Kabile dilleri dahil, dünyada toplam 7 bin civarında farklı dilin var olduğu tahmin edilirken bu dillerin en az yarısının terk edilmek üzere olduğu belirtiliyor. Araştırmada, çoğu yerel olan bu dillerin yerlerini İngilizce, İspanyolca ve Mandarince gibi belli coğrafyalarda yaygın konuşulan dillere bıraktığın ifade ediliyor
BİR DİL SESSİZ KALINCA NE OLUR?
Rusya’nın kuzeyinde ve özerk bir bölge olan Tuva’da, Tuva dilinin yanı sıra Rusça ve İngilizce konuşuluyor. Yüzyıllardır aynı bölgede geleneksel bir yaşam süren Tuvalıların, bazı adetlerini anlatmak için seçtikleri kelimelerin başka bir dilde tam karşılığı bulunamıyor. Örneğin hayvanlara karşı merhamet ve şefkatin ifadesi olarak, kesim yaparken bir tören düzenleniyor. Tuvalıların dillerine mal olan bu törene ve kesme biçimine verilen isim ‘khoj özeeri’. Bu kelimenin diğer dillerdeki karşılığını bulmak için bir ya da birden fazla cümle kurmak gerekiyor. Yazıda bu ve buna benzer birçok örnek, dillerin kültürle olan bağlantısına örnek olarak gösteriliyor. Dillerin yok olmasıyla birlikte bu kültürel özelliklerin de zamanla kaybolacağı vurgulanıyor.
Yaklaşık 7 milyar insanın yaşadığı tahmin edilen dünyada, yaşayan 7 bin farklı dilin her birine istatistiksel anlamda 1 milyon kişi düşüyor. Ancak dünya nüfusunun yüzde 85’i yaygın olan 85 dili konuşurken yalnızca 8,5 milyon insan 3 bin 500 farklı dili paylaşıyor. Ana dili İngilizce olan nüfusun 328 milyon olduğu belirtilirken, Mandarince konuşan kişi sayısının yaklaşık 845 milyon olduğu belirtiliyor. Dünyanın en az konuşulan dillerinden biri olan Tuva dilinin ise yalnızca 235 bin konuşanı bulunuyor. Dilbilimcilere göre, önümüzdeki yüzyıl içinde 3 bin 500 dil unutulma tehlikesiyle karşı karşıya. Binden fazla yerel dil, şu an kritik ya da yok olmak üzere olan diller listesinde yer alıyor.
KORUMAK İÇİN NE YAPILABİLİR?
Araştırmada, globalleşme ve iletişim teknolojilerinin gelişmesiyle birlikte sınırların kalktığı ve bu sebeple yerel dillere olan ilginin azaldığı söyleniyor. Teknoloji, ticaret ve iletişim dünyasına hakim olan dillerin bir cazibe unsuru haline geldiği belirtiliyor. Bu sebeple ailelerin çocuklarını yabancı dil öğrenme konusunda yönlendirdikleri belirtilirken göçler sebebiyle yeni nesiller yerel dili öğrenemiyor. Bunun yanı sıra küçük kabilelerin daha da bölünerek yalnızca gruplar halinde yaşamasının da bu süreçte etkili olduğu ifade ediliyor.
Dilbilimciler, kritik olarak belirlenen ve listeye alınan dilleri korumaya yönelik çalışmalar yürütüyor. Bu kapsamda telaffuz bilgileri kaydedilirken sözlük çalışmaları yapılıyor. Ancak bir dilin hayatta kalması için bu çalışmaların yeterli olmadığını ve bunu ancak o dili konuşanların koruyabileceğinden bahsediliyor. Araştırma yapmak için ABD’nin uzak coğrafyalarındaki bir köye giden iki dilbilimci, yerel dillerin korunması ile ilgili ümitsizliğini şu sözlerle anlatıyor: “Bir genç yanımıza geldi ve bize şarkı söylemek istediğini söyledi. Heyecanla bekledik ve genç bilinen bir rapçinin bilinen bir şarkısını söylemeye başladı. Dillerin ne kadar yoğun bir aşınmaya maruz kaldığını ve dilleri korumanın zorluğunu o zaman fark ettim.
(CHA)