Mynet Trend

BİZE ULAŞIN

Adına Türküler Yazılan "Halil İbrahim" ler Hakkında Bilmeniz Gerekenler

Halil İbrahim Bereketi nedir? Halil İbrahim türküsü kime yazıldı? Çökertme türküsünün ardında yatan hikaye ne? Tüm bunlar ve çok daha fazlası bu içerikte!

Adına Türküler Yazılan "Halil İbrahim" ler Hakkında Bilmeniz Gerekenler

Allah'ın dostu: Halil İbrahim

İsimlerin insanların karakterlerini etkilediğini hepimiz biliyoruz. Anlamı "dost" olan; "Halil" ve inananların babası anlamına gelen; "İbrahim" isimlerine birlikte sahip olan bu kişiler ;

Mert, sözünün eri, gönlü zengin, vefalı, hatır bilen, ailesine düşkün kişilerdir. Hani "adam gibi adam" dedikleri o adamlar Halil İbrahim'dirler.

İsimlerinin ağırlığını karakterleriyle de gösteriler. Vakur, ağırbaşlı, karizmatik insanlardır.

Halil İbo, Halo gibi kısaltmalara maruz kalırlar.

90'lar ve 2000'lerde istisnasız hepsi bu cümleyi duymuşlardır: Halil pazarlama, halil pazarlama, kapınızda..."

Nasıl hemen hatırladınız melodisini değil mi :)

Bizimkiler dizisinin hayatımıza kattığı bu jingle'la nice Halil İbrahim'in psikolojisi bozuldu haberiniz var mı!! (Ben kendi kardeşimden biliyorum.)

Halil İbrahim Bereketi Nedir?

Vaktiyle birbirini çok seven iki kardeş varmış. Büyüğü Halil, küçüğü ise İbrahim. Halil evli ve çocuklu, İbrahim ise bekarmış. Ortak bir tarlaları varmış iki kardeşin. Ne mahsul çıkarsa çıksın, iki pay ederlermiş. Bununla geçinip giderlermiş. Bir yıl, yine harman yapmışlar buğdayı. her zamanki gibi ikiye ayırmışlar. İş kalmış taşımaya. Halil, kardeşine bir teklif yapmış :

İbrahim kardeşim; ben gidip çuvalları getireyim, sen buğdayı bekle.

"Peki abi" demiş İbrahim.

Ve Halil gitmiş çuval getirmeye.

O gidince, düşünmüş İbrahim: Abim evli, çocuklu. Daha çok buğday lazım onun evine, böyle demiş ve kendi payından bir miktar atmış abisinin payına. Az sonra Halil çıkagelmiş. Haydi İbrahim demiş, önce sen doldur da taşı ambara. "Peki abi" demiş İbrahim, kendi yığınından bir çuval doldurup düşmüş yola.

O gidince, bu defa Halil düşünür der ki: Çok şükür, ben evliyim, kurulu bir düzenim de var. Ama kardeşim bekâr. O daha çalışıp, para biriktirecek. Ev kurup evlenecek. Böyle düşünerek, kendi payından atar onunkine birkaç kürek. Velhasıl, biri gittiğinde, öbürü, kendi payından atar diğerininkine.

Bu durum, böylece sürüp gider. Ama birbirlerinden habersizdirler. Nihayet akşam olur ve karanlık basar. Görürler ki, bitmiyor buğdaylar ve hatta azalmıyor bile.

Hak teala bu hali çok beğenir ve buğdaylarına bir bereket verir, bir bereket verir ki…

İki kardeş günlerce taşır ama bitiremezler buğdayı. Şaşırırlar bu işe. Aksine çoğalır buğdayları. Dolar taşar ambarları. Bugün “Bereket” denilince, bu iki kardeş akla gelir.

Bu bereketin adı ise ; “Halil İbrahim Bereketi“dir .

"Çökertme'den çıktım be Halil'im... Çökertme türküsünün hikayesi.

