1942 yılında İran’da dünyaya gelen Nasseri, üniversite eğitimini İngiltere’de tamamladı. Okul yıllarının sonlarında İran Şahı’na karşı kendisi gibi öğrencilerin başlattığı bir protestoya katıldı. 1977 yılında Nasseri, ülkesine döndüğünde bu ayaklanma nedeniyle sınırdışı edildi. 1981 yılına kadar neredeyse tüm Avrupa’yı dolaştı ve sonunda Belçika Hükümeti tarafından mülteci statüsünde kabul edildi. Belçika'ya mülteci olarak sığınan Nasseri, İngiltere'de yaşamak istiyordu.
1988 yılında önce Fransa’ya, Fransa’dan da İngiltere’ye gitmeye karar verdi ve uçak biletini aldı. Fransa’da Charles de Gaulle Uluslararası Havaalanına vardığında ise mülteci olduğunu belgeleyen evrakları bulamadı. Bu belgeler olmadan bir ülkeden çıkış yapması hatta başka bir ülkeye girmesi ise mümkün değildi. Bu nedenle Nassiri, âdeta havaalanında mahsur kaldı.
Nassari, havaalanında gümlük işler yaparal geçimini sağlamaya başladı. Havaalanında çalışan personelin söylediğine göre, Nasseri havaalanında kalmaktan oldukça mutlu görünüyordu ve hiç gitmek istiyor gibi de değildi. Havaalanında restoranlarda genellikle de McDonald's’da yemek yiyerek yaşamını sürdürmeye başladı. Umumi tuvaletlerde yıkanıp ihtiyaçlarını gideriyordu. Orada kaldığı ve yaşadığı süre içerisinde etraftaki insanları izliyor ve bol bol kitap okuyordu.
Fransa havaalanından temiz hava almak için çıkması bile ülkeye giriş yaptığı anlamına geliyordu. Bu nedenle yıllarca kapalı alanda kalmak zorundaydı. Seneler sonra durumu Fransa insan hakları konusunda uzmanlaşan Christian Bourguet tarafından fark edildi. Avukat Nasseri’nin özgürlüğüne ulaşması için bütün hukuki işlemleri başlattı. Bourguet uzun süren çalışmaların sonucunda bir çözüm buldu. Nasseri'nin mülteci olduğunu gösteren yeni belgeler alması için, kendisinin direkt olarak Belçika'ya gitmesi gerekiyordu ama havaalanından da yasal olarak ayrılması mümkün değildi.
Bourguet 10 yıldanfazla süren uğraşların sonucunda 1999 yılında Belçika’yı mülteci belgelerini gönderme konusunda ikna etti. Belçika bu belgeleri sorunsuz bir şekilde göndermesi durumunda Nasseri, Fransa’da kalabilecekti. Nasseri, kendisine gönderilen ve tamamıyla gerçek olan belgeleri aldıktan sonra kendisine teslim edilen evrakların sahte olduğunu düşündü ve evrakları reddetti. Havaalanında kalmaya devam etti.
2006 yılında Nasseri hastalandı ve hastaneye kaldırılmak zorunda olduğu için 1988 yılından sonra ilk kez havaalanında çıktı. İyileştikten sonra kendisine havaalanında çıkması için gerekli olan belgeler verildi. Nasseri’nin hayatı “The Terminal” adlı filmin de konusu oldu. Film yapımcıları bu film için Nasseri ile röportaj yaptı ve hikayesini filmde kullanmak için izin aldılar. 2005 yılında, hayat hikayesi kullanıldığı için kendisine 300.000 doların üzerinde para verildi. Nasseri, parayı yıllar sonra İngiliz vatandaşlığını almak ve yirmi yıldır istediği hayatı kurmak için kullandı.