Brüksel Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden mezun olan, ardından Türkiye ve Avrupa'da birçok gazeteyle televizyonda görev yapan Ahmet Sever, 2002 ile 2014 yılları arasında Abdullah Gül'ün başdanışmanlığı görevinde bulundu. Sever, 2015'te ‘Abdullah Gül İle 12 Yıl' adlı kitabı ve geçtiğimiz günlerde de çıkan ‘İçimde Kalmasın' adlı kitabıyla çok konuşuldu. Sever, Sözcü'ye verdiği röportajda şu ifadeleri kullandı:
İlk kitabınız tepkilere neden olduğu için sormak istiyorum, bu kez durum ne?
Çok garip. İlk kitaptan sonra saldıran yandaş basın ve Ak troller bugün suskun. Oysa bu kitapta hepsine tek tek cevap vermiştim.
Neden acaba?
Tam seçime giderken, benim yazdıklarımın çok konuşulmasını, AKP tabanında merak uyandırmasını, okunmasını, bazı gerçeklerin bilinmesini istemiyorlar. Belli ki bu yönde herkese bir mesaj gitmiş.
– Abdullah Gül İle 12 Yıl adlı ilk kitabınız büyük tepkilere hedef olmuştu…
Kendimi arı kovanına çomak sokmuş gibi hissettim. Çevremdeki pek çok insan benden uzaklaştı. Birden sakıncalı biri oluverdim. Ne hırsızlık, ne dolandırıcılık yapmıştım, ne de yüz kızartıcı bir suç işlemiştim. Ben daha kötüsünü yapmış ve bir kitap yazmıştım. Kitapları bombadan daha tehlikeli gören bir tek adam vardı karşımızda.
Neden kızdırmıştınız onları?
‘Kol kırılır yen içinde kalır' anlayışının hüküm sürdüğü bir cenahta ‘aile içi sır' olarak görülen bazı gerçekleri ifşa etmiştim. 'Aman içimizdeki hataları, yanlışları, skandalları, kirli çamaşırları kimse duymasın, bilmesin, Erdoğan'ın aleyhinde kullanılmasın' diye gizlenen bazı hassas noktalara temas etmiştim. Bazı şeyler yarım ve eksik kalmıştı, hem de ilk kitaba yapılan saldırıları cevapsız bırakmak hiç içime sinmiyordu. Bu nedenle bu ikinci kitabı yazdım.
AKP iktidarının Türkiye'yi ne hale getirdiğini size sormak istiyorum…
Hukukun üstünlüğü, adalet, basın ve ifade özgürlüğünün sadece lafta kaldığı, AKP iktidarını alkışlayan ve destekleyenlerin ödüllendirildiği, eleştirenlerin, vicdanının sesini dinleyerek itiraz edenlerin cezalandırıldığı bir dönem yaşıyoruz. Erdoğan'ın, en küçük eleştiriye bile kapalı olduğu yetmiyormuş gibi, devletin güya bağımsız bütün organları da ayak bağı olarak görülerek devreden çıkartıldı. Devlet ağır tahribata uğratıldı.
Kitapta, “Erdoğan Gül'e neden yasak koydurdu?” konusu var…
Adalet eski Bakanı Sadullah Ergin de bana anlattı bu olayı. AKP'nin 2012 yılında bir yasa çıkararak Gül'ün bir daha cumhurbaşkanı seçilmesine yasak koymasıyla ilgiliydi. Ergin açıklaması şöyle oldu: ‘Bakanlığımın sevk ettiği tasarıda görev yapan cumhurbaşkanlarının yeniden aday olamayacağına dair geçici 1. madde yer almıyordu. Bu madde Meclis Alt Komisyonu'nda son anda eklendi.'
Sadullah Ergin, bu konuyu bizzat Başbakan Erdoğan ile konuştuğunu, bunun yanlış anlamalara yol açacağını aktardığını iletti bana. Ama son tahlilde madde yeniden eklenmiş. Talimat da doğrudan Başbakan Erdoğan'dan gelmiş.
“Abdullah Gül'ü FETÖ'cülükle suçlar, içeri atarız” diyen üst düzey bir AKP'liden söz ediyorsunuz. Gül'e bunu yapmaya kalkan başkalarına ne yapmaz!
Gerçekten de ürpertici bir olay. AKP içindeki çılgınlık ve kendini kaybetme halinin hangi boyutlara ulaştığının çarpıcı kanıtıdır. İngiliz Financial Times Gazetesi'nin dış politika editörü David Gardner, 2017 Nisan ayında yapılan referandum kampanyasını izlemek üzere Türkiye'deydi. Londra'ya döndü ve gazetesinde bir yazı yayınladı. Yazısındaki şaşırtıcı bölüm aynen şöyleydi:
‘Hükümetin kampanya stratejistlerinden birine, Abdullah Gül ve Ahmet Davutoğlu'nun rakip bir parti kurması halinde ne olacağını sorduğumda gözünü kırpmadan şu yanıtı verdi: ‘Tek bir hamle bile yaparlarsa, Gülen'ci olarak damgalanır ve hapse atılırlar.' Bu yazı sonrası Türkiye'de yer yerinden oynar sandım ama bu akıl almaz tehdit doğru dürüst haber bile olmadı.
Bu tehdidi yapan kimdi?
İngiliz gazeteci David Gardner'in yakın bir dostu benim de güvendiğim bir arkadaşım. Ona sordum, ‘David de çok şaşırdı. Bunu söyleyenin Erdoğan'a yakın olan isimlerden Mustafa Şentop olduğunu aktardı bana' dedi.
Kitap çıktıktan sonra Şentop, Gardner'in bir notuyla birlikte, bunu söyleyenin kendisi olmadığını açıklayarak beni yalanladı. Gardner'e bu olay nasıl aktarıldı, arada nasıl bir diyalog geçti bilmiyorum. Buradaki temel sorun, o skandal tehdidin partinin kurumsal kimliğini temsil eden ve parti adına konuşma yetkisine sahip biri veya birileri tarafından dile getirilmiş olması. Buna itiraz eden yok. Gardner, Şentop dahil birkaç AKP yöneticisiyle görüştükten sonra şu saptamayı yaptı yazısında: ‘FETÖ suçlaması Gül ve Davutoğlu'nu tehdit etmek için güçlü bir sopaya dönüşmüş artık.'
Erdoğan'ın dün söyledikleriyle bugün yaptıkları çoğu kez çelişiyor. Siz buna çarpıcı örnekler veriyorsunuz…
Evet, bir tanesini hemen aktarayım. Erdoğan 2009 yılında Çetin Altan'a Kültür Sanat Büyük Ödülü'nü verirken şunları söylemişti: ‘Bugün mutlulukla ifade ediyorum ki, Türkiye artık Çetin Altan'ı 300 kez mahkeme kapılarına çağıran ve düşünceyi mahkum eden bir Türkiye değildir. Eleştiriye tahammül olmadan yol alamayız. Söz olmadan, yazı ve fikir olmadan uygarlık iddiamızı gerçekleştiremeyiz.'
Ne müthiş bir çelişki değil mi? Geçmişte yapılanları anlatırken, meğer kendisinden öncekilerden daha da acımasızlaşacağını, daha da beterini yaşatacağını haber veriyormuş.