12 Eylül 1980 yılında gerçekleştirilen ve 12 Eylül Darbesi ya da 1980 Darbesi olarak anılan askeri darbe, emir komuta zinciri içerisinde Türkiye’de yapılmış bir askeri müdahaledir. Ülkemizin 1960 yılındaki darbe ve 12 Mart 1971 tarihli muhtıradan sonra gördüğü üçüncü müdahale olan 12 Eylül Darbesi, tarihimizi etkileyen en önemli olaylardan biri olmuştur. Günümüzde bile yer yer izlerine rastlayabildiğimiz ve herkesin büyük dersler çıkardığı 12 Eylül Darbesi, silahlı kuvvetlerin yönetime açık bir şekilde el koyması şeklinde açıklanabilir.
Dönemin şartlarındaki siyasi istikrarsızlık, ekonomideki dış ticaret açığı, işsizlik, artan siyasi cinayetler, sağ sol kavgalarının toplum içinde ciddi boyutlara ulaşması, devletin vatandaşları arasında bir anlaşmaya varamaması ve can güvenliklerinin tam anlamıyla sağlanamaması gibi gerekçelerle yapılan 12 Eylül Darbesi, mevcut durumun korunması yerine ülkenin genel olarak her alanda gerilemesine neden olmuştur. O dönemde üçüncü kez hükumet kuracak olan Ecevit’in istifası ile mecliste çıkan karışıklıklar askeri darbenin başlangıcındaki fitil olmuştur. Milliyetçi Hareket Partisi, Millî Selamet Partisi'nin hükûmete alınmasına karşı çıktığı için Üçüncü Milliyetçi Cephesi gerçekleştirilememiştir. Bu nedenle 12 Kasım 1979'da Süleyman Demirel'in başbakanlığında azınlık hükûmeti kurulmuştur.
Milliyetçi Hareket Partisi ve Millî Selamet Partisi tarafından dışarıdan desteklenen hükumet, Demirel’in 100 Gün Planı adı verilen, anarşi ve enflasyon sorunları gibi dönemin en önemli sorunlarını 100 gün içerisinde çözeceği iddia edilen plan açıklanmıştır. Ülkede birçok tartışmaya neden olan bu planın ardından Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Nurettin Ersin, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Bülend Ulusu, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Tahsin Şahinkaya ile Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Sedat Celasun tarafından imzalanmış bir mektup 27 Aralık 1979’de dönemin Cumhurbaşkanı olan Fahri Korutürk'e gönderilmiştir. Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından gönderilen bu mektupta açıkça ülkedeki sorunlara siyasi partiler tarafından anayasa ilkelerine uygun çözümler getirilmesi ve Atatürkçü bir yaklaşımla anarşi ve terör gibi konulara müdahale edilmesi gerektiği belirtilmiştir. Bu durum üzerine yapılan değişikliklerin ardından görev süresi biten Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk’ün yerine kimin geleceğine ilişkin sorunlar baş göstermeye başlamıştır. Ecevit ile Demirel’in Cumhurbaşkanlığı için son anda belirlediği adayların hiçbiri yeterli oyu alamadığı için oylama birçok kez tekrarlanmıştır. Bu durumun çözülmesi için harekete geçilmesi gerektiğini düşünen Genelkurmay Başkanı Kenan Evren 17 Haziran tarihinde Bayrak Harekatı kod adı altında 11 Temmuz günü yapılacak darbenin gerçekleştirilmesini bildirmiştir.
2 Temmuz tarihinde Demirel hükumetinin gerekli güvenoyunu alması ile Bayrak Harekatı ertelenmiş fakat iptal edilmeden bekletilmiştir. Ülkenin farklı illerinde çıkan olaylara müdahale edilmiş olmasına karşın Kudüs’ün İsrail’in başkenti ilan edilmesi nedeniyle Konya’da yapılan ve Milli Selamet Partisi tarafından düzenlenmiş olan “Kudüs'ü kurtarma yürüyüş ve mitingi"nde bazı olaylar çıkmıştır. 100 binden fazla kişinin katıldığı mitingde şeriat sloganlarının atılmasının ardın MSP mitingi kendilerinin düzenlemediğini iddia etmiştir. Bütün bu karmaşanın ardından Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Nurettin Ersin, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Tahsin Şahinkaya, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Nejat Tümer ve Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Sedat Celasun'dan oluşan Milli Güvenlik Konseyi radyo üzerinden bildiri yaparak ülke yönetimine el koyulduğunu açıklamıştır. Emir-komuta zinciri içerisinde gerçekleşen bu askeri darbenin Türkiye Cumhuriyeti’ni kollama ve koruma amacı ile yapıldığını belirten MGK, 12 Eylül tarihli ikinci bildiri de ülke genelinde 13 sıkıyönetim bölgesine 13 generalin sıkıyönetim komutanı olarak atandığını bildirmiştir. Hükumetin feshedilmesi ve sıkıyönetimin ilanının ardından dönemin meclis üyeleri tek tek çağırılmış ve Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren ve Kuvvet Komutanları tarafından oluşturulan askerî yönetim 1983 yılındaki genel seçimlere kadar Türkiye’deki bütün kritik kararları almıştır. 3 yıl boyunca birçok konuda değişiklikler yapılmış, 1 milyon 683 bin kişi fişlenerek anarşist ilan edilmiş, 210 bin davada 230 bin kişi yargılanmış, 7 bin kişi için idam cezası istenmiş, 517 kişiye idam cezası verilmiş ve 26’sı siyasi suçlu, 23’ü adli suçlu, 1'i Asala militanı olmak üzere 50 kişi idam edilmiştir. Birçok kişi yurttaşlıktan çıkarılırken, çok sayıda insan işsiz bırakılmış, 98 bin 404 kişi örgüt üyesi olmakla suçlanmış, 3 bin 854 öğretmen, üniversitede görevli 120 öğretim üyesi ve 47 hâkimin işine son verilmiştir. Herkes için son derece zor dönemler yaşanmış ve halkın üzerinde bir korku düzeni oluşturulmuştur. Hem iç hem de dış güçlerin etkileri ile ortaya çıkan bu dönem Türkiye tarihinin karanlık dönemlerinden biri olarak akıllarda yer etmiştir.