birimlerin operasyonlarda yaptığı davranışların terörle mücadele açısından önemine dikkati çeken Özeren, "Bir eve girerken kendi güvenlik tedbirlerimizi alırken oradaki insanları kaybetmemiz ya da kazanmamız önemli ve kritik noktadır. Operasyonel birimler toplumla ilişkiyi geliştirmelidir. İlk bakışta öncelik bu olmayabilir ama geniş bakarsak bunun da ne kadar önemli olduğunu görürüz" diye konuştu.