TRABZON (İHA) - Eski Başbakanlardan Mesut Yılmaz, Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne (AB) 2014 yılından önce girmesinin teknik olarak mümkün olmadığını söyledi.
Karadeniz Teknik Üniversitesi'nin (KTÜ) davetlisi olarak geldiği Trabzon'da KTÜ Prof. Dr. Osman Turan Kültür ve Kongre Merkezi'nde "Türkiye'nin Avrupa Birliği Macerası" başlıklı bir konferans veren Mesut Yılmaz, AB konusunun Türkiye'de bir zamanlar gündemde en üst sırayı teşkil ettiğini ama bugün gündemin alt sıralarına düştüğünü belirtti. Türkiye'nin AB'ye üye olup olmayacağını tayin eden en önemli hususun Türkiye'nin kendi iç dinamiklerinden ziyade AB'nin kendi iç dinamikleri olduğunu kaydeden Yılmaz, "Onlar izin veriyor, Türkiye'ye ihtiyaç duyuyorsa Türkiye AB'ye tam üye olabilecektir ama onlar istemiyorsa Türkiye'nin AB'ye üye olması mümkün olmayacaktır" dedi.
2005 yılında Güney Kıbrıs ve Malta ile 8 tane Doğu Avrupa ülkesinin AB'ye katıldığını hatırlatan Mesut Yılmaz, "Bununla en geniş katılım sağlanmış oldu. Bu yılın başında Bulgaristan ve Romanya geliyor, bugün sayı 27'dir. AB ile bugün müzakere eden iki ülke var; birisi Türkiye, birisi Hırvatistandır. Henüz müracaat edip müzakerelere başlamayan Makedonya, önümüzdeki dönem başvurma ehliyeti olan Arnavutluk, Sırbistan, Bosna Hersek, Kosova gibi başka Avrupa ülkeleri de sıradadır" diye konuştu.
"Türkiye-AB ilişkileri 48 yaşındadır" diyen Mesut Yılmaz, açıklamasını şöyle sürdürdü:
"Çünkü AET'ye ilk başvuran Yunanistan, ondan 2 hafta sonra başvuran da Türkiye'dir. Yani 1959 yılında AET'ye başvuran ikinci ülkedir. 1963'de AET ile Türkiye arasında Ankara Anlaşması imzalanmıştır. O anlaşma bugün hala Avrupa Birliği ile temel referans anlaşmasıdır. O anlaşmada Türkiye ekonomisini güçlendirmesi için 22 yıllık bir geçiş süresi tanınmıştır. 1997 yılında başbakan olduğum dönemde AB Lüksemburg'da bir karar almış, diğer Doğu Avrupa ülkeleriyle müzakereleri başlatırken, Türkiye ile müzakerelere başlanmamasını imtiyazlı ortaklık önerilmesini önermiştir. Biz böyle bir statüyü kabul etmeyeceğimizi ve ilişkilerimizi askıya alacağımızı söyledik. 2 yıl bizimle hiçbir görüşme yapılmadı. Sonunda kendi içlerinde uzun uzun düşünüp hesapladılar ve Türkiye'siz bu işin olmayacağına karar verip Helsinki'de bize adaylık teklif ettiler. Biz de bunu kabul ettik. Çok kısa sürede Kopenhag Kriterleri dediğimiz yasa ve anayasa değişikliklerini kabul ettik ve sonunda 2002 yılında biz iktidardan ayrıldıktan sonra bugünkü hükümet Danimarka'da Kopenhag'da Türkiye'nin 2004 yılına kadar bu değişiklikleri tam olarak gerçekleştirmesi halinde Türkiye ile müzakerelerin başlanması kararı alındı. 2005 yılında Türkiye ile müzakerelerin başlanması kararı alındı fakat bugün maalesef Türkiye AB ilişkileri felç durumdadır. 8 başlık tamamen dondurulmuştur ve diğer başlıklarda da herhangi bir ilerleme sağlanamamıştır. 35 dosyanın görüşülmesi lazım, bunlar tamamlandıktan sonra teker teker ülkelerin Türkiye'nin üyeliğini onaylaması lazım."
AB'nin Türkiye'den münasebetsiz isteklerde bulunmasının Türk kamuoyundaki desteğini yüzde 70'lerden yüzde 50'lere düşürdüğünü savunan Yılmaz, "Müzakerelerin ucu açık olması kabul edilmiştir. AB, 3 temel esas üzerine kurulmuştur. İnsanların, malların ve paranın hiçbir tahdit olmadan dolaşması. Türkiye ile müzakere başlarken, sizin için bu iş gücünün dolaşımı daimi olarak kısıtlanabilir, bu da Türkiye'ye has bir gelişmedir. Bu, tam üyelik yerine kamufle edilmiş imtiyazlı bir ortaklıktır. Bugünkü hükümet bunu iyi müzakere edememiştir. İç politikada puan toplamak hesabıyla bu şartları kabul etmiştir. Bu şekilde müzakereler sürmektedir. Makul bir zamanda bu şartların Türkiye'yi tatmin etmesi mümkün görünmemektedir. Bu sadece bir manevradan ibarettir. Tam üyelik dışında Türkiye'yi tatmin edecek hiçbir formül geçerli değildir" diye konuştu.
