Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın konuştuğu AKP grup toplantısında dün en çok (30 Ocak 2018) oturma düzeni dikkati çekti. Eski Başbakan Ahmet Davutoğlu ve Binali Yıldırım, aylar sonra ilk kez bir araya geldi, Erdoğan'ın konuşmasını birlikte izledi. Konuşmasını bitiren Erdoğan da, daha sonra iki ismin yanına oturdu.
"ERDOĞAN İLE İKİ DAVA ARKADAŞI OLARAK GÖRÜŞTÜK"
Davutoğlu, önceki gün (29 Ocak 2018) Türk Silahlı Kuvvetleri'nin (TSK) Suriye'nin kuzeybatısında bulunan Afrin'e yönelik düzenlediği Zeytin Dalı Harekâtı'yla ilgili olarak açıklamalarda bulunmuştu.
"Erdoğan ile iki dava arkadaşı olarak görüştüğünü" belirten Davutoğlu, "Değişik dönemlerde başbakan, dışişleri bakanı, cumhurbaşkanı, başbakan ilişkilerinde ortak devlet sorumlulukları üstlenmiş devlet adamları olarak böyle kritik süreçlerde konuşmamız da görüşmemiz de istişare etmemizden daha doğal bir şey olmaz" demişti.
Takan'ın "Gül Dalı Harekatı'nın 2. aşaması da tamam!.." başlığıyla (31 Ocak 2018) yayımlanan yazısı şöyle:
Gül Dalı Harekatı ile birlikte azledilen Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun sarayda R. Erdoğan ile görüştüğünün ortaya çıkması tabloyu biraz daha netleştirdi!.. Siyasi kulislerde çok merak edilen, üzerinde bin bir çeşit yorum yapılan görüşmenin içeriği de dün AKP Meclis grup toplantısında verilen tek kare fotoğraf ile belli oldu. AKP Genel Başkanı R. Erdoğan, grup toplantısına Başbakan Binali Yıldırım ve Başbakanlıktan azlettiği Ahmet Davutoğlu ile beraber giriş yaptı. Sonra, Erdoğan, grup salonunda kendine ayrılan yere bir yanına Yıldırım'ı diğer yanına Davutoğlu'nu alarak oturdu. Kameralara ve fotoğraf makinelerine verilen bu poz ile kamuoyuna "Gül Dalı Harekatı'nın 2. aşaması da tamam" mesajı verilmiş oldu.
Muhalefetin ortaya attığı "Afrin harekatı iç politika malzemesi yapılmasın" tartışması da dün Ankara'nın klasik Salı'sının önemli gündem maddelerinden biriydi. AKP sözcüleri, "gündemimizde erken seçim yok" dese de kimsenin aldırış ettiği yok. Meclis kulislerinde mebuslar "baskın seçim"le yatıp kalkıyor!.. R. Erdoğan'ın Zeytin Dalı harekatını seçim malzemesi olarak kullanacağından kendi partilileri bile şüphe etmiyor. Herkes nasıl olacağına bakıyor. Baskın seçim bir siyaset gerçeği. Dünyanın her yerinde iktidarlar "yok" der ardından da baskın basanın olur... Türkiye'de de öyle. Geri sayım yapan mebuslarımız, en isabetli tarihi tutturabilmek için birbirleriye kıyasıya kapışıyor. "Mayıs", "Haziran başı", "15 Temmuz", " 18 Kasım" diyenler var... AKP-MHP ittifak komisyonu yalandan çalışmalarını sürdürürken AKP eş Genel Başkanı Doktor Devlet Bahçeli'nin 30 mebusa fit olduğu iddia ediliyor...
Sarayın ise bir kulağı ABD'de bir kulağı Suriye'de. Sonradan "Atilla" olan Zarrab davası için ABD'de iktidarın lobi faaliyetleri devam ediyor ama Ankara'ya hiç de iç açıcı bilgiler ulaştırılamıyor. İktidar kulislerinde dolaşan fısıltılara göre, "Reis YSK'ya her an seçim olacakmış gibi hazırlıklı olun" talimatını vermiş bile... AKP Genel Merkezi'nde hız verilen seçim eğitimi çalışmalarına bakıldığında bu iddiayı yabana atmak mümkün değil. MHP ve BBP'yi yedeğine alan saray, Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu'nu devre dışı bıraktırarak ittifakı genişletme çalışmalarında tam saha baskıya devam ediyor. Dur bakalım ne olacak?..
