Yazan: Gavin Newsom. George W. Bush’un 2004 yılının Ocak ayında Kongre’de yaptığı konuşmacının dinleyicilerinden biri bendim. Başkan o günkü konuşmayı Evliliğin Korunması Yasası için bir çağrı yaparak bitirmişti. Konuşmanın sonrasındaki sohbetleri hatırlıyorum. İnsanlar en sonunda birilerinin eşcinsellerle ilgili bir şey yapıyor olduğunu duydukları için çok memnundu. Sanki başka bir evrende yaşıyor gibiydim. Hemen personel şefimi aradım ve bu olaya insani bir yüz kazandırmak istedim. San Fransisco’nun LGBT (lezbiyen-gay-biseksüel-transseksüel) toplumunun liderleriyle toplantılar yaptım. Konumuz bir tören yapmaktı. Şubat ayının ikinci haftasında Sevgililer Günü civarında bir günde karar kıldık. Birkaç gün içinde evlenen birkaç düzine çiftten belediye binasına giden binlerce kişiye dönüştük. ABD’nin 46 eyaletinden ve sekiz ülkeden çiftler geldi. Binanın etrafında kuyruklar oluştu. Bir ayın sonunda toplam 4 bin 36 çifti evlendirmiştik. Saçtığımız enerji dünyanın her tarafına yayıldı. Kamboçya Kralı bir akşam CNN’i izleyip ertesi gün yasaları değiştirmeye karar verdi. Katolik İspanya’da da yasalar değişti. Ama elbette ki olumsuz tepkiler de vardı. Yaptığımız şey pek çok anayasa değişikliği için çabaları beraberinde getirdi. Maalesef ki California’da bu savaşı kaybettik. Ancak çok daha önemli bir şeyi başardık: insanları inandırmayı. LGBT toplumun önündeki ayrı fakat eşit engelini yıktık ve bir açıdan bakılırsa toplumsal birliği sıradan orta yolcu bir konum haline getirdik. Newsom, San Francisco belediye başkanıdır.
Yazan: Petra Nemcova. Tsunami Güneydoğu Asya’yı 2004 yılında vurduğunda binlerce insanı sonsuza kadar birbirinden ayırdı. Ancak dünya çapında çok daha fazla insanı da birbirine bağladı. Tsunami felaketi 230 bin kişinin hayatına mal olurken büyük acılara ve umutsuzluğa neden oldu. Dahası aynı gün insanlar hiç tanımadıkları başka insanlı kurtarmak için kendi hayatlarını feda ettiler. Tsunami bireyleri, toplulukları ve ülkeleri bir araya getirdi. Herkes “Nasıl yardımcı olabiliriz?” diye soruyordu. Bu felaket tarihte bütün dünyayı bir araya getirebilen nadir olaylardan biriydi. Ben bu olay sırasında elde ettiğim deneyimlerim ve pek çok kişinin desteği sayesinde Mutlu Kalpler Fonu’nu kurdum ve öncelikle tsunami’den sonrasında da başka doğal felaketlerden etkilenen ülkelere yardım etmeye çalıştım. Bu çabanın sonunda bugüne kadar 23 bin çocuk ve 119 bin toplum üyesine geleceklerini değiştirme şansı verildi. Tsunami her an herkese her şeyin olabileceğini bizlere hatırlatan bir şeydi aman aynı zamanda birbirimize gösterebileceğimiz şefkatin boyutlarını da gösteren bir şeydi. Maalesef bu şefkat çoğu zaman uzun ömürlü olmuyor. Evet, ikiliklerin dünyasında yaşıyoruz. Ama çevremize şefkat göstermemiz için gerçekten insaların acı çekmesi mi gerekiyor? Eğer kendi gerçekliğimizin gerçek yaratıcıları bizlersek, neden birbirimize karşı şefkatimiz üzerine dayalı yeni bir gerçeklik oluşturamıyoruz ki? Eski bir model olan Nemcova tsunami faciası yaşandığında Tayland’da tatil yapıyordu. Leğen kemiği kırık olmasına rağmen sekiz saat boyunca bir palmiye ağacına asılı kaldı. Nemcova bugün kurucusu olduğu Mutlu Kalpler Fonu’nun başkanlığını yapıyor.
