* * "Yıllardır barış diye haykırıyorum. Herkes için barış istiyorum. Bir PKK'lının annesinin acısı ile şehit olmuş bir askerin annesinin acısı birdir. Bu kirli savaşa birlikte dur dememiz gerekiyor. Artık çocuklarımız ölmesin." * BBC: Sakine anne, oğlu Cemal'in Ankara'ya; okuyup büyük adam olmaya giderken avludaki dut ağacının çıplak dallarına bakarak 'dutlar kararınca dönerim" deyişini hatırlıyor. Bu günlerde barış söylemlerinin sıklıkla zikredildiği memlekette dutlar bir kez daha kararmadan güzel günler gelir mi bilinmez. Ama sakine anne gibi artık hiç kimsenin dalından düşüp yer ile yekzan olan dutlar gibi bir evladını daha kaybetmeye tahammülü kalmadığı kalmadığı aşikâr.
BBC, Diyarbakır'da Kürt açılımı konusunda ikisi bebek 5'i yetişkin tam 7 çocuğunu toprağa veren PKK'lı annesi "Sakine Nine"nin nabzını tuttu: "Biz yüz yıllardır birlikte yaşıyoruz. Birbirimizden kız aldık, kız verdik . Aynı kanı taşıyoruz. Bir Kürt annesiyim ama bir şehit haberi duyduğumda yüreğim parçalanıyor. Askerlerde bizim evlatlarımızdır. Bu ülkeyi yöneten küçük büyük herkese sesleniyorum. Evladınız gözünüzün önünde öldürülse ne yaparsınız."
Sakine Anne'yi ilk kez bir televizyon ekranında gördüm. Kendisine mikrofonu uzatan muhabire; "Daha kaç çocuğumuzun ölmesi gerekiyor. Artık yetmez mi? Evlat acısından daha acısı var mı?" diyordu. Sakine Arat ikisi bebek beşi yetişkin yedi evladını toprağa vermiş. Düşmanına bile ilenirken 'evladından gayrı' diyen bir coğrafyanın, yitirilen evlatlarının çokluğuyla yaşanan tezata naif bir başkaldırıydı onunki. On çocuğunun yedisini kaybederek bu felaket günlerinden payına en ağırı düşen ve kaybettiği evlatlarının yerine isminin sonuna 'Anne' sıfatı eklenen Sakine Anne, kendi evlatlarından çok başkalarının annesi olarak çıktığı beyaz ekranda ağlamaktan göz pınarları kurumuş bir çaresizlikle sesleniyordu: "Daha kaçının ölmesi gerekiyor?"
Türkiye'nin doğusunda onlarca yıldan beri süren çatışmaların en ağır bilançosu herhalde Sakine Anne'ninki. Zira zaten bir trajedi ile başlayan hayatının geri kalanında da acı kaderi olmuş adeta. Memur olan babası sürgünde, Kütahya'dayken doğmuş Sakine Arat. On bir yaşında dönmüşler Diyarbakır'a. Sürgünde yokluk, yoksunluk çeken babası hiç değilse kızının hayatını garanti altına almak için daha 18'indeyken toprak sahibi bir ağayla evlendirmiş.
Babanın sözünden çıkılamayan, toplumun uygun gördüğü kurallar içerisinde yaşanan o günlerde sessizce razı olmuş bu evliliğe. İlk çocuğu 3 aylıkken, ikincisi 1,5 yaşında ölünce, belki yerlerine koymak için, belki acılarını alır, belki de soy yürüsün diye yedi çocuk sahibi olmuş. Beşi erkek, sekiz evladı sonrasında tüm yaşamını kaplamış. Kendini çocuklarına ve onların geleceklerine adamış. Ancak ne çare ki bu adanmışlık yetmemiş hiçbir şeye. En büyük çocuğu Cemal üniversite tahsili için gittiği Ankara'da, 12 Eylül Askeri Darbesi ile tutuklanarak Diyarbakır'a gönderilmiş. Şimdilerde boşaltılıp eğitim merkezi yapılması planlanan ünlü 'E Tipi Cezaevi'ne konulmuş.
