Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, büyük önder Atatürk’ü, 10 Kasım 1938 günü saat dokuzu beş geçe yitirdik. Onu yitirişimizin üstünden tam 79 yıl geçti.
Her yıl 10 Kasım’la başlayan hafta, yurdumuzda “Atatürk Haftası” olarak değerlendiriliyor. Bu hafta içinde; Atatürk’ün yaşamı, yurtseverliği, devrim ve ilkeleri anlatılıyor. Ata’nın daha iyi tanıtılması amacıyla açık oturumlar düzenleniyor. Radyo ve televizyonda, Atatürk’ün konuşmaları kendi sesinden dinletiliyor ve Atatürk’le ilgili filmler gösteriliyor.
ATATÜRK’ÜN AKILCILIĞA VE BİLİME VERDİĞİ ÖNEM
Atatürk, “Benim manevi mirasım akıl ve bilimdir” sözüyle akıl ve bilim kavramlarına verdiği önemi açık ve net olarak vurgulamıştır. Akılcılıkta (usculuk), bilginin kaynağı akıldır.Bilginin doğruluğu ancak akıl ve düşünce ile elde edilebilir. Gerçekleri insan aklı ile anlama yeteneği de diyebiliriz akılcılığa. Atatürk’ün akılcılığa verdiği önemin temelinde bilimin yol göstericiliği vardır. Ulu önderimizin; “Düşünceler anlamsız, mantıksız, boş sözlerle dolu olursa, o düşünceler (fikirler) hastalıklıdır. Aynı şekilde sosyal hayat akıl ve mantıktan uzak, faydasız, zararlı ve bir takım inançlar ve geleneklerle dolu olursa felce uğrar.” derken toplumsal yaşamda da akılcı yaklaşımlara vurgu yapmıştır. Yine 1924 yılında söylediği, Dünyada her şey için, medeniyet için, hayat için, başarı için en gerçek yol gösterici bilimdir, fendir. derken bilimin yol göstericiliğine ve gerekliliğine değinmiştir.
Bu günkü dünyada, ülkelerin gelişmişliğinin en önemli göstergesi, bilim ve teknolojide geldiği seviyedir. Yüzyılımıza bilgi çağı, bilişim, teknoloji ve telekomünikasyon çağı denmesindeki kasıt hayata yön veren unsurlar olmasındandır. Bütün bu unsurların gelişmesi ise akılcılığa ve bilime bağlıdır. Atatürkçülük, bilim ve teknolojide ileri ülkelerin de ilerisini hedef göstermektedir. Atatürk’ün en önemli özelliği akılcı davranış ve anlayışı her şeyin üzerinde tutmasıdır. Atatürkçülükte sorunlar, duygusal ve dogmatik yollarla çözülmez.