Bir gün gelecek, kıyamet kopacak. Orası kesin.
Şimdilik bunların hiç biri belli değil. Belli olan tek şey, bir gün bu gezegenden taşınmak zorunda kalacağımız.
Peki nasıl taşınacağız? Gezegenler arası insanlı seyahati bile henüz yapamıyorken...
Şu an yapamamamız, ileride yapamayacağımız anlamına gelmiyor elbette.
Geçtiğimiz günlerde paylaştığımız bir haberde, Columbia Üniversitesi astrofizikçileri Michael Hahn ve Daniel Wolf Savin’in bu konudaki çözüm önerilerini sizlere aktarmıştık. Bu ‘çılgın’ bilim insanlarına göre dünyanın sonu -insanlar nükleer savaşla tüm dünyayı daha erken patlatmazlarsa- 500 milyon yıl sonra gelecekti.
Bu da güneş ışığını ve ısısını enerjiye çevirebilen gezegenler-arası transit gemiler icat edebilmemiz için yeterli bir süre demekti...
Bir başka soru: Nereye taşınacağız?
Bu konuda da araştırmalar tüm hızıyla devam ediyor. NASA başta olmak üzere dünyadaki tüm gelişmiş uzay ajansları bu konuda harıl harıl çalışıyor.
İnsan ırkının yaşayabilmesi için, yeni bulunacak gezegenin habitat olarak dünyayı andırması, veya ona göre düzenlenmeye elverişli olması gerekiyor. Bu elverişlilik de iki noktada düğümleniyor, birincisi yerçekimi; ikincisi ise atmosfer. 2011’den bu yana, güneş sistemimizin dışında 2000 yeni gezegen keşfedildi! Bunlardan 100 tanesi de yalnızca yer çekimi olarak değil, atmosfer olarak da dünya atmosferine benzer oranlarda oksijen, metan, karbondioksit ve su içermekte! Yani artık 100 alternatifimiz daha var.
En yakını 11 ışık yılı uzakta tabii... Ama az evvel de belirttiğimiz gibi, o konudaki çalışmalar da sürüyor.
Son bulgular da gösteriyor ki, illaki ışıkyılları uzaklıklara taşınmamız da gerekmeyebilir.
MARS! 100 yıldan fazla süredir kurgu edebiyata konu olan, erkeklerin bu kızıl gezegenden olduğunu iddia eden saçmasapan kitapların hayalgücü kaynağı Mars...
Bilimkurguda bu kadar yer aldıktan sonra, bilim insanlarının gerçek hayatta Mars’a odaklanmamaları düşünülemezdi elbette. Ve bilimkurgu bir kez daha haklı çıktı. En son 40 yıl önce varlığı gözlemlenen, bir daha da gözlemlenemeyen Mars oksijeni, geçtiğimiz günlerde tekrar izlemeye takıldı!
Mars’ın bir zamanlar aynı dünya gibi bir atmosferinin olduğu, üzerinde canlılar yaşadığı zaten tahmin ediliyordu.
Hatta bu 'destekli' tahmine göre, Mars’taki atmosfer büyük güneş fırtınaları ile süpürülmüş, Mars’ı kırmızı bir çöl şeklinde dımdızlak bırakmıştı.
NASA bugünlerde kullandığı gözlem cihazı SOFIA’nın (Kızıl Ötesi Astronomi için Stratosferik Gözlem) verilerine dayanarak, Mars’ın atmosferinde atomik boyutlarda da olsa oksijeni yeniden keşfettiğini duyurdu. Elbette bu miktar bizim dünyamızda olduğu gibi, fotosentez yapan canlıların yaşadığı bir gezegenin atmosferindeki kadar değil. Hatta bilim insanlarının beklentilerinin yalnızca yarı ölçüsünde.
Yine de önemli bir buluş!
Bu buluş nelere sebep olabilir? Bir bakalım:
Mars’ın birkaç milyar yıl önce nasıl bir yer olduğunu kavramamızda anahtar rolü oynayabilir... Dünya üzerindeki yaşamın, en azından bir kısmının Mars’tan gelip gelmediği konusunda daha açık konuşabiliriz.
İyimser bir tahmin olacak ama; belki de Mars’taki bu oksijen oranını artırmanın bir yolu bulunabilir, böylelikle 11 ışıkyılı uzağa gitmektense, insanoğlu pılını pırtını toplayıp Mars’a taşınabilir?
Her şeyin hayırlısı diyoruz.
Kaynak: iflscience.com