Eski başbakan yardımcılarından Doç. Dr. Abdüllatif Şener, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Maliye Kulübü'nün düzenlediği "Dünyada ve Türkiye'de Ekonomik Durum" konulu konferansa katıldı. Konferansta yaptığı konuşmada küreselleşmenin etkilerini anlatan Şener, "Küreselleşmenin en büyük etkisi rekabetin küreselleşmesidir. Ekonomik anlamda büyük bir küresel rekabet vardır. Bu nedenle birey olarak kendimize, 'Ben küreselleşmenin neresindeyim?' diye sormamız lazım. Siz öğrenciler kendi arkadaşlarınızla rekabet etmiyorsunuz, diğer ülkelerdeki yaşıtlarınız ile rekabet ediyorsunuz ve daha başarılı olmak zorundasınız" dedi.
Türk ekonomisinde olumlu gelişmelerin yaşandığına ancak bazı risklerin de bulunduğuna dikkat çeken Şener, "Başarılı olduğumuz göstergelerimiz var ama bununla ilgili risklerimiz var. Yüksek bir cari açığımız var. Cari açık bir yerden karşılanmadığında ekonomi kırılır. Bu kadar yüksek cari açığa rağmen ekonomi yoluna devam ediyor" diye konuştu.
Şener, tüm ekonomi politikalarının küresel rekabet gücünü arttırmaya yönelmesi gerektiğini düşündüğünü belirterek, "Sistemin sorun çözme yeteneğinin artması lazım. Asıl söylemek istediğim şey şudur; çatışmanın, gürültünü, kavganın, kutuplaşmanın bunun da ötesinde karşılıklı risk algılamalarının arttığı ülkelerde sistemin çözüm üretme yeteneğinde zayıflama vardır. Sistemin çözüm üretme yeteneğindeki artış, o ülkedeki insanların ve kurumların birbirine inançlarının ve güvenlerinin artması ile mümkün olabilir. Karşılıklı güven, inanç yoksa sistemin çözüm üretme yeteneğinde de düşüş var demektir. Düşünün karşılıklı kin ve nefret duygularının ön plana çıktığı bir ortam. Bu ülkede 70 milyon insan yaşıyor ve bu insanlar yanındakinin gücünü farklılıkları nedeniyle kendi gücü sayamıyor. Farklılıkları kin ve nefret konusu olarak algılıyor. Bu ülkede sistemin çözüm üretme yeteneğinde zayıflıklar var demektir" şeklinde konuştu.
"BİREYSEL AKIL HİÇBİR ŞEYİ ÇÖZEMEZ"
"En temel meseleyi konuşmaya başladığınız zamanda bile karşılıklı kaygılar nedeniyle çözümler üremiyor ise problem var demektir" diyen Abdüllatif Şener, şöyle devam etti: "Onun için yıllardır sevgi dostluk kardeşlik üzerine konuştum. 2002 seçimlerinde ve 2004 belediye seçimlerinde Türkiye'nin değişik ülkelerinde mitingler yaptım. Bu mitinglerde hiçbir partinin ismini ağzıma almadan konuştum. Diğer partileri de tenkit etmedim. Kendi partimi de övmeye yönelik bir üslup taşımadım. Ama siyasette bu normaldir. Siyasette eleştiri vardır. Ama bir yanlışa vurgu yapabilmek için ülkedeki siyasetteki bir yanlışlığa dikkat çekebilmek maksadıyla agresif bir biçimde hiçbir siyasi partiyi ağzıma almadan konuşmaya çalıştım ve konuşmalarımın sonunda da 'hangi partili olursanız olun hepinizi seviyorum' diye bitiriyordum. Önce bizim partili arkadaşlarımız itiraz ettiler, bu üslupla oy alamayız dediler. Ben de dedim ki siyaset oy hesabından önce faydalı mı zararlı mı olduğunu düşünmektir. Siyasetin en doğrudan etkisi, iktidara gelip yapmış olduğu yollar barajlar değildir. Siyasetin en doğrudan etkisi, konuşmalardır. Siyaset konuşmaya başladığı andan itibaren toplumsal kültür oluşur.