Bodrum henüz günümüzün uluslararası turizm merkezi haline gelmemişken, 20. yüzyıl başlarının küçük ve sakin bir sahil kasabası görünümünde iken, halkın başlıca geçim kaynakları, balıkçılık, süngercilik ve özellikle de kaçakçılıkmış. Kaçakçılık, Osmanlı Devleti 'nın son dönemlerinin tütün tekeli olan Tütün Rejisi sisteminin dışına çıkarak, karşıdaki İstanköy adasında gizlice tütün satmak ve karşılığında rakı, kahve vs. getirmekmiş. Türkünün kahramanı Halil Efe'de, yakın arkadaşı İbram (İbrahim) Çavuş ile birlikte, hayatını kaçakçılıktan kazanırmış.(Kendisinin bizzat kaçakçılık yapmadığı, ancak adalardan gelen kaçak malları daha iç kesimlere taşıyan kervanlardan haraç aldığı rivayet edilmektedir.) Türkü'nün bayan kahramanının asıl adı Havse (Hafize)dir. Havse'nin annesi Türkbükü'lü Kel Güssüm (Gülsüm)dür. Kel Güssüm aynı zamanda çengidir. Çengi erkeklerin sazlı sözlü ve alkol alınarak yapılan eğlencelerinde dans eden ve onlarla birlikte olan kadın demektir. Güzelliği dillere destan olan Havse Çerkez kaymakamın yanında temizlik vb. işler yaparak çalışmaktadır. Havseyi İbram Efe 2. eş olarak alınca gerek ailesinden gerekse çevreden tepki almıştır. Bu durumun farkında olan diğer efeler (Bunların arasında Halil Efe de vardır) İbram Efe'nin evini basarak Havse'yi kaçırmak istemişlerdir.

İbram Efe önce karşı çıksa da 1. eşini ve gelinlik yaşa gelen kızını korumak için Havse'yi teslim etmek zorunda kalmıştır. Efeler tarafından dağa kaldırılan Havse artık annesi gibi çengi olacak ve bu andan sonra Çakır Güssüm olarak anılacaktır. Daha sonraları Halil Çakır Güssüm'e aşık olacak ve onu dağdaki efelerden (arkadaşlarından) kaçıracaktır. Bu arada hem efeler hem de Çerkez kaymakam Halil'in peşine düşecektir. Aylarca süren bu kaçışın son duraklarından biri Çökertme'dir.

Burada adı geçen Çökertme Yalıkavak'ta, şu anda Yalıkavak Marina'nın olduğu yerin adıdır. Gökova'daki Çökertme'nin Türkü dekiyle alakası yoktur. Halil Efe ve Güssüm Yalıkavak Çökertme'den adalara kaçmayı planlarlarken, Rum denizci Kostapao ve gemicisini de rehin alarak Kostapao'nun teknesiyle yola çıkarlar. O zamanlarda Rumlar tarafından pek sevilmeyen ama son derece de korkulan Halil Efe'nin deniz ve denizcilikle ilgisi yoktur. Ne yapacağını şaşıran Kostapao bu olumsuz durumdan kurtulmak için fırsat kollamaya başlar. Nihayetinde rüzgar ve deniz sertleşince, Halil Efe'ye böyle devam ederlerse teknenin dayanamıyacağını, daha açıklarda havanın daha çok sertleşeceğini ve batma tehlikesi olduğunu bildirir. Hava kalana kadar Aspat'a (Karaincir plajının yanında bulunan, zirvesinde gözcü kalesi olan dağın adı. Bitez Yalısı'nın karşısındadır.) sığınmanın uygun olacağını daha sonra oradan adalara (muhtemelen İstanköy'e) geçmenin kolay olacağını söyler. Kostapao'nun asıl amacı fırtınayı bahane ederek teknesini Bodrum'a yaklaştırmaktır. Halil Efe bunu kabul edince Aspat'a yönelirler. Kostapao Aspat'a doğru giderken Halil Efe'nin ve Güssüm'ün rakısına balık yakalamak için de kullanılan bitkiden elde edilen beyaz renkli bir sıvı karıştırır. Böylece Halil ve Güssüm derin bir uykuya dalarken, tekne Aspat'ı geçerek karşısındaki Bitez koyuna gelir. (Kostapao'nun Halil ve Gülsüm'ü doğrudan Bodrum Limanına götürüp teslim edememesinin nedeni Bodrum halkından çekinmesidir.)

