Her 10 erkekten birinin şiddeti sokakta gördüğünü ifade eden Işık, “Ama kadınlar en sevdikleri kişiler tarafından şiddete maruz kalıyor. Bir erkek dört üniversitede de okusa şiddet uyguluyor. Bunun nedeni erkek egemen sistemdir” dedi....
Diyarbakır Kadın Sorunlarını Araştırma ve Uygulama Merkezi (DİKASUM) 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü dolayısıyla “Biz kadınız kimsenin namusu değiliz namusumuz özgürlüğümüzdür” kampanyası çerçevesinde Sümerpark Cep Sineması’nda bir panel düzenledi. Moderatörlüğünü Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Sosyal Hizmetler Daire Başkanı Muazzez Konuk Özden’in yaptığı panelde, akademisyen Nazik Işık, avukat Meral Danış Beştaş ve Mahmur Kampı’ndan gelen Barış Grubu içine yer alan Ayşe Kara Benusen, Aziziye ve Hasırlı’dan gelen kadınlara birer sunum yaptılar. Yaşlı, genç her yaş grubundan kadınların yoğun ilgi gösterdiği panele anneler çocukları ile geldi. Kadınlar arasında iki de erkeğin bulunması dikkat çekti.
Panelde ilk olarak kadına yönelik şiddetin ele alındığı bir sinevizyon gösterimi yapıldı. Akademisyen Nazik Işık kadına yönelik fiziksel, psikolojik, cinsel, ekonomik şiddetin boyutlarını aktardı. Işık 10 kadından 6’sının evlendiği ilk gece şiddete maruz kaldığını ifade etti. Kadına yönelik şiddette yaygın olarak bilinen yanlışları sıralayan Işık, “Erkekler de şiddet görüyor, eğitim ve kültürel düzeyi yüksek kişiler şiddet uygulamaz gibi yaygın kanılar var. Ancak yapılan araştırmalar 10 erkekten sadece birinin şiddet gördüğünü bunu da sokakta yaşadığını ortaya koyuyor. Yani bir yabancı tarafından şiddete maruz kalıyor. Ancak kadınlar en sevdikleri kişiler tarafından şiddete maruz kalıyor. Yine eğitim ve kültür düzeyi yüksek kişiler de eşlerine şiddet uyguluyorlar. Bir erkek dört üniversitede de okusa şiddet uyguluyor. Bunun nedeni erkek egemen sistemdir” dedi.
**Kadına şiddet insanlık suçudur**
Işık, kadına yönelik şiddetin sadece kadınların sorunu olmadığı belirterek, başta devlet olmak üzere devletin tüm kurumları ve herkesin sorumlu olduğunu söyleyerek, “Devlet, şiddet olmadan önce önlem almalı, mağdura yardımcı olmalı ve mağduru korumalı ve yeni bir hayat kurması için desteklemelidir” diye konuştu. Işık, Diyarbakır’da töre cinayetine kurban giden Nahide Opuz olayını hatırlatarak, devletin gerekli sorumlulukları yerine getirmediği için AİHM tarafından mahkum edildiğini söyledi. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın geçtiğimiz yılın başından bugüne kadar 960 kadının öldüğünü açıkladığını hatırlatan Işık, kadına yönelik şiddetin bir insanlık suçu olduğunu ifade etti.
**Kadın yoksa yaşam da yok**
Mahmur Kampı’ndan gelen Barış Grubu içine yer alan Ayşe Kara da, Mahmur Kampı ile ilgili ilginç anekdotlar aktardı. Mahmur Kampı’nın yılanların ve akreplerin yaşadığı bir çölün ortasında bulunduğunu, Saddam Hüseyin’in ceza verdiği askerlerini bu kampa gönderdiğini söyleyen Kara, “12 bin kişi o çölde yaşama savaşı verdik. Akrepler ve yılanlar vardı. Bu çölde yaşamı kadınlar mümkün kıldı. Şimdi ise o çöl, güllük gülistanlık oldu. Her evin önünde bir ağaç görmek mümkün. Bu da annelerimiz yani kadınlar sayesinde oldu” dedi. Kara, Mahmur Kampı’nda mülteci olmaktan kaynaklanan tahribattan en çok kadınların etkilendiğini ifade ederek, “Kadın emek vermezse yaşam da varolmaz. Kadın yoksa yaşam da yoktur” diye konuştu.
**Yasalar değişti, uygulama yok**
Kadına yönelik şiddetin hukuki boyutlarını aktaran avukat Meral Danış Beştaş da kadına yönelik şiddeti önlemenin devletin temel görevi olduğunu söyledi. Beştaş, verilen uzun mücadeleler sonucunda hem Medeni Kanun’da, hem Aileyi Koruma Hakkında Kanun’da önemli değişiklikler meydana geldiğini ancak uygulamada ciddi sorunlarla karşı karşıya bulunduklarını vurguladı. Karar verici ve uygulayıcılar olan polisin, savcı ve hakimlerin erkek egemen sistemin sürdüğü bir toplumdan çok da farklı olamayacaklarının altını çizen Beştaş, kanun uygulamaları için mücadele edilmesi ve baskı oluşturulması gerektiğini ifade etti. Beştaş, “AB Uyum Yasaları çerçevesinde çok önemli yasalar çıkarıldı. Ancak irade çok net değil. 80 yıl boyunca ‘erkek evin reisidir’ denilen maddelerin yer aldığı şiddeti açıkça meşrulaştıran yasalarla yönetildik. 1990’lardan beri çok ciddi bir şekilde bu yasaların değişmesi için çaba gösterdik. Şimdi de uygulama için mücadele ediyoruz” şeklinde konuştu.