"AB'YE NE ZAMAN ÜYE OLACAĞIMIZA FALCILAR CEVAP VERİR" Konferans sonrasında katılımcıların sorularını cevaplandıran Mesut Yılmaz, "AB üyeliğimiz ne zaman olur, hayal mi ?" sorusuna şöyle cevap verdi:
"Bu soruya ancak falcılar cevap verebilir. Türkiye'nin AB üyeliği 2014 yılından önce olmayacaktır. AB'nin kendi belgelerine dayanarak bunu söylüyorum. AB'de 7'şer yıllık bütçeler yapıyorlar, bu yıl 7 yıllık bütçeyi yapıyorlar, bu 2014'de bitecek. Türkiye 2014 yılından önce hiçbir şekilde AB'ye üye olamaz. Teknik bakımdan mümkün değildir. En erken tarih budur." "Olabilir miyiz ? O bizim performansımıza, AB'nin kendi iç gelişmelerine ve bizim ve AB'nin dışında dünyadaki gelişmelere bağlıdır" diyen Mesut Yılmaz, "AB'nin Türkiye üyeliğini isteyen kesimleri var, istemeyen kesimleri var. Ben bunlarla sürekli iç içeyim. Gördüğüm manzara şudur; Türkiye'yi istemeyenler daha çok kısa vadeli düşünenlerdir, günlük yaşayanlardır, gündelik yaşayanlardır, pratik meseleleri önde tutanlardır. Mesela 'Türkiye üye olacak, on milyon işsiz gelecek, AB'de ucuza çalışacak, bizim işimizi elimizden alacak' diye düşünen AB'deki çalışan kitle Türkiye'den rahatsızdır. Türkiye AB'ye üye olursa fert başına geliri AB'nin dörtte birinden daha azdır. 'Eskiden Yunanistan'a, İspanya'ya yaptığımız gibi aradaki farkı kapatmak için AB kaynaklarından Türkiye'ye kaynak aktarmamız gerekecek. Türkiye'nin girmesi 70 milyon insana kaynak transferi yapması ve bu da bizim cebimizden çıkacak' düşüncesi var, bunlar karşı olanlar. Temelden karşı olanlar, tarih kitaplarında okumuşlar. Türkler barbar, Müslüman, hayvanları keser diye düşünen ilkel bir kitle var. Aşırı tutucu, azınlık bir kitledir bunlar. Anayasanın başına da Hristiyan kulübü tabirini koymak istediler. Türkiye'ye karşı olanların, Türkiye'nin fakir olması ve nüfusun fazla olması, Müslüman ve farklı olması argümanlarını esas alıyorlar. Meseleye uzun vadeli bakanlar, AB'nin dünyanın merkezi olmadı'etirmesi halinde Türkiye ile müğını, dünyanın artık bugün bir globalleşme yaşadığını, 1.5 milyon müslümanın yaşadığını artık Müslümanlar'la bir diyalog kurulması gerektiğini, AB'nin Müslümanlık yokmuş gibi yoluna devam edemeyeceğini anlayan bir kitle var. Bu kitle AB ile İslam dünyası arasında sağlıklı bir köprü kurulabilmesinin yolunun Türkiye'den geçeceğini biliyor. Türkiye demokrasi ve batı demokrasisi ile köprü kurmayı en iyi şekilde başarabilmiş ülkedir. Eğer destek olunursa bu deneyimin başarılı olması mümkündür" ifadelerini kullandı.
Yılmaz, Türkiye'nin başarısının bütün İslam dünyasına da model olacak bir başarı olduğunu kaydetti.
AB'nin her şeyden önce bir dönüşüm projesi olduğunu belirten Yılmaz, "Şu veya bu sebepten dolayı üyeliğimiz gecikebilir. Türkiye bir gün tam üye olur veya olmayadabilir. Ama Türkiye bu raydan, bu yoldan çıkmamalıdır. Demokrasiden çıkan Türkiye'nin nereye sapacağını kimse göremez. Demokrasinin özelliği, bu şikayetlerin dile getirilebilmesidir. Türkiye hukuk devleti yolundan, demokrasiden vazgeçmemelidir. Bunu yaptığı zaman zaten AB ile yakınlaşmaya devam edecektir. Eğer Türkiye hem ekonomide hem diğer alanlarda bu değişim sürecini Kopenhag kriterlerini hayata geçirmeye devam ederse Türkiye'nin AB sürecini asıl itekleyen, tetikleyen AB'nin insiyatifi olacak, talep onlardan gelecektir. Siz yolunuzu belirlerseniz, komplekse kapılmadan, Avrupa, hristiyan düşmanlığı düşünmeden, Japonya'nın kararlılığını ortaya koyarsanız AB'nin yanıbaşında bu kadar güçlü bir dönüşümü gerçekleştiren güçlü bir ülkeye gözlerini kapatması mümkün değildir. Türkiye doğru rayda devam ederse 10 yıl sonra Ortadoğu'nun parlayan yıldızı olur, Ortadoğu'nun yıldız ülkesi olur. Türkiye yanlış makasa girerse on sene sonra bugünümüzü arayacağımız, kendi içine kapanmış dünyadan kopmuş, bugünkü Ortadoğudaki ülkeler gibi olur. AB yolu Türkiye için doğru olan yoldur. Tek doğru değildir" şeklinde konuştu.
"AB konusunda kimsenin aydınlatma görevini yerine getirmediğini görüyorum" diyen Yılmaz "Kendi haline bırakılmış bir durumda adeta bu konu. AB üyeliğine karşı çıkanların Türkiye'nin AB üyeliği yolunda yapması gerekenlere karşı çıkanların, Türkiye için daha iyiyi ortaya koydukları hiçbir şey yoktur. Bu sadece Türkiye'nin enerjisini boşa harcamasını, kendi kendisine böbürlenmesini sağlar, Türkiye bu tuzağa düşmemelidir. Komplekse kapılmadan, onurundan taviz vermeden, AB yoluna devam etmelidir" açıklamasını yaptı.
Yılmaz, konferansın sonunda ayakta alkışlanırken, KTÜ Rektörü Prof. Dr. İbrahim Özen tarafından kendisine plaket verildi. Konferansı izleyen birçok izleyicinin uzun süren konuşma nedeniyle uyukladıkları gözlendi.