KKTC Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ) Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Kudret Özersay, Kıbrıs sorununun çözümünde, bugüne kadarki müzakerelerde hep ana ekseni oluşturan “iki kesimli, iki toplumlu federal birleşik Kıbrıs” cümlesinin dışına çıkarak, yeni parametrelerin tartışılabileceği yeni bir sürece girilmesi gerektiğini söyledi.
Mersin Üniversitesi (MEÜ), Çukurova Üniversitesi (ÇÜ), Çağ Üniversitesi ve Kıbrıs Türk Kültür Derneği tarafından düzenlenen “3. Uluslararası Kıbrıs Sempozyumu" MEÜ Prof. Dr. Uğur Oral Konferans Salonu'nda başladı. Türk ve yabancı çok sayıda bilim adamının bildiri sunacağı ve 3 gün sürecek sempozyumun açılışına Kıbrıs Türk Kültür Derneği Genel Başkanı Ahmet Göksan, MEÜ Rektörü Prof. Dr. Suha Aydın, Çağ Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Çetin Bedestenci, ÇÜ Rektörü Prof. Dr. Mustafa Kibar, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) Mersin Konsolosu Zalihe Erden ile çok sayıda davetli katıldı.
Kıbrıs sorununun her yönüyle ele alınacağı sempozyumun açılışında konuşan Kıbrıs Türk Kültür Derneği Genel Başkanı Ahmet Göksan, Kıbrıs adasına egemen olma isteğinin altında yatan en büyük nedenin, adanın çevresinde bulunan yeraltı zenginlikleri olduğunu belirterek, "Bu zenginliklere Rumların tek başına sahip olmak istemeleri yürürlükte olan uluslararası hukuk kuralarına aykırıdır. Uzun süredir uluslararası toplumun gözetiminde yapılan çözüme ilişkin görüşmelerden ne yazık ki sonuç alınamamıştır. Avrupa Birliği, Kıbrıs Rumlarını yasaları çiğneyerek üye olarak almıştır. Kıbrıs Türklerine halen uygulanmakta olan ambargoların yasal bir dayanağı yoktur. Bu uygulamaları da ekonomik soykırım olarak değerlendiriyoruz" dedi.
MEÜ Rektörü Prof. Dr. Aydın da Kıbrıs ile uyumsuzlukların giderilebilmesi için akademik bir platformda da konunun tartışılmasının, son durumun ve olasılıkların gözden geçirilmesinin, siyasal karar alıcıların seçeneklerini artıracağını kaydetti.
“YENİ BİR SÜRECE İHTİYAÇ VAR”
Sempozyumda açılış konuşmalarının ardından DAÜ Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Kudret Özersay, "44 Yıllık Tüketilmiş Kıbrıs Müzakereleri: Yeni Bir Vizyon Şart" başlığı altında bir konferans verdi. 2002-2004 yılları arasında Kıbrıs Türk tarafı adına Birleşmiş Milletler (BM) Anlaşmalar Komitesi Üyesi, 2010 yılından bu yana da KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu’nun Kıbrıs Müzakereleri Özel Temsilcisi olarak görev yapan Doç. Dr. Özersay, Kıbrıs sorununun çözümünde 44 yıldır sürdürülen müzakerelerde, 1974 yılından itibaren eksenin ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’ ortaklığından ‘iki kesimli, iki toplumlu federal birleşik Kıbrıs’ olarak tamamen değiştiğini vurguladı. Bu cümlenin içinin dolmasının iki toplumun 44 yılını aldığını kaydeden Özersay, 44 yıl sonunda müzakerelerin artık bir karine olduğunu ve adadaki statükonun sürdürülmesi için en önemli bahaneyi oluşturduğunu dile getirdi. “Tek bir cümle altında ortaklık kurmak için her şeyi denedik ama bu süreçte birçok şeyi tükettik” diyen Özersay, 44 yılda birçok lider, çok sayıda çözüm planı, binlerce müzakere, uluslararası toplumun önemli miktarda parası ile tüm argümanlarla karşı argümanların tüketildiğini söyledi. Bu süreçte tüm tarafların, kimin neyi kabul edeceğini, neyi kabul etmeyeceğini artık bildiğinin altını çizen Özersay, “Müzakerelerde taraflar en temel noktalarda anlaşamıyor ve güven eksikliği var. Bu süreçte biz neyi denemedik peki? Biz o bir tek cümlenin dışına çıkmayı hiçbir zaman denemedik. Bu bir cümle, çoğu zaman tarafların bir tenis maçındaki gibi sürekli birbirlerini sorguladıkları ve dövdükleri bir alana, değneğe dönüştü. BM Güvenlik Konseyi, bu cümlenin dışında bir çözüme karşı çıkmaz. Artık uluslararası toplumun da kabul edebileceği, yeni parametrelerin tartışılabildiği yeni bir sürece ihtiyaç var. Taraflar şu prensiplerde anlaşmalı: Kimse kendi ideal çözümünü diğer tarafa kabul ettiremez; taraflar müzakere yaparak yeni bir model ortaya çıkarmalıdırlar; iki tarafın ortak rızasına ihtiyaç vardır ve isimlerden kaçınmak gerekir. Bu noktalarda anlaşılamazsa Kıbrıs müzakereleri bir 50 yıl daha sürer” diye konuştu.