Kostapao'nun yardımcısı karaya çıkarak Çerkez Kaymakam'a Halil ve Güssüm'ün Bitez'de teknenin içinde olduğunu bildirir. Çerkez Kaymakam emrindeki kolcuları karadan Bitez'e yollarken, gümrük muhafaza teknesi de denizden kaçmalarını engellemek için yola çıkar. Bitez'e daha önce gelen kolcular dayanamayıp ateş etmeye başlayınca, kendisi ve teknesi de ateş altında kalan Kostapao hemen demir alır ve kıyıdan uzaklaşmaya başlar. Bu arada Halil Efe'yi de uyandırır. Çok geçmeden muuhafaza teknesiyle karşılaşırlar ve muhafaza teknesinden açılan ateş sonucu Halil Efe yaralanır. Yaralı olarak Bodrum limanına muhafaza teknesiyle getirilir. İbret olsun diye akşama kadar Kaymakamlığın bahçesinde bırakılır. Su istediğinde bile yaralı Halil Efe'ye su vermeyen kolcular, pek ölmeye niyeti olmayan Halil Efe'yi kaymakamın emriyle gece iz bırakmadan boğarlar. Başta Gülsüm olmak üzere, ölüm haberini alan bütün Bodrum yasa bürünmüş ve anısına bu türküyü yakmıştır. (*)

Not: Görsel, Bodrum'da Halil Efe ve Hafse'nin anısına yapılan heykelin fotoğrafıdır. Nitekim heykeltraşa eserinin ücreti ödenmeyince, heykele haciz gelmiştir..

"Halil İbrahim" türküsünün hikayesi

batarmur nickli Ekşi Sözlük yazarından aktarıyoruz;

İnternetteki bilgilere göre Musa Eroğlu' nun ağzından Halil İbrahim' in öyküsü şöyleymiş;

Fatsalı Halil İbrahim'in yaşam öyküsü

Çocukluğumuzda, günlerden cuma veya pazartesi olduğunda Fatsa’yı gezmek için büyüklerimizin peşine takılırdık. Yarıtaş, Töngeldibi, Kabaelma, Domuzderesi derken, eski Samsun yoluna inerdik. Oradan baktığımızda artık Fatsa görünürdü. Kilise Kıranı’ndan inenlerle yolumuz burada birleşirdi.

Halil İbrahim’i, öyle bir yolculuk esnasında tanımıştım. Siyah çizgili takım elbisesi, sekiz köşe kasketi, iskarpini, elinde şemsiyesi ile o, devrine göre şık giyinen tipik bir anadolu delikanlısıydı.

Saat, gramofon, löküs, şemsiye ve kilit gibi o zamana mahsus aletlerin tamiri ile ilgilenen ünlü bir çilingirdi. Küçük bir dükkânı vardı. Evinden işine gider, işinden de evine dönerdi. Kendisine ‘çakı gibi delikanlı’ derlerdi. Silahsız gezmezdi. Gizliden tabanca tamiri de yaptığı söylenirdi.

Babası Ahmet Sat’ın, Yalıköy tarafından gelip buraya yerleştiği ve Emiralioğulları’ndan olduğu anlatılırdı.

Halil İbrahim, komşu köyden Orduluoğlu Ahmet’in kızına âşık olur ve onu kaçırır. Orduluoğlu Ahmet pek gururlu, bir eli olmayan ‘çolak’ lakaplı otoriter bir insandır. Kızının Halil İbrahim’e kaçmasını bir türlü hazmedememiştir. 1931 doğumlu Halil İbrahim, 1951 yılında askere gider. Köyünde eşi bir oğlu, bir de kızı vardır. Asker ocağında, vatanî görevini yapan Halil İbrahim’e bir mektup gelir. Mektup çok acıdır;

Mektupta: Komşusu ağanın, Halil İbrahim’in tapusu olmayan arazilerini kendi mülküne katmak için girişimlerde bulunduğu ve kayınpederinin de kızını geri alacağı yazılıdır. Dayanamaz Halil İbrahim, bu mektupla gelen acı ve gelecekteki yaşamını karartacağını bilmediği kara habere…

Bunun üzerine Halil İbrahim askerden firar eder. Zaten ormanlık olan evinin etrafında saklanmaya ve barınmaya başlar. Ayrıca Terzioğlu Tepesi, Odayanı, Çıtırdüzü derken ara sıra da evine gelir. Fazla direnemez ve yakalanır. O zamanlar asker kaçağı olmak çok adî bir suçtur. Onu kendisi de bilir. ancak yakalandığı zaman jandarmaları çok yormuş olmalı ki; o’nu telefon direğine bağlayıp dövdükleri söylenir.

En Çok Aranan Haberler