Dünyada ruhsal rahatsızlığı/hastalığı olan yaklaşık 500 milyon kişi yaşıyor. Bu, her yedi kişiden birinin tedavi gerektirecek derecede ruhsal sorunu olduğu anlamına geliyor. Her dört kişiden biri ise yaşamının bir döneminde ruhsal hastalıklardan etkileniyor. Bu rakamlar ülkemizde şu anda 10 milyon kişinin ruhsal rahatsızlığı olduğunu gösteriyor. Bu 10 milyona ek olarak bir 7 milyon kişi de daha sonra ruhsal hastalığa yakalanacak. Ruhsal hastalıkların önemli sonuçlarından biri de intihar. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), dünyada her 40 saniyede bir intiharın, her 3 saniyede ise bir intihar girişiminin gerçekleştiğini, son 45 yılda intiharların % 60 civarında arttığının ve intiharın tüm dünyada ilk on ölüm nedeni arasında yer aldığını bildiriyor.
Ruhsal hastalıkların bu kadar yaygın olmasına, bedensel hastalıkların çoğundan daha fazla işgücü kaybına neden olmalarına karşılık, rahatsızlığı olan her yedi kişiden ancak biri herhangi bir sağlık kuruluşuna tedavi için başvuruyor. Tedavi için başvurmayanların bir kısmı için neden, maddi imkansızlık ve tedaviciye ulaşma güçlüğüdür. Önemli bir kısmı için ise ruhsal hastalıkların tanınmaması, tedavisinin olduğunun veya nereden yardım alınacağının bilinmemesi ve nihayet “damgalama” adını verdiğimiz, “adım deliye çıkar” korkusu gibi faktörler başvurmaya engel olmaktadır. Bütün bu engellere rağmen başvurmaya karar verenlerin de uygun tedaviciye başvurmamaları nedeniyle tedavileri gecikmektedir. Ülkemizde ruhsal sorunu olanlardan yardım aramaya karar verenlerin çoğu ilk başvuru noktası olarak psikiyatri uzmanını tercih etmektedir. Bu durum doğru adresi bilenlerin sayısının çok olduğunu gösterdiği için sevindirici gibi görünse de, sağlık hizmetlerinin planlanması açısından kaynak israfına yol açmaktadır. Ruhsal hastalıkların yaygınlığı düşünüldüğünde sorunu olan bireylerin çoğu birinci basamak sağlık hizmetlerine (sağlık ocağına) başvurmalıdır. Ne yazık ki ruhsal sorunların tedavisi için sağlık ocağı hekimi, ruh hekimlerine ve diğer uzmanlara oranla daha az tercih edilmektedir. Bunun sonucunda zaten sayısı az olan ruh hekimlerinin verimsiz kullanılmasına yolaçılmaktadır.
Ruhsal rahatsızlıklara yol açan pek çok faktör vardır. Bunlardan bir kısmı genetik faktörlerdir. Ailesinde ruhsal hastalık bulunan bireylerin ruh hastalığı riski genel olarak daha fazladır. Bu konuda birçok bilimsel yenilik ve umut verici çalışma varsa da, henüz yüz güldürücü sonuçlar alınamamıştır. Genetik faktörlerden bağımsız olarak yoksulluk, kötü yaşam koşulları, savaş, işkence, afetler gibi travmalar, sağlık ve sosyal güvencenin olmayışı, sosyal destek sistemlerini ortadan kaldıran zorunlu göç, ayrımcılık, ırkçılık gibi faktörler de ruhsal hastalıklara yol açmakta, varolanları da ağırlaştırmaktadır. Daha kötüsü, ruhsal hastalığın varlığı, bu saydığımız çevresel riskleri de arttırmaktadır; örneğin ruhsal hastalık işsiz kalmaya yolaçmaktadır.
Ruhsal hastalığı bozulmuş kişilerin tedavisi açısından varolan ruh sağlığı sistemimizin yeterli olduğu da söylenemez. Ruh sağlığı bütçesi sağlık bütçesinin %1’ini bile bulmamaktadır. Ruh sağlığı hizmetlerine ayrılan yatak sayısı olması gerekenin ancak onda biridir. Bu açıdan ülkemiz, Avrupa ülkeleri arasında sonuncu sırada yer almaktadır. Ülkemizde yüzbin kişiye düşen ruh hekimi sayısı 1.6’dır. Bu rakam dünya ortalamasının yarısı, Avrupa ortalamasının ise ancak 1/6’sıdır. Ruhsal sorunların tedavisi, sayısı ve imkanları yetersiz olan ruh hekimlerinin sırtına yüklenmiştir.
Ruhsal hastalıkların nedenleri ve sonuçları konusunda yukarda sayılanlar düşünüldüğünde, ruhsal hastalıkları önlemek, yaygınlığını ve olumsuz etkilerini azaltmak için neler yapılabileceği de daha kolayca anlaşılabilir.
4. Ruhsal hastalığı bozulmuş olan kişilerin tedavisinde çalışacak personel eksiklerinin tamamlanması, psikiyatri uzmanı, hemşire, klinik psikolog, psikolojik danışman ve sosyal hizmet uzmanı sayısının arttırılması gereklidir. Varolan psikiyatri kadrolarının etkin ve verimli biçimde hizmet vermesini sağlamak için özel çalışan hekimlerin SGK ile anlaşma yapmalarının sağlanması gerekir. Ruh sağlığına ayrılan hasta yatağı sayısı da gerekli düzeye çıkarılmalıdır. Bu amaçla kamu ve özel hastanelerde psikiyatri uzmanı ve psikiyatri yatağı bulunması zorunlu tutulmalıdır.