Merve DUNDAR-Özgür KUMANOVALI/İSTANBUL, (DHA)- İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Deprem Mühendisliği ve Afet Yönetimi Enstitüsü Vekili Prof. Dr. Ayfer Erken, 17 Ağustos 1999'da yaşanan büyük deprem için, "O deprem bugün yaşansa yine aynı sonuçlar ortaya çıkardı" dedi. Her depremde farklı bir şeyler öğrenildiğini ifade eden Prof. Dr. Erken, "Ortaya çıkan problemlere göre çalışmalarımızı şekillendiriyoruz. Dolayısıyla 17 Ağustos depremi olmamış olsaydı biz Adapazarı şehrinin derin bir vadi üzerinde olduğunu, zeminlerinin taşıma gücü kaybına uğradığını bilmeyecektik. Yani o deprem o gün değil bugün olsa biz yine benzer sonuçlarla karşılaşacaktık" dedi. "DEPREM ŞEHİR İÇİNDE DAHA UZUN SÜRMÜŞTÜ" 19 yıl önce yaşanan depremden Adapazarı'nın çok fazla etkilendiğini belirten Prof. Dr. Erken, "Deprem sonrasında Japon bilim adamlarıyla katıldığım bir çalışmada 'basen'i belirledik. Çünkü 'basen' etkisi deprem sürelerinin uzamasına, deprem kuvvetlerinin odaklanmasına ve deprem ivmelerinin büyümesine neden olduğu için son derece önemli. Bunlar da yapıları önemli şekilde etkileyen faktörler. Adapazarı'nın merkezi altındaki ana kaya derinliği ise 1100 metrelerde; ve 'V' şeklinde bir vadi üzerinde yer alıyor. Üstelik yıllar öncesinden kontrolsüz akan Sakarya Nehri'nin taşıdığı alüvyonlar üzerinde bulunuyor. Bu nedenle gevşek ve yumuşak zeminler üzerine kurulu. Tabi 17 Ağustos depreminde, deprem süresi çok uzundu. Ana kayada ölçülen süre 45 saniyeyken şehir içinde dakikalarca sürdü. Bu nedenle zeminde sıvılaşma, yumuşama ve taşıma gücü kayıpları oluştu. Sert zemin koşullarının hakim olduğu bölgelerde de büyümeler oluşmuştu. Elbette bilinmediği için bir takım yapısal kusurlar da vardır. Dolayısıyla eğer ki o deprem o gün olmasa ve biz bu verileri elde etmemiş olsaydık bugün de yine büyük bir deprem olsaydı benzer şeylerle karşılaşacaktık" diye konuştu. "YAPILARIMIZ DEPREME DAYANIKLI" Bundan sonra olabilecek bir depremde çok farklı bir şeyle karşılaşılmadığı taktirde yapıların dayanacağını söyleyen Prof. Dr. Erken, "Şu anda yeni yapılan binalarda deprem yönetmeliklerine dikkat ediliyor. Eski yapıların ise çoğu kentsel dönüşüme girerek yenileniyor. Binalarda korozyon var. Yani donatıların alanlarının çürümesi, paslanması nedeniyle taşıma gücü azalıyor. Dolayısıyla binalar kentsel dönüşüme girdiğinde bu sıkıntılar gideriliyor ve deprem yönetmeliğine hazır hale geliyor" dedi. "ÇIKABİLECEK YANGINLARA KARŞI ÖNLEM ALINMALI" Binaların dayanıklı yapılmasının dışında alınması gereken önlemlere de değinen Prof. Dr. Erken, "Japonya'dayken deprem sırasında doğalgazı önce merkezden, sonra mahalle bazında son olarak ise bina bazında kestiklerini bize gösterdiler. Bizde de bu sistemler yerleştirilmeye başlandı. Çünkü İstanbul eski bir şehir ve bazı sokakları, caddeleri dar. Dolayısıyla böyle bir depremden etkilendiği zaman yıkımlar olabilecek ve yangın çıkabilecek. Bu nedenle önce yangına karşı önlem almamız gerekiyor. Bunun dışında deprem anında yeşil alanları toplanma yerleri olarak kullanacağımızdan buraları korumamız lazım. Çünkü daha önce olduğu gibi bazı binalar yıkılmasa da hasar görebilir ve insanlar buralarda kalamayabilir. Bu durumda toplanma alanları işimize yarayacaktır" diye konuştu. Prof. Dr. Erken son olarak ise insanların daha fazla tatbikat ve bilgilendirme ile depreme daha hazır hale getirilmesi gerektiğini dile getirdi. (FOTOĞRAF/GÖRÜNTÜ)