“Bir lisan bir insan” sözünü mutlaka duymuşsunuzdur. Çoğu kişi ana dilinin yanında bir ya da iki yabancı dil daha öğrenmek için kurslara gidiyor. Günümüzde dil öğrenmek için teknolojik imkanlar geliştirilmeye başlandı. Ancak önceki dönemlerde bu durum bir hayli zordu. Kralların, padişahların ya da soyluların büyük bir bölümü en az iki dil konuşabiliyordu. Sizleri o dönemde dil bilgisiyle öne çıkan bir isimler tanıştıracağız. Harold Williams, tam 58 dil konuşabiliyordu. Bu başarısıyla tarihe adını yazdırdı.
Harold Williams, 6 Nisan 1876’da Yeni Zelanda’da doğdu. Williams dünya üzerinde görülen en iyi dil bilimcilerden bir tanesidir. Williams, İngilizce ve Eski İrlandaca dahil olmak üzere 58’den fazla dil biliyordu. Williams, Avusturya İmparatorluğu’nun her dilini bildiğini kanıtladı. Williams’ın bildiği diller arasında; Macarca, Çekçe, Arnavutça, Sırpça, Rumence, İsveççe, Baskça, Türkçe, Mandarin Çincesi, Japonca, Tagalogca, Kıpti, Mısır ve Hitit dili bulunuyordu.
Harold Williams’ın babası Yeni Zelanda’daki Metodist kilisesinin ilk liderlerinden biriydi. Williams’ı dünya klasiklerini okumaya teşvik etti. Aslında ilk başlarda okumaya ve yeni şeyler öğrenmeye hevesli değildi. Ancak 7 yaşında bu hevesinin bir anda arttığını özellikle yeni diller öğrenme kapasitesinin arttığını söyledi. Williams dilleri öğrenmeye Latince ile başladı. Ardında ise Yine Gine dilinde yazılan Aziz Mark İncili’nin bir kopyasından bu dilin gramerini öğrendi. Latince’nin ardından ise harçlıklarını biriktirerek kitapçılardan farklı dillerde yazılan İnciller satın aldı. Liseye gitmeden önce Eski Yunanca, İbranice, Fransızca, Almanca, İspanyolca, İtalyanca, Maori, Samoaca, Tongaca, Fiji Dili ve diğer Polinezya dillerini öğrenmeyi başardı.
Lisenin ardından Auckland Üniversitesi’nde matematik okumaya başlayan Williams, burada başarısız oldu ve babası onun 20 yaşında Metodist klisesine girmesini istedi. Burada ise farklı milletlerden pek çok kişiyle tanıştı ve dillerini büyük bir hızla öğrendi. Ardından ise Rus Edebiyatı’nın önde gelen isimlerinden olan Tolstoy’un kitaplarını okumaya başlayarak Rusça ve Lehçe öğrenmeye başladı. Williams için Tolstoy, yalnızca bir edebi hayranlık değildi ve adeta bir felsefeye dönüştü. 1900 yılında 23 yaşındayken Tolstoy’un Rusya’da Yasnaya Polyana’da bulunan evini ziyaret etmeye karar verdi.
Williams’ın yeteneklerinden haberdar olan biri yolculuğu karşılaması için ona 50 sterlin verdi. Burs veya başka bir yardım olmadan Avrupa’ya doğru yola çıktı. Önce Berlin’e gitti ve Berlin Üniversitesi’ne geldiğinde yirmi dil biliyordu. Münih Üniversitesi’nde filoloji, etnoloji, felsefe, tarih ve edebiyat dersleri aldı. Bu yıllarda bir öğrenci olarak maddi olarak oldukça zor durumda kaldı ve kitapları ile okulda kazandığı ödüllerini sattı. Biraz para kazanmak içinse yarı zamanlı İngilizce öğretmeye başladı. Harold’un bazen yiyecek bile bulamadığı ancak buna rağmen çalışıp doktorasını tamamladığı söyleniyor. 1903’te Münih’teki Ludwig Maximilian Üniversitesi’nde Ilocano dilinin bir grameri üzerinde doktorasını tamamladı. Ilocana; Filipinler’de konuşulan Avustralyalı bir dil.
Harold Williams ardından Slav dilleri üzerine bir çalışma yapmaya karar verdi ancak akademik bir kariyer yerine gazeteciliği tercih etti. Bu süreçte ise birçok ülkede yaşadı, Ekim 1904’te Paris’ten Rusya’ya taşındı. Öte yandan 1911’de Osmanlı İmparatorluğu’nda özel muhabir olarak çalıştı ve İstanbul’a yerleşti. Rus İmparatorluğu’nun dört bir yanından makaleler yazan Harold Williams’ın Rusya’daki çalışmaları 1905’te Leo Tolstoy ile tanışmasını sağladı ve siyaset, edebiyat ve ahlaktan bahsetti.
Gazetecilik yaptığı süreçte siyasi bir rol üstlenen ve devlet adamlarına da danışmanlık yapan Williams 1921’de The Times’da çalışmaya başladı. Mayıs 1922’de ise Dışişleri Direktörü olarak atandı. Bu görevi 6 yıl kadar sürdürebildi ve 18 Kasım 1928’de hayata gözlerini yumdu.