Bugün bile dünyada hala ayrımcılığa uğrayan siyahilerin yerleşimi Harlem ve İstanbul'daki etnik azınlıkların oturduğu Tarlabaşı, toplumdan soyutlanan, hor görülen ya da görmezden gelinen insanların birbirlerine sırtlarını dayadıkları ve kendilerini dışlayan topluma kapılarını kapatan muhitler olmalarıyla bile yeterli benzerliği gösteriyor.
İnsanların insan yerine konmadıkları yerde, sürekli kendileri aleyhine işleyen kuralları benimsemeleri beklenemez. Dolayısıyla iki bölge de yasadışı olayların ve örgütlerin yuvası haline gelmiştir.
İplere asılan çamaşırlar, sokaklarda oynayan çocuklar bile benzerliği göstermek için yeterli ancak bununla sınırlı değil durum. Buralarda yaşayan insanların kendilerine göre eğlence anlayışları, davranışları ve hatta jargonlarının olduğu da unutulmamalı. Semtlerin mimarilerinin getirdiği atmosfere bu öğeler eklenince şehir içinde şehir, kültür içinde alt kültür oluşuyor ister istemez.
Herkesi birer potansiyel tehdit olarak algılamaları da pek şaşırtıcı değil.
Gizlisi, sivili derken, nüfusun önemli bir yüzdesini oluşturacak kadar hem de!
Çatışma sadece bölgede yaşayanlarla polis arasında değil elbette. Kendi aralarındaki sorunları da çözmek için başvurdukları yöntem şiddet olduğu için turistik gezi rotalarına dahil edilmemesi gereken yerler arasında yer alıyor ikisi de. Her ne kadar görülesi olsalar da...
Bölge insanlarının sadece kendi kafaları da dumanlı değil bu iki yerleşimdekilerin. Her ikisi de uyuşturucu trafiğiyle anılıyor.
Siyahi kültürünün Jazz, Blues klüpleri Tarlabaşı'nın pavyonlarıdır.
Doğu Manhattan zenginleri kablarına sığamayınca, çevrelerini kendilerine uygun bulmayınca Harlem'de de bir kentsel dönüşümün başlaması kaçınılmazdı, İstanbul'da da olduğu gibi. Çünkü hiçbir zaman yeteri kadar alışveriş merkezi yoktur Türkiye'de. Her yer lüks mağazalarla, para harcanabilir mekanlarla donatılmalıdır.
Kentsel dönüşüm, hasarlı eski binaların tarihi asıllarına uygun bir şekilde ve içinde yaşayan kişilerle muhafaza edilerek yapıldığında gerçek amacına hizmet eder. Tarlabaşı'ndaki gibi aslıyla uzaktan yakından alakası olmayan yapıları koyup "Yeni Tarlabaşı Tarihtir!" diye yoktan tarih yaratmakla yapılan şey, olsa olsa; George Orwell'in 1984 romanındaki "Gerçek Bakanlığı" nın yaptığı gibi, insanlara inanmalarını istediğiniz şeyleri söylemekten başka bir şey değildir.