KADIN

2 yaş sendromunu nasıl aştım?

Başka bir deyişle “Heyyy dostumm, ben de varım, benliğim de var, sen değil ben istersem yaparım” dönemi.

2 yaş sendromunu nasıl aştım?

Diğer bir deyişle Erken Ergenlik Dönemi. “XS İnsan” ebatlarındaki çocuğunuzun “heyyy dostumm, ben de varım, benliğim de var, sen değil ben istersem yaparım” şeklinde geliştirdiği hayat felsefesi. Henüz 2 yaşına gelmiş olmasına rağmen üstelik bu felsefe. Durum da böyle olunca, başta anneler olmak üzere ebeveynlere de sabretmenin ve ortak yolu bulmanın çözümlerini bulmak kalıyor şimdi geriye..

Bizim evde 2 yaş sendromu nasıl seyrediyor, Güneş ve ben nasıl çözümler buluyoruz, biraz da bizim ilişkimize değinecek olursam: Aslında birçok çocuğa göre Güneş’in bu ergen tavırları biraz daha yumuşak ve bizimle uyumlu. Bu, çocuğun karakteristik özelliğinin yanı sıra, anne baba olarak tutumlarımız ve izlediğimiz yollarla da ilişkili aslında. Nasıl aşmaya çalışıyoruz peki?

  1. Kimi zaman bireysel, kimi zaman anne ya da babasıyla, kimi zaman da ailecek oyun oynamasına her an fırsat veriyoruz. Günümüzün çoğu oyunla geçiyor ve onunla oynamak için vakit ayırıyoruz. Bu da hem enerjisini daha çabuk atmasını, hem de birlikte oynadığımız zamanlarda da ebeveyn ilgisini yeteri kadar almasını sağlıyor.

  2. Herhangi bir olay ya da durum karşısında ağlıyorsa, olayı unutturmak yerine istediği kadar ağlamasına ve bağırmasına müsaade ediyorum. Böylelikle içinde öfke, kin, üzüntü gibi duyguların birikmesini önlüyorum ve taşkınlık yapmasına da gerek kalmıyor. İyice rahatladıktan sonra da birbirimize sarılıyoruz. Hani “senin canın dayak istiyor galiba”, “bu çocuk dayak yiyince rahatlıyor” derler ya, işte bunun sebebi çocuğun üzüldüğü ya da öfkelendiği olay karşısında dilediği kadar ağlamamasından kaynaklanıyor ve ağladığı olayı “aa bak, uçak geçiyor” gibi kandırmacalarla unutturmaktan.

  3. Yapmasını istemediğim bir şeyi talep ediyorsa, Güneş’e hayır demeden önce mümkün olduğunca kısa ve anlaşılır bir şekilde sebebini izah etmeye çalışıyorum. Bunu yaparken de çatık kaşlı ve sert ses tonuyla değil, aksine yumuşak bir ses tonuyla ve rahat bir şekilde söylüyorum. Mesela diyelim ki bir süs eşyasını almak istiyor. “Tatlım bu bir oyuncak değil, süs eşyası. Bunu elimize alırsak düşüp kırılabilir veya ayağına gelip canını acıtabilir. İstersen bir kereliğine birlikte inceleyelim, elimize alalım, sonra da hemen yerine koyalım ve bir daha dokunmayalım.” Böylece o süs eşyasına karşı merakı gitmiş olan çocuk, ikinci kez o dekoru oradan almaya yeltenmiyor. Genelde bir kere söylemem yetiyor ama bazı durumlarda birkaç kere hatırlatmam da gerekebiliyor tabi. Mesela çoraplarını çıkarmaması gerektiğine ikna etmem 2 ayımı, beyaz eşyaların düğmelerine basmamasına ikna etmem de 3-4 ayımı aldı. Ona yaptığım her izahımda sinirlenmeden, rahat olarak ve kararlılığımı kesin bir duruşla belli ederek anlatıyorum. Tüm bu iletişimlerimde de onunla göz göze olacak şekilde konuşuyorum. Bu da psikolojide “eşitiz” anlamına geliyor. İletişimin önemli kurallarından biri de çocukla aynı hizada olmak; ne ondan yüksekte (senden üstünüm izlenimi) ne de ondan alçakta (benden üstünsün, patronsun izlenimi) olmayacak şekilde, gözlerimiz aynı hizada konuşuyorum.