Yazan: Michael R. Bloomberg. Bu olay ABD tarihindeki en kanlı silahı saldırıydı: 32 kişi öldü, bir düzineden fazla insan yaralandı. Ülkenin tamamının inanamayarak izlediği ruhsuz, barbarca bir hareketti. Norris Hall’dan silah sesleri geldiğini duyduk, kaçan öğrencilerin yüzündeki paniği gördük. Detaylar ortaya çıktıkça aklımızda bir tek soru vardı: zihinsel olarak hasta bir insan nasıl olur da silah satın alabilir? Federal yasalar saldırgan Seung-Hui Cho’nun silah almasını yasaklamıştı. Ancak onun akli dengesiyle ilgili kayıtlar hükümetin veritabanında yer almıyordu, dolayısıyla kontrolden geçmeyi başarmıştı. Kamuoyunda şahsi tarih kontrolü sistemindeki açıkların kapatılması yönündeki talepler büyürken o yıl Aralık ayında Kongre 1996 yılından bu yana ülkenin ilk yeni silah yasasını kabul etti. Peki bu yasa yeni bir katliamı önleyebilecek mi? Muhtemelen hayır, çünkü yasalarda çok daha büyük bir boşluk var: akli dengesi yerinde olmayan kişiler ve suçlular silah gösterilerine giderek şahsi tarih kontrollerinden geçmeyi başarıyor. Bu yüzden ABD her gün Virginia Tech boyutlarında bir katliam yaşamak zorunda kalıyor. Ülkede her gün 34 Amerikalı ateşli silahlarla öldürülüyor. Ve Cho gibi pek çokkatil bu silahları yasadışı biçimde ellerinde tutuyor. Virginia Tech kurbanlarının aileleri o günden bu yana yasalardaki silah gösteri boşluğunun kapatılması fikrinin etkin savunucuları oldular. Bu aktivistlerin savundukları en önemli fikir Kongre’nin silahları akli dengesi yerinde olmayan kişilerden ve suçlulardan uzak tutmasının İkinci Kanun’la alakası olmadığı. Peki Kongre bu uyarıları dinleyecek mi? Bu sorunun cevabını sadece zaman verebilir. Ancak Virginia Tech kurbanları kendileri ölmüş olsalar da binlerce kişinin hayatını kurtaracak yeni bir yasayı hayata getirdiler. Bloomberg, New York City valisi.
Yazan: Hans Blix. Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi bir tür dünya mahkemesidir. Üyeler aynı anda hem savcı hem de ceza yargıcı olarak hareket ederler. ABD, 5 Şubat 2003 tarihinde bir savcı olarak Irak’ın elinde kitle imha silahları olduğuna dair kanıt sunabilmeliydi. BM ve Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı yüzlerce araştırma yaptı ama hiçbir şey bulamamıştı. Hem bir Dışişleri Bakanı hem de güvenilir bir siyasetçi olduğu için Colin Powell’ın sözcü seçilmesi kaçınılmazdı. Bush’un ekibinin sadık bir üyesi olan Powell uydu fotoğrafları gösterdi, telefon görüşme kayıtlarından yaralandı. Gerçekten etkileyici bir gösteriydi ve eminim ki öncesinde gelen profesyonel süreçte elde edilen bilgiler üzerinden iyi niyetle hazırlanmış bir konuşmaydı. Konuşmanın sorunu var olan pek çok soru işaretinin yerine ünlem işaretlerinin konulmak istemesiydi. Savunma Bakanı Donald Rumsfeld BM müfettişlerine hitaben kitle imha silahlarının “kanıtının bulunmaması, olmadığının kanıtı anlamına gelmez” derken haklıydı. Ancak buna eklenecek bir şey var: kanıtın olmaması yanıltıcı kanıt olmasından daha iyidir. Üzücü olan ancak olması beklenen biçimde Powell’ın sunumu ABD’nin haksız savaşına verilen desteği artırdı ve bu durum korkunç gelişmelerle sonuçlandı. Kendimizi bir nebze olsun teselli edebileceğimiz şey dünyanın geri kalanının bu savaşla ilgili şüphelerini taşımaya devam etmesi ve BM müfettişlerinin bulgularına kanıt gözüyle bakmaya devam etmesiydi. Sunum Irak’ın suçlanmasına dönüşmedi ama istihbaratın nasıl ilkesiz ve yanıltıcı bir şekilde kullanılabileceğinin örneği haline geldi. Ben ise asıl bilge ve dürüst bir kişi olan Powell için üzülüyorum Blix, BM’nin silah müfettişlerinin eski şefi ve Disarming Iraq (Irak’ın Silahsızlandırılması) isimli kitabın yazarıdır.
