Rengin Arslan
BBC Türkçe
"Arkadaşlarla bir evdeydik o sabah. Evin bir çocuğu vardı. Çocuk okula gitti. Sonra geri geldi sevinerek. Devrim olmuş okul tatil oldu diye. Gidip askerlere sorduk. Televizyonları açtık. Kenan Evren'in o unutulmaz sesiyle karşılaştık."
1980 yılının 12 Eylül günü dönemin genelkurmay başkanı Kenan Evren, ordunun "kaybolan devlet otoritesini yeniden tesis etmek için yönetime el koymak zorunda kaldığını" ilan ettiğinde, Türkiye'de tarih sayfalarından bir daha asla silinmeyecek yeni bir dönem başlamıştı.
12 Eylül sabahı ise tarihe, o sırada 17 yaşındaki Pamuk Yıldız'a o küçük çocuğun söylediği gibi bir "devrim" değil, bir darbe olarak geçti.
Pamuk Yıldız'ın duyduğu ses ise 35 yıl önce bugün, tutuklanacak 200 binden fazla kişinin, idam edilecek gençlerin, fişlenecek 1 milyondan fazla kişinin hayatını, ancak daha geniş anlamda o gün henüz daha doğmamışlar dahil olmak üzere Türkiye'nin tarihini değiştirecekti.
Peki o kadınlar için 12 Eylül ne anlama geliyor, cezaevi koşullarını ve sonrasını nasıl yaşadılar? Cezaevine girmeyen ama toplumdaki sosyal ve ekonomik değişimle evden çıkıp çalışmaya başlayan kadınlar için ne demekti 12 Eylül?
Yıldız: Hayatta en çok güldüğümüz yer cezaevidir
Pamuk Yıldız, dayısının evinden alındığında 17 yaşında bir lise öğrencisiydi. 12 Eylül'ün onun için ne demek olduğunu sorduğumda, kişisel hikayesinden değil, memleketin hikayesinden başlıyor: "24 Ocak ekonomik kararlarını hayata geçirmek için yapıldı bu darbe" diyor.
6 yıl 7 ay Mamak cezaevinde kaldı, idamla yargılandı. Kendi deyimiyle "zaten o zaman herkes idamla yargılanıyordu."
Bu ortama rağmen "Hayatımız boyunca en çok güldüğümüz yer cezaevidir hepimizin" diyor.
"Peki nasıl ve neden?" Bu sorunun yanıtı 4 yıl 11 ay cezaevinde Mamak'ta kalan bir başkası, Sükun Öztoklu veriyor: "O haldeyken, cildim Lasonil ile daha güzel diye dalga geçiyorduk" diyor.
Bir başka örnek veriyor sonra: "Birinin coptan kaçarken yaptığı komik bir hareketi defalarca taklit edip yerlere yatıyorduk gülmekten."
Sonra erkeklerin durumuyla kıyaslıyor kendi hallerini ve erkeklerin toplumun kalıpları için sıkışarak "kendilerini koyvermedikleri" tespitini yapıyor: "Biliyorsunuz bizde karı gibi gülme diye deyim vardır. Erkeklerde kitabi, katı olma şablonu daha hakimdi."
Bu gülme ve işkenceyi bile şakaya vurma halini onları güçlendiren ve aynı zamanda cezaevindeki askeri yönetimi "çileden çıkaran" bir şey olarak niteliyor.
Öztoklu'nun söylediğini ise cezaevi Raci Tetik farklı bir noktadan ele alsa da basına verdiği bir demeçte teyit etmişti. Kadınların dışarıda yansıtıldığının aksine içeride çok eğlendiklerini söylüyordu.
Yıldız: Dayak yemediğim tek gün hatırlamıyorum
Pamuk Yıldız'a dönüp, Mamak'ta geçirdiği yılları sorduğumda, "Biz hiçbir kurala uymadık bir içeri girdikten bir süre sonra. Bir sürü yaptırımları vardı. Bu kuralların hiçbirine uymadık. O yüzden yıllarca işkenceler gördük. Ben cezaevine girdiğim günden çıktığım güne kadar dayak yemediğim tek gün hatırlamıyorum. Tabutluklara götürüldük, geceleri dışarda soğukta direklere bağlandık ama yine de kurallara uymadık. Kendi aramızdaki dayanışma çok önemliydi."
O kuralların biri sayımda sıranın sonundaki kişinin "komutanım" diyerek tekmil vermesidir. Ancak kadınlar bunu kabul etmez. Sıranın sonundaki de genelde bu nedenle dayak yiyen olur.
