Terör örgütü, açlık grevlerinin çözüm olmadığını söyleyen aydın, yazar, gazeteci başta olmak üzere herkesi tehdit etti. PKK/KCK tutuklu ve hükümlüler adına açıklama yapan Deniz Kaya, "Kendilerine aydın, yazar, gazeteci, köşe yazarı diyenler başta olmak üzere, halkımızın yeminli düşmanları ve kral soytarıları, sözlerini bilerek, tartarak konuşmalı. Aksi durumda sonuçlarına da katlanmayı bileceklerdir." ifadelerini kullandı. Eylemlerin artırılmasını isteyen Kaya, bu kişileri 'yeminli işbirlikçi ve ihanetçi' diye suçladı.
Terör örgütünün tehdit ettiği kişiler arasında, oğlu açlık grevinde olan bir babanın mektubunu kamuoyuna duyuran Kürt siyasetçi ve yazar İbrahim Güçlü de bulunuyor. Cihan Haber Ajansı'na (Cihan) konuşan Güçlü, hapishanelerde başlatılan açlık grevlerinin ve ölüm oruçlarının, PKK'nın merkezi bir kararı sonucu gerçekleştiğinin tartışmasız olduğunu söyledi. Kandil'deki PKK merkezinin de bu konuda hayli açık fikirli olduğuna dikkat çeken Güçlü, PKK/KCK'lıların taleplerinin, cezaevindeki kötü muameleye, işkenceye, hak ve hukuksuzluğa son verilmesini; en genel anlamda yaşam koşullarının düzeltilmesine yönelik talepler olmadığına dikkat çekti.
Esas amacın Öcalan'ın özgürleşmesi olduğunu vurgulayan Güçlü, "Eğer Öcalan'ın özgürleşmesi gerçekleşse, PKK/KCK tutuklularının rahatlıkla Kürtçe ile eğitim ve öğretim hakkının hayata geçmesi talebinden vazgeçecekleri; tutukluların Kürtçü ve Kürdistancı olmamaları, Apocu ve Öcalancı olmalarıyla anlaşılır ve anlatılır bir konudur." dedi.
"ÖCALAN NEDEN KÜRTÇE SAVUNMA TALEBİNDE BULUNMADI?"
Açlık grevleri ve ölüm oruçlarından sonra tartışmaların haklı olarak yoğunlaştığını ve BDP/PKK yöneticilerinin ve Öcalan'ın samimiyetinin sorgulandığını hatırlatan Güçlü, şöyle devam etti: "PKK, on yıllardır yargılanan bir örgüt. Ama son KCK davalarına kadar Kürtçe savunma yapmadılar. Mahkemelerde Kürtçe savunma yapanları desteklemedikleri gibi, bunu bir şov olarak değerlendiler. En önemlisi de PKK'nın lideri, hem tapınılan, peygamber ve tanrı olarak görülen lideri, 1999 yılında yargılandığı zaman Kürtçe savunma yapma talebinde de bulunmadı. Öcalan yakalandıktan ve yargılanıp ceza aldıktan sonra yaptığı açıklamalarda, Kürtçe ile eğitim ve öğretimi küçük gören, önemsemeyen, bu konuda bir talebin yapılmasını engelleyen bir tutum içinde oldu. BDP de uzun yıllar Kürtçenin seçimlik ders olmasını savundu. Bir dönem önce, Kürtçe ile eğitim öğretimi savundu. Kürtçenin gelişmesinden ziyade PKK'nın hegemonik yapısının sağlanması ve otoriter egemenliğinin kurulmasını ön plânda tuttu. Bu nedenle, TRT 6'ı, Kürtçe konuda atılan bütün adımları ve en son da Kürtçenin seçimlik ders olmasını boykot ettiler."
Öcalan'ın, BDP milletvekillerinin, BDP belediye başkanlarının neden ölüm oruçlarına yatmadığının sorulduğu ve sorgulandığını dile getiren Güçlü, 13 yıldır tutuklu olan Öcalan'ın lider olarak bir temel talep ileri sürerek bir gün bile açlık grevine gitmediği saptanınca, tartışmaları alevlenmekle kalmadığını, daha bir sertlik kazandığını vurguladı.
PKK KULLANDIĞI MEŞRU OLMAYAN MÜCADELE METODUYLA KÜRTLERE ZARAR VERİYOR
PKK ve BDP yöneticilerinin ölüm oruçları tutanların üzerinden siyaset yaptıklarını belirten Güçlü, "İlkesel ve ahlaki bir mücadelenin sürdürülmediği konusu yakıcı oldu. Bir tutuklu babasının mektubu, tartışmaları daha anlamlı kıldı. Sorun gazete manşetlerine, televizyon ekranlarına taşındı. Bu tartışmalar kamuoyu düzeyinde bilgilenme, netleşme yarattığı gibi olayın kodlarını çözdü. Ben de sorgulayıcılar arasındaydım. Ben de yazılar yazdım. Gazete ve televizyonlarda görüşlerimi açıkladım. Ama ne yazık ki, yaptığı işin meşruluğuna, haklılığına, doğruluğuna çok da inanmayan PKK, eski ve sürekli gündemde olan tehdit metodunu gündeme soktu. Tartışanların hepsini, tehditle korkutmaya, onların seslerini kesmeye çalıştı ve cüret etti. Özel olarak beni de, daha önce denediği ve tehdidin sökmediğini ve sökmeyeceğini anladığı halde, boy hedefi haline getirdi. Elbette bizleri hem hükümete bağladı ve bu arada hükümeti de tehdit etti. PKK adına Deniz Kaya Adına tehdit ediyor. Oysa tehdit, dava adamlarının, idealler uğruna mücadele edenlerin işi ve yöntemi değildir. Özgürlükçü olduğunu söyleyen kişiler ve örgütler, mafiavari metotlarla çalışmazlar. Kendine güvenen, haklılığına inanan, inançlı ve ahlâklı örgütler ve kişiler, başka kişi ve örgütlerle, düşünce ve projeler bazında rekabet etmekten korkmazlar. Ama ne yazık ki PKK hiçbir zaman bir dava örgütü olmadı. Haklılığına inanmadı, kendisine güvenmedi. Hep meşruluğunun sorgulandığının bilinci ve korkusuyla hareket etti. Bundan dolayı, on binlerce Kürt yurtseverinin kanında elleri var. Bundan dolayı, en küçük bir eleştiri ve muhalefetten paniğe kapıldı, cinayetler ve katliamlar yaptı. Kürt davası meşru ve haklı bir davadır. Bir insanlık davasıdır. Bir ulusal ve toplumsal kurtuluş davasıdır. Bir özgürlük davasıdır. Bir kendi kaderini kendisinin tayin etme davasıdır. Bir demokrasi ve özgürlük davasıdır. Bir hak ve hukuk, adalet ve eşitlik davasıdır. Bu yüce dava, aynı zaman da meşru, insani, hak ve hukuka uygun, demokratik ve özgürlükçü bir anlayış ve metotlarla sürdürülmek zorundadır. PKK, kullandığı meşru olmayan mücadele metotlarıyla, bu yüce davaya zarar veriyor ve kirletiyor." diye konuştu.
(CİHAN)