Yazan: Paul Rieckhoff. Anaconda Operasyonu ABD güçlerinin Afganistan’da Taliban üzerine düzenlediği ilk geniş çaplı ve düzenli operasyondur. Aynı zamanda ABD’de de önceden tahmin edilemeyen asker-sivil ayrışmasının da başlangıç noktası olmuştur. ABD tarihinde daha önce hiç bu kadar az sayıda insandan bu kadar büyük bir şey yapması istenmemiştir. İkinci Dünya Savaşı’nda Amerikalıların yüzde 12’si cepheye giderken bu rakam Irak ve Afganistan’da yüzde 1’inden daha aşağıya inmişti. ABD’nin savaşla bireysel bağlantısı kopunca sıradan vatandaşların savaşa şahsi ilgisi de koptu. Ülkenin çoğunluğunun en iyi ihtimalle ekonomiye en kötü ihtimalle de Hollywood’daki çiftlerin ayrılıklarına ilgi gösterdiği düşünüldüğünde savaş bölgelerinde savaşan yüzde 1’lik asil azınlık anlamsız bir sınavdan geçtiği anlaşılıyor. ABD orduları 2002 yılından bu yana iki sefer arasında gerektiği kadar dinlemeden pek çok kez cepheye gittiler. Bu operasyonların askerlerin üzerindeki etkileri derin, acılı ve büyük oldu. Afganistan gazilerinin neredeyse yüzde 20’si travma sonrası stres bozukluğu ya da depresyon gibi zihinsel sağlık sorunları yaşıyor. Afganistan’daki savaş ABD’nin en uzun süren savaşı olan Vietnam’ı geçmek üzere. Ve tıpkı Vietnam gibi bu savaşın da insanî maliyeti gelecek nesillerin üzerinde olacak. Afganistan’da savaş başladığından bu yana 5 binden fazla ABD askeri öldü, 35 bin kişi yaralandı ve yaklaşık 2 milyon kişi hem Afganistan’da hem de Irak’ta savaşmak zorunda kaldı. Bugün ABD toplumunun geri kalanı için askerlerin ve geride kalan ailelerinin yüz yüze oldukları fedakarlıkları paylaşma zamanı. Rieckhoff, ABD ordusundan emekli bir teğmen ve Amerika’nın Irak ve Afganistan Gazileri derneğinin kurucusu ve yöneticisidir. Chasing Ghosts (Hayaletlerin Peşinde) isimli 2006 tarihli bir kitabı vardır.
Yazan: Maria Bartiromo. Bu pek çok sebepten çok önemli bir tarihti. O gün herkes finans dünyasının bizim tahmin ettiğimizden çok daha sıkı ilişki içinde olduğunu anladı. Lehman batmadan önce yatırım bankalarının başlarındaki isimler fazlasıyla rekabetçi bir hava içindeydi. Herkes birbirinden nefret ediyordu. Kıran kırana bir mücadele yaşanıyordu. Tabii ki bu şu an böyle bir şey yok demek değil ancak bankacılar New York’ta Merkez Bankası karargahında toplandıklarında Lehman’ın adamlarının zombi gibi göründüklerini fark edince işin aslını anladılar: “Kahretsin bu işte hep beraberiz.” O zaman bu krizin Wall Street’teki bütün firmaları etkileyeceğini anladılar. O gün bütün sistemin gerçekten sendelemiş Lehman soğuk gerçekliğin yüzümüze vurulduğu an olmuştu. Yatırım bankacılığı sektörünün en büyük firması, 100 yaşındaki başarılı bir şirket tarihin en büyük iflasını duyuruyordu. Hatırlayın bu sadece Lehman’la ilgili de değildi. O gün Bank of America ve Merill Lynch şirket birleşmelerini duyurmuş, iki gün sonra hükümet dünyanın en büyük sigorta şirketi AIG’nin yüzde 85’ini satın aldığını açıklamıştı. Bu olay “batmayacak kadar büyük”ün başladığı gündü bu. O gün finans sektörünün nasıl görüneceği ile ilgili yeni beklentiler doğmuştu: normal, düşük kaldıraçlı, düşük borçlu, küçük bilançolu küçük bir sektör. Batmayacak kadar büyük fikri geçerliliğini hala koruyor. Bu hiç değişmedi. Reform yaşanacak diye bekliyoruz. Manzara birkaç yıl içinde çok farklı görünecek ve biz bu sürecin başlangıcındayız. Martiromo CNBC’nin Maria Bartiromo ile Kapanış Zili ve Maria Bartiromo ile The Wall Street Journal Raporu programlarının sunucusu.