***
AKP Genel Başkanı R. Erdoğan, partisinin dünkü grup toplantısında yaptığı konuşmada ÖSO'yu Kuvayı Milliye'ye benzetti. Talihsiz bir benzetme oldu bence.
Erdoğan,"Velhasıl ÖSO kendi vatanlarını korumak için bir araya gelip organize olmuş bizim de desteklediğimiz tıpkı Kurtuluş savaşımızdaki Kuvayı Milliye gibi bir sivil oluşumdur, bu böyle bilinmeli." dedi.
Kuvayı Milliye'yi ÖSO gibi, ÖSO'yu da Kuvayı Milliye gibi bilebilmemizin imkanı yok!.. Neden?.. Birkaç soruyla izah edelim:
Kurtuluş savaşımızın öncü birlikleri olan Kuvayı Milliye'de kim aylık 250 dolar maaşa bağlanmıştı?..
Hangi Kuvayı Milliye komutanı, güzel mahallerde ailesine kiralanan ev, aile fertlerine sağlanan iş imkanları şartıyla/ karşılığında cephede savaş vermişti?..
Kuvayı Milliye içindeki grupların farklı farklı bayrakları var mıydı?..
Kuvayı Milliye içinde düşmandan kurtarılan bir köyden sonra "senin olacak, benim olacak", "senin bayrağın benim bayrağım dikilecek" kapışmaları yaşanmış mıydı?..
Şimdilik bu kadarla kalsın!..
***
Bu sütundan, GATA ve askeri hastanelerin kapatılmasının ne gibi sakıncalar doğuracağına dair çok yazı kaleme aldım. Hâlâ aynı yerdeyim!.. Dün, Askeri Tıbbiye Dernek Başkanı Prof. Dr. Serdar Kahraman'dan bir elektronik posta mesajı aldım. Özetliyorum:
"Askeri Tıbbiye Derneği olarak sizden ricamız, ordunun lojistik anlamda askeri hastanelerden mahrum bırakılmasının yarattığı fiziki ve manevi sorunlarla ilgili, kısa bir paragraf da olsa, bir değerlendirme yapmanız.
Halen askeri doktor olarak sahada görev yapan yeterli sayıda genç insan mevcut. Ancak bir üst basamakta askeri tababet deneyimi olan uzmanlar konusunda sıkıntı var ve gelecekte bu tür uzmanlar yetişmeyeceği için sorun giderek büyüyecek.
Tıp, multi disipliner yani tüm branşların bir araya gelerek çalıştığı bir bilim ve meslek dalıdır. Dolayısı ile konu askeri hastalıklar ve yaralanmalar olduğunda, tüm branşlarda askeri tababet konusunda deneyim ve uzmanlığı olan kurumlar, yani askeri hastaneler kavramı öne çıkar. Dünyadaki büyük orduların hepsinin arkasında böyle bir kurum mutlaka vardır. Aksi durumda deneyim eksikliği ile zayiat vermeniz kaçınılmazdır. Kaldı ki şu an destek görevi ile sahaya ve hastanelere görevlendirilen hekimlerin büyük çoğunluğu askeri hekimlik deneyimi olanlardır. Az önce belirttiğim gibi sorun, bu kadrolar da kaybolduktan sonra gelecekte ne olacağıdır.
Diğer yandan ülkemizin yaşadığı talihsiz 15 Temmuz süreci devamında, sanki tek sorumluymuş gibi, sadece askeri hastaneler kapatılmış olup, aynı mantıkla neredeyse tüm devlet kurumlarının da kapatılması gerekeceği gün gibi aşikardır.
....bir yazar olarak bu konudaki bilgi, deneyim ve görüşlerinizi kamuoyu ile paylaşmanız her yurttaş gibi ülkesini ve ordusunu seven askeri hekimlerin sesinin duyulması açısından çok önemli olacaktır. Takdir sizin!"