Cezaevinin ağır şartları ve kitaplara konu olan kötü yönetimine başkaldırısı yaşamına mal olmuş. Açlık grevinde ilk yaşamını yitirenlerden Cemal Arat'ın acı haberi Sakine Anne'nin evine ulaşınca abisine hastalık derecesinde bağlı olan kızı Semra geride bir evlat bırakma pahasına yaşamına son vermiş. İki acıyla yüreği dağlanan Sakine Annenin acısı Tacettin ile katmerlenmiş. Örgüt üyesi olmak suçundan 1982 yılında cezaevine giren oğlu Tacettin iki yıl yatıp çıktıktan sonra 1984 yılında dağa çıkmış. Ardından ağabeylerinin izini takip eden Murat da aynı yola baş koymuş. Önce Tacettin, Sonra Murat'ın ölüm haberlerini alan Sakine Arat en küçük oğlu Servet'i de trafik kazasında kaybetmiş. Yıllarca acısını bir başına yaşayan Sakine Arat'ın en azından sokağa çıkabilmesi için bile uzun zaman geçmesi gerekmiş. Münzevi hayatından çıkmasına yol açan şey ise kendisi gibi evlatlarını kaybetmiş annelerin bir araya gelerek kurduğu Diyarbakır Barış Anneleri İnisiyatifi olmuş.
Dört yıl başkanlığını yaptığı oluşum için Başbakan'a, Genel Kurmay Başkanı'na Meclis'e ve daha pek çok yere başvurarak çatışmaların dinmesi ve kimselerin evlatlarını kaybetmemesi için çırpınıp durmuş. Ancak değil sözlerinin dinlenmesi, görüşme talepleri bile kabul edilmemiş. Yine de vazgeçmemiş barış taleplerinden.
Yüreğinde evlatlarının ve evlatların acısıyla anlatıyor Sakine Arat: "Biz yüz yıllardır birlikte yaşıyoruz. Birbirimizden kız aldık, kız verdik . Aynı kanı taşıyoruz. Bir Kürt annesiyim ama bir şehit haberi duyduğumda yüreğim parçalanıyor. Askerlerde bizim evlatlarımızdır. Bu ülkeyi yöneten küçük büyük herkese sesleniyorum. Evladınız gözünüzün önünde öldürülse ne yaparsınız. Başbakan Erdoğan ve Ahmet Türk'ün görüşmesinden çok umutlandık. Ben yıllardır barış diye haykırıyorum. Herkes için barış istiyorum. Bir PKK'lının annesinin acısı ile şehit olmuş bir askerin annesinin acısı birdir. Bu kirli savaşa birlikte dur dememiz gerekiyor. Artık çocuklarımız ölmesin."
"Cenaze ve yas evleri düğün salonlarından çok" olan bir kentten yükselen bu sözler, pek manidar. Oğlu Cemal'in Ankara'ya; okuyup büyük adam olmaya giderken avludaki dut ağacının çıplak dallarına bakarak 'Dutlar kararınca dönerim" deyişini hatırlıyor Sakine Arat. Dutların her olgunlaşıp avlunun bazalt taşlarına düşüp ezilmesini izlerken Cemal'inin dönmesini bekledi ölüm haberini alıncaya kadar. Ama Cemal dönmediği gibi kardeşleri de onu izledi. Bu günlerde barış söylemlerinin sıklıkla zikredildiği memlekette dutlar bir kez daha kararmadan güzel günler gelir mi bilinmez. Ama Sakine Anne gibi artık hiç kimsenin dalından düşüp yer ile yekzan olan dutlar gibi bir evladını daha kaybetmeye tahammülü kalmadığı kalmadığı aşikâr.
Vatan