Yazan: Douglas Brinkley Katrina, Körfezin güney kısmında bugüne kadar görülen en büyük ve en etkili fırtınaydı. Fırtına ilk başta 29 Ağustos 2005 tarihinde Los Angeles, Buras’ta görüldü. Sonrasında insanların sebep olduğu felaketleri izledik. 60’lı yıllarda ABD Ordusu Mühendisler Birliği tarafından inşa edilen su setleri balçık gibi erimeye başladı. Sel suları insanları yuttu. Katrina Gulf South’un 90 bin metre karelik altyapısı yerle bir etti. Milyonlarca kişinin hayatı mahvoldu, bin 800’den fazla kişi hayatını kaybetti. Hayatta kalanlar toplumlarının yok olduğunu gördü, yerlerinden yurtlarından oldu, gözyaşları ellerinde yardım paketleriyle gelecek ABD askerlerini beklemeye başladı. Ama bekledikleri şey gerçekleşmedi. Sel sonrasında ortaya çıkan nem Gulf South bölgesindeki evleri akvaryum benzeri bir atmosferde bıraktı. Nefes almak imkansız hale geldi. Elektrikler haftalarca kesik kaldı. Her şey çürük kokuyordu. Suların yükselmesiyle çatı katlarına çıkan insanlar, kurtarılmak için dua ederek, evlerinin tavanlarında delik açarak, çatılara tırmandı. Beklediler, beklediler ve beklediler. Tarih, Katrina’nın ABD’nin “her şeyi yapabilirim” balonunun patlattığını gösterecek. Hükümetin yardım konusundaki yeteneksizliğinin doğal felaketin kendisi kadar acımasız olduğu görüldü. Bu felaketten sonra ABD’de Sivil Savaş’tan sonraki en büyük göçmen krizi yaşandı. Polis yolsuzlukları, yöresel yolsuzluk ve acemi mühendisliklerin üzerindeki sır perdesi aralandı. Kurtarma çabaları, bürokratik atalet, kötü ön hazırlık çalışmaları ve acele edip sonrasında bekleme tavrıyla sonuçsuz kaldı. Aya insan çıkaran ülke gerçekten ABD miydi? Brinkley, tarih profesörü ve Rice Üniversitesi, James A. Baker III enstitüsünde kamu politikaları akademi üyesi. Brinkley’in 2007’de yayımlanan The Great Deluge (Büyük Tufan) isimli kitabıyla biliniyor.
Yazan: John Legend. İçimde bir yerde, Obama’nın seçileceğini biliyordum. O günü heyecan içinde geçirdim, aynı zamanda biraz da gergindim. Sonra grubumla birlikte sonuçların açıklanmasını izledik. Başkan Obama’nın seçimi kazandığı resmen açıklandıktan sonra şampanya patlattık. Mutluluktan, rahatlamadan ve gururdan göz yaşlarımıza hakim olamadık. Ben her zaman ABD’li olmaktan gurur duydum. Amerikalıların benim daha önce hiç yaşamadığım bir biçimde birlik olmasından gurur duydum. 11 Eylül’den sonra da birleştik ancak acıların hafiflemesiyle yaşanan birlikte çözülmeler baş göstermeye başladı. Amerikalılar 4 Kasım’da, birbirine ulaşıp, yanlarındakinin elini sıktı ve çok daha güçlü hale geldi. Yas tutan kucaklaşmalar yerine, olayın sevinciyle ellerimizi birbirine çaktık. ABD oyunu değişimden yana kullandı. Oldukça büyük bir değişimden yana. Bu kez umutluyuz, Amerika’nın hiçbir zaman eskisi gibi olmayacağını biliyoruz. Çok daha iyi bir yolda olduğumuzu da. Korku çağı geride kaldı. Artık umut çağı başladı. Legend, altı kez Grammy ödülü kazanan bir sanatçı.