“DOĞU AKDENİZ’DE DEĞİŞEN DENGELERİ GÖRMEK GEREKİR”
Kıbrıs adasının Doğu Akdeniz Bölgesi ile birlikte düşünülmesi gerektiğinin altını çizen Özersay, Kıbrıs sorununun Kıbrıslı Türklerle Kıbrıslı Rumlar arasındaki bir sorun değil, BM Güvenlik Konseyi’nin gündeminde yer alan uluslararası bir uyuşmazlık olduğunu, büyük aktörlerin de çıkarlarının bulunduğu bir noktada lokasyonu bulunduğunu dile getirdi. Doğu Akdeniz Bölgesi’ndeki dengelerin hızla değiştiğine dikkat çeken Özersay, şunları söyledi: “Petrol-doğalgaz dışında, Rum tarafı ile İsrail arasında çok hızlı gelişen derin bir işbirliği var. Rusya ile Suriye arasındaki ilişki çok güçlüdür ama Suriye’nin gidişatı gidişat değil. Dolayısıyla Rusya yeni ortaklar arıyor bu bölgede, buldu da. Biri üstü kapalı İsrail’dir, bir diğeri Rum tarafıdır. Rusya’nın Rum tarafı ile ilişkisinde stratejik kararlar var, bunu görmek gerekir. Çin’in de son zamanlarda çeşitli girişimleri var Güney Kıbrıs’ta. Bütün bunları dikkate aldığımızda, bölgedeki dengelerin bölgeyi çok daha önemli bir hale getirdiğini görebiliriz.”
“KIBRISLI TÜRKLERİN ADADAKİ VARLIĞI TÜRKİYE’NİN HAK VE ÇIKARLARIYLA DOĞRUDAN ÖRTÜŞÜR”
“Kıbrıs’ta yeni vizyon bana kalırsa, bugüne kadar bir cümleden oluşan ve içerisinde her yol ve yöntem denenip tüketilmesine rağmen bu cümle altında bulunamayan çözüm, yeni ve daha geniş bir perspektifte tarafların daha esnek ve yaratıcı olacağı bir biçimde müzakere edilmelidir” diyen Özersay, şöyle devam etti: “Çözümsüzlük halinde dahi bu bölge son derece önemli olduğu için Kıbrıslı Türklere herkesin dikkat etmesi gerekir. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti’nin bölgedeki hak ve çıkarlarının meşruiyetini sağlayan esas şey Kıbrıslı Türklerdir. Kıbrıslı Türklerin Kıbrıs adasında varlığı, sağlam duruşu her manada Türkiye’nin hak ve çıkarlarıyla doğrudan örtüşen bir şeydir. Bunu gözden kaçırmamak gerekir.”
Alternatif çözüm modelleri için yeni müzakere platformlarına ihtiyaç olduğuna vurgu yapan Özersay, “Eğer KKTC’yi uluslararası hukukun parçası haline getireceksek müzakerede bazı esnekliklerin gösterilmesinin gerekli olduğunu bilmek gerekir. Eğer bu zorlanır ama çözüm yine de olmazsa Kıbrıslı Türklerin bu adada en azından bir aktör olarak varlığını muhafaza etmenin yollarını bilmek zorundayız. Çünkü Türkiye’nin de Kıbrıs Türkünün de buradaki çıkarlarını meşru kılan şey, Kıbrıslı Türklerin varlığıdır. Bu çerçevede baktığımızda bugün çok ciddi bir sıkıntı vardır; o da Kıbrıs Türk kimliği ciddi bir tehdit altındadır. Güneyde rakip bir kimlik ve pasaport vardır, güneyde rakip bir devlet vardır. Dolayısıyla Kıbrıslı Türklerin Kıbrıslı Türk olarak kimliğini muhafaza etmelerini sağlayacak tedbirleri bir an önce yürürlüğe koymamız gerekir. Ayrıca Türkiye ile KKTC yetkilileri arasındaki ilişki maalesef ana-yavruyu da geçtim çok daha farklı bir noktaya gelmiştir. Kendi ayakları üzerinde durabilen bir yönetim olma görüntüsü giderek kaybolmaktadır. Bu sakıncalıdır, bu konuda yakın zamanda mutlaka bir şeyler yapılması gerekir. Mesele KKTC vatandaşı olarak Kıbrıslı Türlerin bir aktör olarak oradaki varlığıdır. Bunu gözden kaçırdığımız anda Türkiye’nin de hak ve çıkarları zarar görür. Bunun için Türkiye ile KKTC arasında bugün sağlıksız olan ilişkileri sağlıklı bir zemine oturtmak için bir an önce adım atmak gerekir. Bu şekilde devam ederse daha da ilerideki ilişkileri zehirleyebilecek bir durum ortaya çıkarabilir. Tehlikeli bir süreçtir” ifadelerini kullandı.
Anadolu Ajansı ve İHA tarafından yayınlanan yurt haberleri Mynet.com editörlerinin hiçbir müdahalesi olmadan, sözkonusu ajansların yayınladığı şekliyle mynet sayfalarında yer almaktadır. Yazım hatası, hatalı bilgi ve örtülü reklam yer alan haberlerin hukuki muhatabı, haberi servis eden ajanslardır. Haberle ilgili şikayetleriniz için bize ulaşabilirsiniz