Trabzon Kudüs Platformu, ABD Başkanı Donald Trump'ın Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak tanıma ve Tel Aviv'deki büyükelçiliklerini Kudüs'e taşıma kararına tepki göstermek amacıyla bir bildiri yayımladı.
"Trabzon'dan dünyaya çağrımızdır" başlıklı bildiride, Kudüs'ün, İslam'ın altyapısını oluşturmak üzere gönderilen ve dönemlerinde geçerli hak din olan üç inanç içinde hakkaniyet temelli özgürlük ve barışı arayan Ortadoğu'nun yüreği olduğu belirtildi.
Kudüs'ün, İslam dininin ilk kıblesi olmasının yanı sıra kutsal mekanlarıyla tarihi, kültürel, dini kimliğini kazanmış olan ve bu niteliğiyle dünya esenliğinin göz bebeği bir şehir olduğu vurgulanan bildiride, Kudüs'ün özel statüsüne sahip çıkmak, korumak, tüm renkliliğiyle barış içinde bir dünyayı gerçek kılmak bakımından hayati derecede önem taşıdığı ifade edildi.
Bildiride, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Kudüs merkezde olmak üzere Ortadoğu coğrafyasında bir dizi insani ve siyasi dram yaşandığına işaret edilerek, şu görüşlere yer verildi:
"Filistin sorunu dediğimiz ve gerçekte bir insanlık sorunu olan konu, bu yaşananların bir ürünüdür ve halen tüm barış çabalarıyla birlikte bunları tahrip eden saldırgan politikalar nedeniyle insanlığın gündemindedir. 1947'den bu yana tüm BM kararlarında Kudüs'ün İsrail hakimiyeti altında bulunması kabul edilmemiş, 1967'de İsrail'in Doğu Kudüs'ü işgal etmesinden sonra ise yine BM, İsrail'i Kudüs'ün statüsünü değiştirecek girişimlerden kaçınmaya çağırmıştır. Keza İsrail'in 1980'deki ilhak kararı BM Güvenlik Konseyi'nce kınanmış, bu konuda İsrail hükümetinin almış olduğu tüm kararların hükümsüzlüğü kayıt altına alınmıştır. Bu kararda ayrıca, İsrail'deki diplomatik misyonların Kudüs'te bulunamayacağı açıkça ifade edilmiştir."
- "İsrail'in işgal ettiği topraklardan çekilmesi ve katliamlarını sonlandırması gerekir"
İsrail'in bu türden politikalarını özetleyen "Kudüs'ü başkent yapma" girişimlerine bugüne kadar mesafeli duran ABD'nin bu defa destek verme olarak anlaşılabilecek bir yola girmesinin asla kabul edilemeyeceği belirtilen bildiride,şunlar kaydedidi:
"Filistin sorununu çözme, bölgeye barış ve istikrar getirme temelinde uzun yıllardan bu yana arabulucu olarak davranan, dünya kamuoyuna kendi misyonunu bu şekilde anlatan Amerika'nın bugünkü tavrı, bölgede bir dizi tehlikeli gelişmeyi tetikleyecek, çatışma doğuracak, yeni insani dramlara sebep olacak bir yaklaşımdır. Halen Filistin sorununu çözmek için gösterilen barışçıl çabalar bu girişim karşısında muhakkak büyük darbe alacak, Ortadoğu'da bir dizi istikrarsızlık yaşanacaktır. Suriye'de yıllardır süren savaşın sonuna yaklaştığımız dönemde bu kararın alınması sorumsuzluktur. İsrail ve Filistin arasında adil, kalıcı, dengeli, tarihi ve manevi haklara riayet eden bir barış gerçekleşmeden insanlığın huzur ve selamete ulaşmasının mümkün olmayacağı unutulmamalıdır."
Bildiride, bu kabul edilemez gelişmeler karşısında Türkiye Cumhuriyeti'ni oluşturan 80 milyonun her ferdinin, BM kararları hilafına Kudüs'ün tarihi statüsünü değiştirme yönündeki maceracı girişimleri kesin ve tartışmasız bir şekilde reddetme iradesinin mevcut olduğuna işaret edilerek, Ortadoğu'da barışın tesisi ve huzurun temini, tarihten beri gelen inanç merkezi olma, hoşgörü ve kardeşlik içinde birlikte yaşama iradesinin kalıcı olması için ABD'nin bu kararından ivedi olarak vazgeçmesi, İsrail'in işgal ettiği topraklardan çekilmesi ve katliamlarını sonlandırması gerektiği belirtildi.
- "Mesele vatansa, kutsallarımızsa gerisinin teferruat olduğu bilinmelidir"
Bunun temini için bugüne kadar iyi niyetle yapılan çalışmalara ilave olarak, tüm dünya devletlerini mukaddes Kudüs'ü bağımsız Filistin'in başkenti olarak tanımaya ve bunun göstergesi olarak Filistin büyükelçiliklerini Kudüs'e taşımaya davet eden bildiride, şu öneriler sıralandı:
"İsrail ile yapılan bütün ticari, askeri, istihbari ve diğer tüm anlaşmaların yeniden değerlendirilerek vazgeçilmesi, bu çağrının tüm dünyaya iletilmesi talebimizdir. Kudüs ve Filistin meselesinde iki yüzlü davranan uluslararası kuruluşlardan yardım umma yerine Türk ve İslam ülkeleri arasındaki mevcut ilişkilerin güçlendirilerek kararlılıkla sürdürülmesinin, Ortadoğu ve tüm dünyada barış ve huzurun temini için gerekli olduğu bir kez daha ortaya çıkmıştır. Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün 1937 yılında ifade ettiği gibi, 'Filistin'e el sürülemez. Türkler, mukaddes topraklarda yabancı hakimiyetine tahammül etmeyeceklerdir. Mukaddes toprakların daima İslam hakimiyetinde kalmasını temin için bugün kanımızı dökmeye hazırız.' sözündeki kararlılığın bugün de sürdüğü bilinmelidir."
Bildiride, Kudüs hassasiyetindeki herkesin bireysel olarak da yapabileceklerinin bulunduğu belirtilerek, şu ifadeler kullanıldı:
"Bu noktada dünya ülkelerinden beklediğimiz ticari yaptırımların yanı sıra bireysel sorumluluğumuzun gereği olarak İsrail ve ABD malları boykot edilmelidir. Dost ve müttefiklik hukukuna uymayan, sınırlarımız içinde ve dışında teröre açık destek verdiği ortaya çıkan, Ortadoğu'daki kan ve gözyaşının mimarı ABD ve emperyalizmin ülkemizdeki askeri üslerinin ve diğer faaliyetlerinin hareket kabiliyeti kısıtlanıp takiben de sonlandırılmalıdır."
Mukaddes Kudüs'te huzur ve sükunetin sağlandığı zamanların, Türk ve İslam hakimiyeti dönemleri olduğu anımsatılarak, "Bu gerçekten hareketle, Türk ve İslam alemi kadar Hristiyan dünyası, Avrupa Birliği ile sorumluluk sahibi ve siyonizme bulaşmamış Yahudiler bu konuda kendilerini görevli ve sorumlu hissetmeli ve inisiyatif almalıdır. Mesele vatan ise kutsallarımız ise gerisinin teferruat olduğu bilinmelidir." değerlendirmesinde bulunuldu.
(AA)