HABER

25 yıl sonra bir ilk

Diyarbakırlıların kurduğu bir doğa yürüyüşü grubu, 25 yıldır adım atılmayan Tunceli’nin Avgesor Vadisi’ne giren ilk sivil ekip oldu.

25 yıl sonra bir ilk

Ekibe katılan Al Jazeera muhabiri Abdülkadir Konuksever vadide yaşadıklarını yazdı.

Çözüm süreci ile birlikte normalleşen Türkiye’nin Güneydoğu bölgesinde güvenlik gerekçesiyle kapalı tutulan, tehlikeli ilan edilen bölgeler birer birer keşfe açılıyor. Avgesor Vadisi de keşfe açılan dağlık arazilerin son örneklerinden biri...

Dağ bayır yürümeye heves etmişseniz, hiç kuşkusuz gideceğiniz son yerlerden biri Tunceli ileErzincan arasındaki Avgesor Vadisi olmalı. Zira rehberlerin bile zorlandıkları Avgesor Vadisi geçit vermeyen bir doğa örtüsü ile kaplı. Bölgede sık meşe ormanları, derin yarlar bulunuyor. Vahşi hayvanlar nedeniyle de ancak tam donanımlı profesyonel doğa yürüyüşçülerinin tercih edebilecekleri bir parkur. Acemi bir doğa yürüyüşçüsüne uygun bir yer değil.

1980 öncesi bölgedeki yasadışı örgütlerin, sonrasında da PKK'lıların mesken tuttukları alan 1990'lı yıllar boyunca çatışmalar ve operasyonlarla gündeme geldi. Ardından çevredeki köyler boşaltıldığından bölge ıssızlaştı. Yaşamın olmadığı alanlarda ormanlar geçit vermeyecek ölçüde sıklaştı, vahşi hayvanların sayısı da arttı.

Bu parkur da sert doğasının yanı sıra keşiften uzak olası tehlikeli bölgeleri nedeniyle uzun süredir meceracıların ilgisini çekiyordu.

Tarifle yol bulduk

Diyarbakırlı doğa yürüyüşçüsü grubun üyeleri ile birlikte Avgesor'a geçtiğimiz hafta sonu Sabahaltıda yola çıktık.

Elazığ’ın Maden ilçesini geçtikten sonra Hazar Gölü kıyısındaki Gezin’den sonra Gökçekaya yoluna sapıp Kovancılar üzerinden Tunceli’ye, oradan da Ovacık yoluna girildi. Tarif üzerine ilk karakoldan sola döndük ve 25-30 kilometre sonra menzilimize vardık.

Üzerinde kesif bir sis tabakası olan ve uçurumdan hallice Avgesor Vadisi’nin girişine geldiğimizde hafiften bir ürperme yaşadığımı itiraf etmeliyim. Zira oldukça görkemli dağların arasındaki bu bakir alan güzelliğinin yanı sıra korkutucu da.

Batonlarımızdan başka dayanağımız yok ve önümüze düşen rehberlerimizin ‘ayı çıkabilir’ uyarısıyla derin yardan kilometrelerce aşağıya inmeye çalıştık. Ayı görmedik ama izlerine bolca bastık...

Keskin kayalıklar ve geven dikenlerini aşıp ilk düzlüğe çıktığımızda bizi saran derin bir sessizlik oldu. O güne kadar hiç duymadığımız türden kuş cıvıltıları karşıladı ekibi.

Parkur oldukça zorlu. Yıllarca kullanılmadığından herhangi bir keçi yolunun izi bile yok bu bölgede.

Ağaçların arasından geçit açmaya çalışırken bir yandan da kayıp aşağıya yuvarlanmamak için uğraşmak oldukça yorucu...

Kuzuları kaçıran kara kartallar bölgesi

Rehberlerimiz bölgede yaşayan iri ve kara bir kartal türünün varlığından bahsetti. Ancak uzaktan görebildiğimiz bu görkemli kuşların köyler boşaltılmadan önce yeni doğmuş kuzuları kaçırdıkları konuşuluyor. Ayrıca vaşak ve yabani domuzlar da vadinin sakinlerinden.

Bunların üzerine bolca zehirli yılan eklendiğinde doğa yürüyüşümüz doğa mücadelesine dönüşmek üzereydi. Zira vadide 25 yılın ardından patikaların bile izleri silinmiş ve yapraklarının kenarları keskin sık meşe ve çalılıklar kollarımızı ve ve bacaklarımızı kesiyor.

Yolda keçilerin patikası bile yok. Hatta zaman zaman önümüzü kesen, yürümemize imkan bırakmayan bitki örtüsünü kesip, yolumuzu açmak için palanın eksikliğini de hissediyoruz.

Üç saatlik yürüyüşün ardından bir pınarın önünde biriken küçük bir göle ulaştığımızda mola veriyoruz. Önümüzde daha zorlu bir süreç bizi bekliyor. Vadinin tabanına kadar yaptığımız yürüyüşün ardından tırmanışa geçmemiz sırtımızdaki yükü gittikçe ağırlaştırıyor. Bitki örtüsü rehberlerimizi bile şaşırtıyor. Çünkü çok uzun bir zamandan beri gelmedikleri bölgede coğrafya başkalaşarak sertleşmiş.

Pek çok yerden geçmek için türlü akrobatik hareketler grup üyelerini oldukça zorluyor. Ancak daha önce görmediğimiz türden kuşlar, kelebekler ve çiçekler görüntülüyoruz.

Parkur grup üyelerini zorluyor. Altı, yedi saatin ardından 2048 rakıma çıktığımızda yorgunluktan bitmiş haldeyiz. Ama hâlâ aşmamız gereken birkaç dağ duruyor!

Yürüyüş sırasında sık sık pastan çürümüş konserve kutularına rastlıyoruz. Burada bir zamanlar sürmüş olan çatışmaların izleri bile çürümeye yüz tutmuş.

Sıklıkla karşılaştığımız derin çukurlar da taze gibi. Rehberler bu çukurları yaban domuzlarının, içine yağmurlarla su biriksin diye kazdıklarını söylüyor.

Tırmanışta dilime pelesenk olan bir Ahmet Kaya türküsü, nefesim yetmediği için zihnimde çalıyor. Üstelik derman kalmayan bacaklarla uçurumun kenarından ve olsa olsa 20 santimlik geçitlerden yürümek korku verici. Ayakkabılarım çoktan parçalanmış. Göğsümüz körük gibi, saf oksijen boğazımızı, dudaklarımızı kurutuyor.

18,11 kilometreyi 9 saat 40 dakikada yürümüş, tırmanmış ve sürünmüşüz.

Diyarbakır Doğa Yürüyüşçüleri grubu üyeleri, barış süreci ile birlikte oluşan güvenli ortamın kendilerine şimdiye kadar gidilemeyen doğal güzelliklerin olduğu dağlara, vadilere ve ormanlara girme olanağı sağladığı için mutlu.

Grubun lideri Ahmet Keskin, Avgesor Vadisi’nin kendilerini şaşırttığını ve büyülediğini söylüyor. Keskin, barış sürecinin devam etmesiyle doğa sporcularının bu gezilerinin büyüyerek yayılacağını hem yürüyüş sporunun hem de turizmin gelişmesine yardımcı olacağını anlatıyor.

KAYNAK: Al Jazeera

En Çok Aranan Haberler