Ayrıca mükemmel kaleyi bir damla bile kan dökmeden sivri zekasiyla almistir.
Rivayete göre; Hasan Sabbah, kalesini ziyaret eden misafirlerine hem gösteri olsun diye hem de müritlerinin ona bağlılığını göstermek amacıyla, tepede bulunan fedailerinden 3’üne işaret ederek atlamalarını söylemiş; onlar da tereddüt dahi etmeden atlayınca misafirleri çok etkilenmişlerdir. Tarikatta haşhaş kullanıldığına dair kanıt niteliğinde en çok verilen örneklerden biri budur. Çünkü böyle bir şeyi ayık olan kimsenin yapamayacağı düşünülmüştür.
Hasan Sabbah yalçın bir dağın tepesindeki bir adam. Kartal yuvası bir kalede oturuyor, Alamut kalesinde. Krallıkları deviren adalet dağıtan, dehşet saçan bir adam. O zamanın Selçuklu Sultanı Selahattin, bu Hasan Sabbah’ın peşine kelle avcılarını göndermiş, Hasan Sabbah’ın kellesini istemiş. Gel zaman git zaman Hasan Sabbah’ın elçisi sultana gitmiş saraya .Elçi gelmiş, demiş ki; “sultana bir lafımız olacak”
Sultan “buyur söyle” demiş. Elçi bakmış şöyle; demiş ki “bu kalabalık olmaz”. Sultan kalabalığı göndermiş. Elçi demiş ki; “bu korumalar da gitsin lafım sana” demiş.
Sultan iyice merak etmiş korumaları da göndermiş.O zaman elçi sultanın yanındaki iki kölemen korumaya bakmış. Demiş ki; "onları da gönder". Sultan; "Onları göndermem. Onlar benim oğullarım, en çok onlara güvenirim. Biz üçümüz bir kişiyiz" demiş. "Hadi söyle yahut da git." O zaman elçi o iki kölemen korumaya dönmüş ve demiş ki; O zaman size kılıçlarınızı çekin ve hükümdara kıyın desem ne yaparsınız?” İki adam tereddüt bile etmemiş, “Emrin olur” demiş. Bunun üzerine elçi arkasına bile bakmadan çekip gitmiş. Ertesi gün Sultan Selahattin, Hasan Sabbah’ın peşine gönderdiği kelle avcılarını geri çağırmış.
Etrafına güçlü ve genç erkekler toplar ve onlara cennetin anahtarını sunacağını söyler. Arka bahçesinde kızları huri rolüne hazırlarken, diğer tarafta askerlerine muazzam bi eğitim verir. Tek yaptığı şey, askerelere haşhaş verip arka bahçeye yollamaktır. Orada o kadar güzel kızları ilk defa gören genç erkekler adeta büyülenirler, o kadar disiplinli bi asker hayatından sonra inanmamaları için hiç bir neden yoktur. Tekrar gerçek dünyaya dönen asker dünyada mutsuzdur, bi an önce ölümü ister. İşte böylece ölümden korkmayan suikastçilar yetişir.
Bu kez derviş kılığındaydı fedailer. Musul Ulucamii’nde kimsenin kuşkusunu uyandırmadan, bir köşede cuma namazını kılıyorlardı. Musul ve Halep’in Türk Emiri El Porsuki de namaz kılanlar arasındaydı. Etrafı tepeden tırnağa silahlı adamlarla çevriliydi. Ne bir kılıcın, ne de bıçağın delebileceği örme bir zırh giyiyordu. Ama bunlar işe yaramadı. Derviş kılığındaki fedailer, zehirli bir bıçak ile emirin boğazını kestiler. İsteseler camideki panikten yararlanıp kaçabilirlerdi ama buna yeltenmediler bile. Sanki namazdan kalkmış gibi sakin, mutlu ve sevinç içinde ölümü karşıladılar. Emirin muhafızları onları oracıkta parçaladı.
Bu nedenle Alamut Kalesi’ne “Kartal Yuvası (Öğretisi)”, bazı kaynaklara göre de “Cezalandırma Yuvası” denilmektedir
Melikşah’ın ölümünden sonra tahta geçen Sultan Sungur, İsmaililer’in üzerine ordu göndermeye hazırlandığı sırada, bir sabah yastığının başında saplanmış bir hançer bulur. Ertesi gün saraya gelen elçi Sungur’a bir mesaj verir. Mesajda şu yazmaktadır: “Ben istemez miydim ki o hançer sert taşa değil de, sultanın yumuşacık göğsüne saplansın! Bizimle uğraşmaktan vazgeç.” Hançeri saplayan, Hasan Sabbah’ın yetiştirip saraylara sattığı cariyelerden biridir. Hasan Sabbah’ın güzel kadınları, bir yandan saraylarda cariyelik yaparken, bir yandan da şeyhlerine hizmet ediyorlar, emirlerini uyguluyorlardı. Sultan Sungur, Hasan Sabbah’la baş edemeyeceğini anlayınca kendini geri çekiyor.
Müritler, yalnızca sadakatleri ile değil; aynı zamanda güçlü fedailer olmalarıyla da ün salmışlardır. Hasan Sabbah’ın da çok güçlü bir savaşçı olmasının yanında, müritleri de çok ağır eğitimlerden geçiyorlardı. Ancak o şekilde fedai olabiliyorlardı. Savaş taktikleri dışında İslam, güzel sanatlar, tarih, coğrafya gibi alanlarda da eğitimler gören fedailer, rivayete göre; Hasan Sabbah’ın emriyle, nefeslerini, bilinçlerini kaybedinceye dek tutarak dayanıklılıklarını güçlendirmiş, bedenlerine hakim olmayı öğrenmiş ve kapısına dayanan Büyük Selçuklu’yu savaşmadan dahi gönderebilecek bir seviyeye gelmiştir.
Fedailer kurbanlarını özellikle halk içerisinde, herkesin görebileceği yerde, boyunlarına zehirli hançer saplayarak öldürürlerdi. Ayrıca yakalanan hiçbir fedai olmamıştır; çünkü yakalanan kimse, hançeri önce karşısındakine, sonra kendine saplardı.
Hasan Sabbah’ın müritlerinin, tek bir işaretiyle tereddütsüz intiharı, “Assassin’s Creed” adlı ünlü video oyununun temeli olmuştur.
Nizam’ül-Mülk seneler sonra Alamut Kalesi’ni 4 ay kadar kuşatmış ama başarısız olmuştur. Sonrasında Nizam’ül-Mülk’ün, çadırında, bir Alamut fedaisi tarafından öldürüldüğü söylenmiştir. Bunun, Hasan Sabbah’ın emriyle gerçekleşen bir suikast olduğu düşünülmüş ve bu yüzden “Dağın Şeyhi Hasan Sabbah” kitabında, “tarihin ilk siyasi cinayet azmettiricisi” olduğu dile getirilmiştir.