Yazan: James A. Baker. III ABD Anayasa Mahkemesi’nin Bush’a karşı Gore kararından dokuz yıl sonra bile bana Amerikan tarihinin sonuçları birbirine en yakın olan seçimlerinden birinde çözüm bulma rolü üstlenmekten memnun olup olmadığıma dair sorular almaya devam ediyorum. Bu soruyu soran kişilerin bunun zor bir görev olduğu kanısındayım çünkü Florida’daki oyların yeniden sayımında çok fazla karmaşa yaşandı. Soruyu soranlara hep aynı cevabı veriyorum. Kesinlikle memnunum. Evet, Florida’daki dramatik 31 gün ABD’li vatandaşlar için huzursuz vericiydi. Aynı şekilde bütün dünya için de. Görev sürem kapsamında tanıştığım yabancı liderler, oy sayımları sırasında beni arayıp, Amerika’da ne olup bittiğini öğrenmek istediler. En nihayetinde, Anayasa Mahkemesi’nin kararları benim en baştan bu yana inandığım şeyleri kanıtladı. Sistemimiz insanlardan ziyade kanunları temel alarak çalıştığı için başarılı bir şekilde çalışıyor. Florida’nın bu süreçte aldığı en büyük ders hukukun egemenliğinin gene üstün gelmesi oldu. Sonuçları birbirine çok yakın olan ve her şeyin ötesinde oldukça zor bir seçimdi. Ancak sokaklarda isyanlar görmedik. Molotof kokteylleri patlama ve herhangi bir şiddet gösterisine başvurulmadı. ABD’de, iktidar değişiminin bu barışçıl sürecini dikkate almalıyız. Baker, Başkan Ronald Reagan zamanında genel kurmay başkanlığı yaptı ve George W. Bush’un 2004 yılındaki seçim kampanyasının yasal danışmanıydı. 2006’da, Irak Çalışma Grubu’nun Cumhuriyetçi eş başkanlarındandı.
Yazan: Condoleezza Rice. Ticari bir uçağın Dünya Ticaret Merkezi’ne çarptığını ilk duyduğumda, korkunç bir kaza olduğunu düşünmüştüm. İkinci uçak Güney Kule’ye, üçüncü uçak da Pentagon’a çarpınca, ABD’nin saldırı altında olduğunu anladım. 11 Eylül’de sergilediğimiz tavırlarda da gösterdiğimiz gibi, ABD demokrasisinin başarıyla savunduğu fikirler üzerine savaş açmak için Amerika’nın gücü ve refahını hedef alan aşırı güçlerin 11 Eylül sabahında yarattığı görüntüyü hatırlamak ABD devletinin kötü şeyler yapmasına neden olabilir. Aslında, o yıkıcı ataklarda hayatını kaybeden masum ABD’lileri ya da mağdurların ailelerinin çekmeye devam ettiği acıyı hiçbir zaman unutmamamız gerekiyor. Daimi ve gerçek tehlikenin karşında her zaman dikkatli olacağız. Teröristlerin haklı olduğu yalnızca bir yön varken, biz her zaman yüzde 100 haklıyız. Devlet bütün bunların karşısına çıkacak sıkıntılar olduğunu da biliyor. Ancak 11 Eylül’ün en kalıcı mirası dökülen gözyaşları ya da devam eden tehlikeden ziyade, ülke vatandaşlarının Amerikan ruhunun direncini ortaya çıkaran hal ve tavırları oldu. Yıkılan binalara kendi hayatlarını tehlikeye atarak giren itfaiyeciler ve polis memurlarını amerikan ruhunun direncini gösterdi. Saldırıdan sonraki günlerde manavlarda, komşularının saldırgan tavırlara maruz kalmaması için Müslüman komşularıyla alışveriş yapan kadınlar da aynı şekilde. United Flight 93 adlı uçakta, yüzlerce ABD’linin hayatını kurtarmak için korsanla kavga eden ve en nihayetinde kendi canlarından olan yolcular da aynı şekilde. Üniformaları içinde dünya genelinde bağımsızlığı ön cephelerde savunan kadın ve erkekler Amerikan ruhunun direncinin en büyük göstergelerinden biri. 11 Eylül’ü hatırlamaya devam edeceğiz. ABD ulusu en büyük korkusuyla yüzleşmiş olsa da Amerikan ruhunun gücü ve özgürlüğe ve demokrasiye olan bağımlılığı verilen savaş sonrasında kanıtlandı. ABD eski Dışişleri Bakanı ve eski Başkan George W. Bush’un danışmanı Condoleezza Rice. Rice şu anda Hoover Enstitüsü’nde kamu politikaları akademi üyesi ve Standford Üniversitesi politika bilimi profesörü.