  4. Eğer sinirliyse, o esnada isteklerini gerçekleştirmiyorum. Yine yumuşak bir ses tonuyla da “ağlaman kararımı değiştirmeyecek anneciğim, sakinleştiğinde tekrar konuşabiliriz” diyorum. Ben böyle dediğimde genelde bir tık daha yüksek sesle ağlamaya devam ediyor ama ağlamasına müdahale etmiyorum, unutturmaya ve susturmaya çalışmıyorum. Böylece zaten sakinleşmiş de oluyor.

  5. Bizim evde 2 yaş sendromunda moda olan eylemlerden biri de anneye vurmak… Sinirinin şiddetine göre bazen bir kere, bazen de çok defa bana vurabiliyor. Böyle durumlarda “sen bana nasıl vurursun”, “sen saygısızsın”, “hiç anneye el kalkar mı” gibi cümleler ya da davranışsal mesajlar vermek yerine bana vurmasına “bu yaş döneminde” izin veriyorum, engellemiyorum. Çünkü kesin olarak bildiğim bir şey var ki; bu vurma eylemi onun karakteri, alışkanlığı ya da izlediği yol değil. Bu durum, onun için geçici ve yaşının getirdiği gelişim özelliklerinden biri. 2 yaş dönemindeki çocuğun annesine vurmasına, öfkesini bu şekilde ifade ediyorsa buna engel olmamak gerekiyor. Kendine ya da karşısındakine zarar verirse, ancak o zaman müdahale edilebilir. Böyle durumlarda da yine yumuşak ses tonu ve rahat mimik hareketleriyle, sakin davranarak iletişime giriyorum.

  6. Henüz kendini hazır hissetmediğinden tuvalet eğitimi için bu dönemde onu zorlamıyorum. Hem fiziki hem de psikolojik olarak çocuk kendini hazır hissettiğinde tuvalet eğitimine başlanılması gerektiğini biliyorum. Bu dönemde, çocuklar için kendilerine ait olan her şey kıymetlidir; çişi ve kakası bile. O yüzden bizim bezim de kıymetli  Bu sebeple de bez değiştirme seanslarımız genelde zor geçer fakat bunu da farklı bir yöntemle çözdük, onunla anlaşma yaparak: Bezini bana verirse, bu harika kaka dolu bezi akşam babamız gelince, babamıza sürpriz olarak ona veriyoruz. Babamız da bu güzel kaka için çok sevinecek ve bize teşekkür edecek  Aynı durum tuvalete yaptığımızda da geçerli olacak. Tuvalette kakasını biriktireceğiz (güya tabi) ve onları özenle saklayacağız. Aynı zamanda çocuklardaki tuvalet korkusu, onlar için ölüm korkusu demekmiş. Kendilerinden bir şey gidip kaybolduğu için bunu ölümle bağdaştırırlarmış ve kakalarına öö demek ileride onları cimri yapabilirmiş. Bunun sebebi de o çok değer verdikleri kakaları onun için bu kadar kıymetliyken sen öö dersen, o da değer vermediğin için hiçbir şeyini vermek istemeyen cimri karakterlere dönüşebilirlermiş. Kısacası, temiz bir bebek bezimizi, kakalı bezimizmiş gibi akşama kadar saklayıp babamıza sürpriz yapıyoruz. Babamız da çok seviniyor ve Güneş de mutlu oluyor. Bu şekilde % 90 başarabiliyoruz.

  7. Bir olay karşısında ne hissettiğine dair, onu anladığımı ifade ediyorum. Mesela şurup içeceğiz fakat Güneş içmek istemiyor diyelim. Ona sarılarak “biliyorum birtanem, şurubun tadını sevmiyorsun, o yüzden de içmek istemiyorsun. Ağzında acı bir tat oluyor ve sen bundan hiç hoşlanmıyorsun ama iyileşebilmen için bu şurubu içmeliyiz. Sana zorla şurup içirmek istemiyorum. O yüzden sadece bir kaşık, haydi tatlım. Hemen su da vereceğim” diye anlatarak şurubu ona içirebiliyorum. Ne hissettiğini ve olaylar karşısında onu anlayabildiğimi ifade etmem onu rahatlatıyor ve ikna oluyor. Böylece de iş ortaklığına girebiliyor ve çözüm bulabiliyoruz.

