Kışın pazar sabahları çıtır çıtır yanan soba sesine ve kokusuna uyanırdık. Sobanın üzerinde usul usul kaynayan çayın tadını çıkarır, üşüyen ayaklarımızı ısıtırdık.
Menemen, omlet nedir bilmezdik. Haşlanmış ya da rafadan yumurtayı dayardı annelerimiz bünyeye. Kötü kokardı ama yerdik.
Ne laktozsuz ne light süt vardı. Kapı önünden geçen sütçülerden taze sağılmış, bir güzel kaynatılmış sütler vardı. İçerdik, sağlık fışkırırdı.
Yoğurtlar da sağlıklıydı. Cumartesi gecesinden yapardı anneler yoğurdu pazar sabah kahvaltıda balla beraber yedirirdi misler gibi.
Gazete okurduk gazete! Dokuna dokuna, koklaya koklaya okurduk.
Önceden ısıtılmış banyoda 3 dakika içinde sabunla yıkanırdık. Pazar günleri demek banyo günü demekti.
Sevimli, tatlı, munis çizgi filmleri izlerdik.
Görevimiz Tehlike izlerdik...
Her hafta pazar gecesi (Televizyonda ilk kez yayınlanan) film gösteriminin yapıldığı sinema kuşağını izlerdik.
Mandalina soymaktan sararan tırnaklar demekti eski pazar günleri...
Evdeki bütün ayakkabıları boyayan baba demekti eski pazarlar...
Ütü yapan anneydi eski pazarlar...
Radyoda maç anlatan Halit Kıvanç sesiydi eski pazarlar...