Tarık Demirkan
Budapeşte
Beyaz saçlı ve yaşlı bir adam. Tam 94 yaşında!
Resimde eski moda gözlüklerinin altından yukarıya doğru bakıyor.
Ama gözlerini diktiği noktanın gökyüzünün maviliği olmadığını, resimde arka planda oturanların siluetinden çıkarıyoruz.
Burası kapalı bir alan, dahası burası bir mahkeme salonu.
Hayatının son yıllarını yaşayan Oskar Gröning gözlerini tam karşısındaki kürsüden ayırmadan, kendini 4 yıl ağır hapis cezasına mahkûm eden Alman hâkimi dinliyor.
O, en büyük insanlık trajedilerinden biri olan Nazi Almanyası ölüm kamplarının hala hayatta olan son görevlilerinden biri.
Ve 94 yaşında hapis cezasına mahkûm olan Oskar Gröning'in öyküsü, insanlığa karşı işlenen suçların aradan yüzyıl bile geçse asla unutulmayacağının bir kanıtı olarak tarihin onurlu sayfaları arasındaki yerini alıyor.
Kimdi Oskar Gröning?Bir zamanlar genç ve yakışıklı Alman delikanlısını SS'lere katılmaya iten nedenin ne olduğunu bilmiyoruz. Onu, tarih açısından ilginç kılan öykü aslında 1944'de Nazi ölüm kampı Auschwitz-Birkenau'daki faaliyetiyle başlıyor.
Genç Oskar Gröning ölüm kampında, SS görevlisi olarak çalışıyor. O dönemde Naziler tarafından "Ungarn-Aktion" olarak adlandırılan ve 300 bini aşkın Macaristan kökenli Yahudinin katledildiği kampta Gröning vagonlarla getirilen ve gaz odalarında öldürülüp sonra da yakılan kurbanların geride bıraktığı eşyaların gruplara ayrılmasında, para ve mücevherlerin devlet kayıtlarına alınmasında görev yapıyor.
Savaş sonrası Oskar Gröning kendini zan altında bırakabilecek tüm izleri silmeyi başarıyor. Nazi ordusunda görev yapması nedeniyle birkaç yıl cezaevinde ve sorgu altında kalsa da, hakkında ciddi iddialar gündeme gelmediği için serbest bırakılıyor ve evine dönüyor.
Mahkeme sürecinde verdiği bir röportajda şöyle diyor:
"Ben o dönem hakkında kimseye tek bir kelime bile söylemedim. Karımın yanına döndüğümde de, ona "Bak hayatım, ne yaptığıma, nerede olduğuma dair tek bir kelime sormayacaksın, tamam mı?” dedim ve o da bu konuda gerçekten tek bir söz etmedi."
Bir dönemin vahşetinin tanığı ve hatta aktif parçası olan SS subayı Oskar Gröning o tarihten itibaren tipik bir orta sınıf Alman gibi yaşıyor. Muhasebeci olarak çalışıyor, ailesine düşkün, köpeğiyle oynamayı seven, titiz, düzenli bir insan olarak çevresinden saygı görüyor.
İnsanlarla pek fazla ilişkisi olmayan Gröning'in sosyal faaliyetlerinden biri de pul koleksiyonu hobisi nedeniyle diğer koleksiyoncularla olan ilişkileri. Ve aslında Gröning'i kaderinin ilginç sonuna götürecek olan şey de bu.
'Ölüm kampları hiç olmadı mı" mi? Bir zamanların SS üyesi, Pul Koleksiyoncuları Derneği'nin dergisindeki bir yazıda "Ölüm kampları hiç olmadı" türünden bir yazıya tepki olarak bir yanıt mektubu gönderiyor. Yaşadıkları nedeniyle içindeki fırtınaları bir türlü dindiremeyen Gröning o mektubunda şunları yazıyor:
"Bana inanın lütfen! O yok dediğiniz gaz odalarını ben gördüm! Cesetlerin yakıldığı fırınları da! İnsanlar vagonlardan indirilirken, o rampalarda aileler birbirlerinden yarılırken oradaydım! Bana inanmanızı istiyorum, bunların hepsi oldu! Kendi gözlerimle gördüm! Çünkü ben oradaydım!"
Oskar Gröning'in bu mektubu sözüne inanılması gereken bir görü tanığının satırları olması nedeniyle olağanüstü öneme sahip elbette! O, olayları, yaşananları abarttığı öne sürülebilecek bir kurban olarak değil, olayın aktif görevlisi olarak sesini yükseltmişti ve bu nedenle de bu söyledikleri büyük yankı sağlamıştı. Bu mektup yazıldığında seksenli yılların ortalarıydı.
Oskar Gröning hakkında o zamanlar ciddi bir soruşturma yapılmadı. Kendini ifşa eden SS görevlisinin anlattıkları önemli bir belge olarak tarihe geçti ve ölüm arşivlerinin arasındaki yerini aldı.
Peki ama ne oldu da, bu sözlerin söylenmesinin ardından yani bir SS subayının kendi kendini ve gönüllü olarak ele veren ifadesinin üzerinden 30 yıl geçmişken bu olay mahkemeye yansıdı?
'İnsanlığa karşı işlenen suçların zaman aşımı olmaz!'Alman hakimin kararı açıklarken söylediği cümleler çok önemli:
"İnsanlığa karşı işlenen suçların zaman aşımı olmaz! Kolektif vicdanın dinmesi sorumluların istisnasız hesap vermesiyle mümkündür."
Oskar Gröning mahkemede anlattıklarından 94 yaşındaki bu adamın bir ömür boyu sona ermeyen kendi vicdanıyla hesaplaşmasının ruhunda nasıl yaralar açtığını da öğrendik.
"Ben aslında sadece kalan eşyaların dökümünü yaptım, yani kimsenin ölümünde doğrudan görev almadım" dedi Gröning ve şöyle devam etti:
"Ancak bir ölüm kampında, görevim ne olursa olsun çalışıyor bile olmam beni de ahlaken bu kadar insanın ölümünün sorumlusu yapar! Bu nedenle de tüm Yahudilerden özür diliyorum! Keşke yıllar önce ve daha net konuşsaydım".
'Affetmenin dayanılmaz ağırlığı'Bu dramatik sözler, mahkemede tanık olarak ifade veren ölüm kampların kurbanlarının çocukları ve torunları tarafından derin bir sessizlikle dinlenirken, şimdi seksenin üzerinde olan ve bu ölüm kampında ikiz kardeşiyle birlikte vücutlarında ilaç deneyleri yapılan Macar asıllı Yahudi Eva Kor şunları söyledi:
"Ben kendi payıma Nazileri affettim! Ama bu onların cezalarını çekmemelerinin nedeni olamaz! Elimi Gröning'e uzatıyorum! O gerçekleri söylemeye devam etsin! Yeni kuşaklar olup bitenleri olayın faillerinin tanıklığıyla öğrensin!"
Eski bir Yunan tragedyası gibi, gözlerimizin önünde cereyan eden bu mahkeme belki de yargılanan son SS subayının davası olarak tarihe geçecek.
Ama bize verdiği ve bilinçlere kazınması gereken iki ders var: ilki, insanlık suçlarının asla zaman aşımı tanımadığı ve asla unutulmayacağı…
Ve ikincisi, vicdanları kavuran suçun itirafının, ancak ve ancak kurbanların kendileri tarafından affedilebileceği gerçeği…