Seçimlerde 20 civarında parti var. Bu partilerin tüm üyeleri hepsi meydanlarda konuşur. Konuştukça toplumsal kültür oluştururlar. Geleneksel siyasetin çok basit bir konuşma tarzı vardır, mikrofonu eline alır almaz karşısındaki bütün partileri yerden yere çalar. Dinleyenlerin gönlüne kin ve nefret duygusu ekmek üslubu ile konuşurlar. Bir salonda biri diğer taraf hakkında, öbür salonda da o salonda bulunan partili diğeri hakkında kin ve nefret duygusu ekmeye çalışır. Sürekli olarak bunun yapıldığını
düşünün. Ülkedeki insanların birbirlerine güven duygularının hangi noktada olabileceğini ölçmeye çalışın. Böyle bir yapı, insanların enerjilerini bir başkasının enerjisini tüketmek için harcadığı bir yapıdır. Enerjilerin sinerjiye dönüştüğü bir yapı değildir. Bunun da ötesinde başka bir şey var. Sonunda bu kutuplaşmalar, karşılıklı kin ve nefret algılamaları kurumsal yapılara da yansıyor. Sadece devlet kurumları değil. Basın sivil toplum kuruluşları, anayasal kurumlar. Sonunda ülkenin en temel meselesi ile ilgili olarak bir konu ortaya geldiğinde herkesin bilgi birikimi ve uzmanlığı ile o konuya katkı sağlaması gerekir. Bireysel akıl hiçbir şeyi çözemez. Ülke olarak en iyiyi yakalamak durumundasınız. Böyle bir ortamda ülkenin en temel sorunu tartışılırken masanın etrafına toplananlar birikimlerini uzmanlıklarını açık yüreklilikle tartışabiliyorlar mı? Yoksa diğerinin ayağı kaysın da ben avantaj sağlayayım diye mi bakıyorlar meseleye? Böyle bir süreç varsa sistemin çözüm üretme kabiliyeti ne olur? Bunu da bırakın içeride avantaj sağlayalım diye acaba dış işbirlikleri de aranıyor mu?"
Dünyanın zor bir dönemde olduğunu ve küresel rekabetten bahsedildiğini kaydeden Şener, "Böylesine hassas bir dönemde güçlü olmak, çocuklarımızın, torunlarımızın yaşayacağı bir ülkede daha başarılı olmak için mücadele verirken bunun en temel ayaklarından birinin sistemin çözüm üretme kabiliyeti olduğunu bilmemiz gerekiyor. Ama bunun var olabilmesi için insanımızın farklılıkları ile birbirini sevebilmesi lazım. Bu algılamanın bütün kurumlara da sirayet etmesi lazım. Bu noktadan sonra demokratik eleştiri mekanizmalarının rahatlıkla ortaya çıkabilmesi ve sorunların içtenlikle belirlenip çözüm yollarının da içtenlikle ortaya konabilmesi lazım" ifadelerini kullandı.