Mamak Askeri Cezaevi Müdürü olan Raci Tetik ise onlara neden işkence yaptığını anlatır ara ara. Pamuk Yıldız şöyle anlatıyor: "Masanın üstüne çıkıp yaptığı işkencelerle ilgili bizi ikna etmeye çalışıyordu. Benim dediğime karşı geliyorsunuz, yapın dediklerimizi yapmıyorsunuz, ben size niye işkence yapmamayım diyordu."
Mamak'ta 12 Eylül'ü karşılamak
12 Eylül simgesel bir tarih olsa da tutuklamalar ve baskı ortamı 12 Eylül'ün öncesine uzanıyordu. 12 Eylül'ü, Ağustos'ta getirildiği Mamak Cezaevi'nde karşılayanlardan biri Sükun Öztoklu idi. Tıp öğrencisi olarak girdiği Mamak'ta darbe sabahını şöyle hatırlıyor:
Pamuk Yıldız (Çizgili elbiseli olan) Dev-Yol davasında yargılanmıştı.
"Sabah marşlarla uyandık. Herhalde TRT'nin yayınladığı anonslarını bütün koğuşlara dinlettiler hoparlörlerle. 12 Eylül'e uygun davranışlar sergilemeye başladılar hemen. Korku ve panik yaratmaya çalışan, artık siz bittiniz, öldünüz sözleri..."
Peki kadın olarak nasıl yaşadı o günleri?
4 yıl 11 ayını cezaevinde geçiren Öztoklu "Kadınlara kadın olma üzerinden bir şiddet uygulanmaya çalışıldı" diye özetliyor o günleri ve devam ediyor: "Soymak, taciz, tecavüz tehdidi, bu tür şeylerle ikinci bir eziyet ve tehditle bu taraftan zayıflatmak istemişlerdi. Tabii ki bunu emniyet ve Mamak'ta da uyguladılar."
Cezaevinde koğuştaki hali "kardeşten öte bir dayanışmaydı" diye anlatıyor.
12 Eylül'den sonra kadın olmak
Peki ya sonrası? Kadınları çıktıkları zaman ne bekliyordu?
Ayşe Düzkan 1981'in başında İstanbul'da gözaltına alınmış ve 2 ay tutuklu kalmıştı.
Düzkan, cezaevine giren ve sonra hayata yeniden karışan erkeklerin "kahramanlaştığını", kadınların ise "yeniden evin küçük kızı haline geldiği" tespitini yapıyor:
"Cezaevinden çıkan erkeklerin hepsi birer kahraman muamelesi gördüler. Ama aynı kahramanlığı kadınlar da yapmıştı. Erkekler hiçbir zaman eve kaçta geldin diye bir sorgulamaya maruz kalmadılar. Kadınlar ise yeniden evin küçük kızı halini aldılar."
Ancak başka bir açıdan daha değerlendiriyor o dönemi Düzkan. Kötüleşen ekonomik koşullarla çalışmaya başlayan kadınların aynı zamanda "daha sonraki yıllarda filizlenen feminizmin temelini oluşturduğunu" düşündüğünü belirtiyor.
'Her koşulda zor olduğu kesin'
Bu noktada kadınların içine girdiği çalışma koşullarına dikkat çekiyor. 12 Eylül ile sendikalar kapatılmış, grev yasaklanmıştı. Düzkan bu nedenle, "Emekçiler açısından çok korkunç bir durum vardı ve kadınlar da çalışmaya başlayınca o koşulların içine girmiş oldu" diyor.
Toplumun hemen hemen bütün kesimlerini derinden etkileyen darbe her kadın için elbette farklı şekillerde yaşandı. Kimi daha korunaklı olduğu düşünülen aile hayatının içinde kaldı, kimi Pamuk Yılmaz gibi "sokağa çıkacak derman" bulamadı uzun süre kendisinde.
Kimi cezaevinde yatmış olduğu için iş bulmakta güçlük çekti, kiminin Sükun Öztoklu gibi üniversite öğrenimi yarıda kaldı veya tamamen sona erdi. Kimi Pamuk Yıldız gibi "kendiyle dertleştiği şeyleri" kitap haline getirdi.
Ayşe Düzkan 12 Eylül sonrası yeni yaşamı şöyle özetiyor: "Bazıları o geçmişi tamamen unutarak başka bir hayat kurdu. Onu silerek baş etmiş olanlar var. İntihar eden bile var. Bazıları oradan daha güçlenerek çıktı. Ama her şekilde çok zor olduğu kesin."