  8. Korktuğu şeyleri ona sevimli gösterecek oyunlar oynuyoruz. Mesela biz doktordan maalesef korkuyoruz. Her muayenede ağlıyoruz. Biz de doktordan eve geldiğimizde doktorculuk oynuyoruz. Önce ben, sonra da Güneş Doktor Ayla Teyze oluyor. Stetoskopla birbirimizin sırtını ve göğsünü dinliyoruz, kulaklarımıza ve ağzımıza bakıyoruz. Stetoskop yoksa herhangi bir nesneyle de (şişe kapağı bile olabilir) stetoskop yapabilirsiniz mesela. “Öksür bakalım, bir daha öksür lütfen. Merhaba kulakçığım, bakalım sen de iyi misin? Merhaba öteki kulakçığım, şimdi de sana bakmak istiyorum nasıl görünüyorsun diye. Merhaba minik ağız. Bakalım sen nasılmışsın bugün.” Gibi ifadelerle önce ben, sonra da Güneş doktor oluyor. Yavaş yavaş doktor korkumuzu da yenmeye başladık böylelikle.

Kısacası, 2 yaş sendromunu daha hafif ve uyumlu geçirmemizin asıl nedeni, öyle sanıyorum ki iletişimin gerek sözel, gerek davranışsal, gerekse de işitsel olarak ona hitap edecek, strese girmeden, her defasında anlatmaya özen gösterdiğim için ve vakit ayırabildiğim için başarabiliyoruz.

İnat dönemi ya da özerklik dönemi olarak da adlandırılan 2 yaş sendromu, çocuğun bu yaş döneminde benliğini farketmesi, sınırlarını aslında net olarak bilememesi, özgürlüğünü ilan etmek istemesi, kendini farkettirmek ve neyi ne denli çözebileceğini bilme gayreti ile başlayan sancılı bir dönem hem anne baba, hem de çocuk için. Bu dönem, normal gelişim süreci için olması gereken bir dönem. Bunu farkına varabilen bilinçli anne babalar daha ılımlı, daha sabırlı, daha anlayışlı ve iletişimin kopmasına müsaade etmeyecek şekilde davranarak aslında çocuğa yardımcı olurlar. Çoğu zaman evet, sinirlenmemek mümkün değil gibi gözükse de onun seviyesine inerek düşünebilmeyi becerebildiğimizde, karşımızdakinin daha küçük bir çocuk olduğunu farkettiğimizde, iletişimi sağlam tutup sabırlı davranabildiğimizde birlikte aşabiliriz.

Farz edelim ki çocuğumuz bize bir şey fırlatıp canımızı yaktı. Bu durumda ilk düşünmemiz gereken, çocuk bu eylemi sonucunda canımızı yakıp yakmayacağını bilerek mi yoksa farkında olmadan mı yaptığı. İkincisi, o ambiansta hangi cümleleri kurmalı. Eğer oyun esnasında ise daha yumuşak açıklamak ama kızgınlıkla attı ise daha tutarlı açıklamak gerek. Farz edelim ki kızgınlıkla attı. O zaman “bu şekilde oyuncağını bana fırlatarak çok canımı acıttın. Bunu bilerek yapmadığını biliyorum. O yüzden sana kızmayacağım ama lütfen bir dahaki sefere daha dikkatli ol. Bu şekilde kimseye oyuncaklarımızı fırlatmamalıyız” diyebiliriz. Çocuğun amacı canımızı yakmak da olmayabilir. Dolayısıyla aranızda aslında küçük bir kaza yaşanmış da olabilir. Böyle durumda da çocuğu anlamalı, onu gereksiz yere kırmamalı ve bağırmamalıyız. Eğer canınızı yanlışlıkla acıttı ise kendini savunacak ya da durumu izah edecek yetenek ve cümleleri henüz olmadığı için tepkiniz karşısında çocuk üzülecek ve kırılacaktır. Zamanla da kendini savunamayan, ifade güçlüğü çeken, hata yapmaktan korkan, sesiz ya da ürkek duran, özgüvensiz bir birey olmasına da neden olabiliriz farkında bile olmadan.

Sabrımız ve sevgimizin bol olduğu bir dönem olsun,
Sevgiler
instagram.com/sulealkis
info@birannetavsiyesi.com

En Çok Aranan Haberler