"BEN DURUM DEĞERLENDİRMESİ YAPARIM DEDİM, 'HERHALDE BAŞLAYACAK' DEDİLER"
Konuşmasının ardından öğrencilerin sorularını yanıtlayan Abdüllatif Şener, "Gazetelerde olumsuz eleştiriler oluştu. Bu konu hakkındaki görüşleriniz nelerdir?" sorusu üzerine, son seçimlerden önce birçok kişinin "Milletvekilliğini ve bakanlığı niye bıraksın, herhalde parti içinde sorunlar var" dediğini söyledi. Şener, "10 yıl muhalefette geçti, 6 yıl iktidarda geçti. Bu dönemde ben hiçbir mevki istemedim. Hükümet kurulurken bakanlık istemedim. Çok da siyaseti bireysel olarak insanı mutlu eden bir yer
gibi de görmüyorum. Gerçekten zor bir tarafı var. Yapmak istediğinizi yapamazsınız. 24 saatiniz işgal altındadır. Ama son seçimler öncesinde hiçbir hesaba dayanmadan 'aday değilim' dedim. Ama aday değilim demek siyaseti bırakıyor anlamına gelmez diye de açıkladım. Şimdi üniversite hocasıyım. Kitap hazırlıklarım var. Geçen gün insanlar beni 3 ay meşgul etmesinler dedim. Çünkü siyaset yapacağınız duyulduğu zaman birçok insan randevu istiyor. Beraber siyaset yapalım diye. Halbuki benim yapmam gereken çalışmalar var. 3 ay rahat bırakın bu konuları düşünmüyorum. 3 ay sonra durum değerlendirmesi yaparım dedim. Bu tam ters anlaşıldı; 3 ay sonra başlayacak herhalde dediler, bu sefer trafik daha da arttı. Şu anda hocalıktan memnunum" dedi.
"SİYASETİN ULAŞTIRABİLECEĞİ HİÇBİR YER BANA ÇEKİCİ GELMİYOR ÇÜNKÜ HEPSİNİ BİLİYORUM"
Cumhurbaşkanlığı sürecinde isminin öne çıktığı belirtilen Şener, partisinin Abdullah Gül'ü aday göstermesinden dolayı kırgınlığı olup olmadığı yönündeki soruya ise şöyle yanıt verdi: "Benim ekolüm Mevlana ekolüdür. Kimseye kırgınlığım yoktur. Ben herkesi seviyorum. Bu ülkenin insanlarını da sevmeye devam edeceğim. Cumhurbaşkanlığı sürecinde parti adına cumhurbaşkanlığı etrafından konuşan en çok ben oldum. Ama konuşmalarımın hiçbirinde kendimi merkez hale getirecek bir üslup kullanmadım. Çok ciddi bir şekilde önüme düşseydi ne karar verirdim şu anda da bilemiyorum. Doğrusu neydi acaba? Bu çok önemli. Sizin veya başkasının olması önemli değil, işin doğrusunu bulmak lazım. İnsanlar farklı bakarlar ama benim şu andaki psikolojik durumum şöyle; siyasetin ulaştırabileceği hiçbir yer bana çekici ve tahrik edici gelmiyor çünkü hepsini biliyorum. 5 sene Başbakanın odası benim odamın yanındaydı. Toplantıların yarısında vardım. Katılmadıklarımda da ne konuşulduğunu aşağı yukarı biliyorum. Günün birinde şurada da ben olsam dediğim bir yer değil. Bazıları için çok önemli bir hadisedir. Düşündüğümde 16 yıl, beni tanınan bir insan yaptı. Tanınan bir insan olmayı da hiç istemedim. Ama şu var Cumhurbaşkanlığı süreci ile başlayarak Türkiye'de kutuplaşma artmıştır. Bundan sonraki dönemler itibariyle bu ortamın hızla ortadan kalkmasını temenni edelim."
AK Parti'nin kapatılması için açılan davayla ilgili soruları da yanıtlayan Şener, partinin kapatılması halinde IMF programları olmak üzere ekonomiye yansımalarını değerlendirdi. Şener, "Mayıs ayında stand by anlaşmasının süresi doluyor. Kapatma davası 8-10 ay sürer. Dolayısıyla bu arada hükümet işbaşındadır. Sorumluluğu devam etmektedir. Görevde bulunan herkesin bu sürede görevini en iyi şekilde yapması sorumluluğunun bir parçasıdır. Dolayısıyla bu dava ekonomiyle bağlantılı olarak böyle bir sorun ortaya çıkarmaz" diye konuştu.
İHA