ABD'de en çok satanlar listesine giren kitaptaki değerlendirmeler ağzınızı açıkta bırakacak.
Mağazada olmasak bile giysileri elimizle seçiyormuş gibi hissedebileceğiz.
Stadyumda bulunmasak da maçı sahada izlettiren aygıtlar olacak.
Bu yıllarda robot sektörü, geçen yüzyılın otomobil endüstrisinden daha büyük olacak. Her iş için robot satın alabileceksiniz.
Her ürünü en ince ayrıntısına kadar analiz eden kontakt lensler, fiyatları mükemmel doğruluğa çekecek. Yani kazık yemek yok!
Çocuk sahibi olmak isteyen çiftler bebeklerinin ismi gibi, ne tip genlere sahip olacağı konusunda da uzlaşmak zorunda.
Bugün kişiye özel üretim çok pahalıyken, 2100'de her giysinin bedenimize uygun olanını fabrikaya sipariş edeceğiz. Nasıl mı? Kredi kartlarında bedenimizin 3 boyutlu kaydı, siparişi verdiğimiz anda fabrikaya yollanacak.
Tümör 2100'lülerin anlamını bile bilmediği bir kelime olacak, çünkü tedavi yöntemleri tümör oluşumuna artık asla izin vermeyecek.
Güneş/Hidrojen enerjisi fosil yakıtların yerini alacak.
Kanser değil, kanserden ölmek tarihe karışacak.
Turist rehber kitapları ve haritalara gerek kalmayacak. Kontakt lensler yol gösterecek.
Yemek pişirmek artık sadece robotların işi olacak.
Tuvaletten çıkarken kafanıza sardığınız kablolar sayesinde evinizi telepatik olarak kontrol ediyorsunuz. Böylece sadece düşünce gücüyle dairenizin sıcaklığını artırıyor, robot aşçınıza kahvaltı siparişini veriyor, manyetik otomobilinize garajdan çıkıp kapıya gelmesini emredebiliyorsunuz.
Yatağı terk edip tuvalete gidiyorsunuz. Yüzünüzü yıkarken aynada, tuvalette, lavaboda gizlenmiş yüzlerce DNA ve protein sensörü harekete geçiyor, nefesinizde ve vücut salgılarınızdaki molekülleri analiz ederek en ufak hastalık belirtisini kontrol ediyor.
Gözünüze bir kontakt lens yerleştiriyorsunuz. Retinanızda parlayan ekranda internete bağlanıyor, günün manşetlerini okuyorsunuz. Bu sırada bir mesaj geliyor: "Şehri saran duvarlarda çatlak tespit edildi. Tamir edilmezse tıpkı geçmişte başka yerlerde olduğu gibi tüm şehir sular altında kalacak."
Otomobilinize atlıyorsunuz, telepatik olarak sizi en kısa zamanda ofise götürmesini emrediyorsunuz. Manyetik otomobil anında internete bağlanıyor, GPS ve yoldaki milyarlarca çip trafiği anlık olarak gösteriyor.
Ofise varıyorsunuz. Girişte plastik güvenlik kartı kullanmıyorsunuz. Kimliğiniz bedeniniz. İş arkadaşlarınız toplantıya yetişemese de sorun yok. Holografik görüntüleri sandalyeleri dolduruyor.
Sizi ofise getiren krizin sebebi de duvarlardaki çatlak. Robotlar duvarı tamir edemediği gibi çatlağa zarar da veriyorlar. Duvarların tamiri için insan müdahalesi gerekiyor. Dolayısıyla her hareketinizi algılayan kuantum robotları başka bir merkezdeki insanlarla tek beden oluyor. Avatar filmini hatırlayın.
Günün yorgunluğunu çıkarmak için eve döndüğünüzde Molly, robot doktorunuz Dr. Brown'ın sizinle görüşmek istediğini söylüyor. Dr. Brown, rahatsız ettiği için özür dileyerek söze başlıyor. Alplerde geçirdiğiniz kayak kazası sonucu yaralanan kolunuzun mekanik bir kolla değiştirilmesinin iyi olacağını söylüyor. O kazada bilincinizi yitirmiştiniz. Neyse ki üzerinizdeki giysiler bu durumu fark etti ve ambulans çağırdı. Sağlık geçmişinizi hastanedeki robot doktorlara yükleyen giysileriniz hayatınızı kurtardı. Bu sırada zarar gören organlarınız mikro cerrahi uzmanı robot doktorlar tarafından yenileriyle değiştirildi.
Organ klonlamak artık basit bir iş. İşte bu yüzden Dr. Brown yeni organlarınıza check-up yapmak istiyor. Elinizde cep telefonu büyüklüğünde bir kart var. Organlarınız üzerinde gezdirip MR çekiyorsunuz. Pankreasınızda kanserli hücreler tespit edildi. Kanserli hücreleriniz, Dr. Brown'ın sipariş ettiği nanopartiküllerle değiştirilecek. Yoksa kalan ömrünüz 7 yıl.
Sonunda hafta sonu planı yapmaya vakit ayırıyorsunuz. Molly'den size eşlik edecek birini bulmasını rica ediyorsunuz. Bir saat sonra mesaj geliyor. Aradığınız özelliklere uyan Karen, (Bu arada kadınlar için de aynı teknoloji, eşit biçimde hizmette) davetinizi kabul etmiş. Molly rezervasyonları yapıyor ve "Karen'ın profil bilgilerini araştırayım mı" diye soruyor. "Hayır" diyorsunuz, "Sürprizi kaçmasın."