Ahuder Başkanı Halil İbrahim Akkaş:

Anadolu Hukuk Derneği (AHUDER) Başkanı Avukat Halil İbrahim Akkaş, yaptığı yazılı açıklamasında CMK 250. Madde'deki değişiklik çalışmalarını hayretle izlediklerini belirterek, "Yapılacak değişiklik, darbecilere ve teröristlere nefes aldırır" ifadesinde bulundu.

Akkaş, "Son günlerde kamuoyuna yansıyan ve CMK 250. Maddede değişikliğe gidileceği ve bu konuda hükümetin bir çalışma içinde olduğu yolundaki haberleri bir Hukuk Derneği olarak hayret ve şaşkınlıkla izliyoruz" ifadesiyle yapılacak olan değişikliğe karşı olduklarını belirtti.

Akkaş açıklamasında, değişikliğe neden karşı çıktıklarını şu şekilde anlattı:

"Yapılması düşünülen değişikliğin içeriğinden önce zamanlanması oldukça dikkat çekicidir. Balyoz davasından tutuklu iki muvazzaf subaya ait olduğu iddia edilen ve basına yansıyan ses kayıtlarında 'sağlam kaynaklardan aldıkları istihbarata göre yasa hazırlığının olduğunu, bir sene içinde çıkacakları ve kanlı bir rövanşla çoluk çocuk demeden intikam alınacağı' yönündeki haberlerin hemen ardından gündeme gelen bu değişiklik çalışmalarının kime ve neye hizmet edeceğinin iyi düşünülmesi gerekir.

Sayın Başbakan'ın konu ile ilgili açıklamasında 'hukukun canlı bir süreç olduğu' yönündeki tespitine biz hukukçuların katılmaması mümkün değildir. Ancak bu canlı süreçte ihtiyaçların ve gerekliliklerin doğru, objektif ve ülke ihtiyaçları göz önünde bulundurularak tespit edilmesi ve buna uygun düzenlemelerin yapılması asıldır.

CMK 250. Madde gereği kurulmuş olan Özel Yetkili Mahkemelerde bu ihtiyaç kapsamında kurularak hayata geçirilmiş ve halen kanunların kendisine verdiği yetkiler çerçevesinde yargılama faaliyetlerini sürdürmektedirler.

Özel Yetkili Mahkemeler bu kapsamda özellikle darbecilere karşı ülke gündeminde yer bulan Ergenekon, Balyoz, 28 Şubat ve 12 Eylül darbeleri hakkında, terör örgütlerine yönelik PKK, KCK yapılanmaları hakkında, organize suç örgütleri ve faili meçhul cinayetler ile ilgili suçlar kapsamında yargılamalara devam etmektedir.

Özel yetkili mahkemeler olmasa idi bugün yukarıda sayılan cunta, darbe ve terör örgütüne yönelik soruşturmaların başlatılması ve yürütülmesi mümkün değildi. Bu yargılamalar ile ülkede ilkler yaşanmaktadır. Sürmekte olan bu davalar ülke demokrasisi için son derece hayati değerler taşımaktadır.

Demokrasinin gerçek anlamda yerleşmesi kişilere bağlı olmayıp kurumsallaşmayla ilgilidir. Bunun içinde darbecilerle, terör ve organize suç örgütleri ile mücadelede önemli mesafelerin kat edilmesine imkAn sağlayan Özel Yetkili Mahkemelerin varlığını devam ettirmeleri zorunludur.

Canlı bir süreç olan hukukta söz konusu mahkemelerin yetkilerin daraltılması veya tamamen ortadan kaldırılması ihtiyacı kişilerin şahsi ihtiyaç ve taleplerine göre değil toplum ihtiyaçlarına göre yapılmalıdır.

Yaşanan süreçte bu mahkemelerin yetkilerinin daraltılması veya kaldırılmasını gerektirir somut bir gelişme yoktur. Söz konusu mahkemeler huzurunda isnat edilen suçlarla ilgili yargılaması yapılan kişilerin şahsi istek ve beklentileri canlı bir süreç olan hukukun düzenleme yapmasını gerektirmez.

Avrupa insan Hakları Mahkemesinin özel yetkili mahkemelerin yargılamalarına yönelik olarak sanıklar tarafından yapılan şikâyet ve başvurular üzerine verdiği kararlarda, yapılan yargılama sürecinin ve tutukluluk hallerin evrensel hukuk normlarına aykırı olmadığı yönündeki birçok kararı sanıkların bu taleplerinin de yerinde olmadığını açıkça ortaya koymuştur.

Türkiye yıllardan beri darbelerle ve terör örgütleri ile mücadele eden ve bu kapsamda demokrasisi kesintilere uğrayan birçok vatandaşını ve güvenlik görevlisini bu uğurda şehit veren ve halen bu mücadelesini devam ettiren bir ülke olduğu gerçeği unutulmamalıdır.

Söz konusu mücadelenin hukuk alanında da başarı ile yürütülmesi için kurulan bu özel yetkili mahkemeler ulusal ve uluslar arası hukuk çerçevesinde faaliyetlerini sürdürmektedirler. Canlı bir süreç olan hukukta bu mahkemelere mevcut haliyle ihtiyaç devam etmektedir.

Darbe teşebbüsü davaları, 12 Eylül yargılaması, 28 Şubat soruşturması ve KCK soruşturmasına yönelik rahatsızlık duyan, bu dava ve soruşturmaları itibarsızlaştırmaya çalışan, süreci kesintiye uğratmak isteyen ve kamuoyunun zihnini bulandırmak için direnen bir kısım hukukçularca da destekli engelleme çabaları, medya gayreti ve siyası baskılara boyun eğildiği izlenimi içinde bir düzenleme çalışması yapılması hukuken kabul edilebilir değildir.

Hem tutukluluk sürelerinin uzunluğundan şikayet eden, hem de karar aşamasına gelen balyoz davasına avukat görevlendirmeyerek devam eden yargı sürecini akamete uğratan, yönetim kurulu ile mahkeme üzerinde baskı kurmaya çalışan ve kamuoyunun "darbeci baro" olarak nitelendirdiği İstanbul Barosunun başkanı hükümetin CMK 250. Maddesi ile ilgili değişiklik çalışmasını olumlu bulması ve yetmez ama evet demesi de oldukça dikkat çekicidir.

Bazı siyasilerin ve aydınların kafa karışıklığı sonucu gündeme taşınılan değişikliklerin, halen kırılgan bir zeminde olan demokrasimize telafisi mümkün olmayacak ağır darbeler vuracağı gözden kaçırılmamalıdır.

Gelinen süreçte toplum ihtiyaçlarını karşılamaktan uzak ve hangi hukuki gerekçe ile yapılmasının düşünüldüğü kamuoyu tarafından ve tarafımızca da anlaşılamayan düzenlemenin demokratikleşme sürecini kesintiye uğratacağı ve hatta süreci tersine çevireceği gözden kaçırılmamalıdır.

Değişiklikle toplumun değil darbecilerin, teröristlerin ve suç örgütü mensuplarının nefes alacağı unutulmamalıdır.

Kamuoyuna yansıyan şekli ile yapılacak değişikliğin ölümcül bir hata olduğu ve demokrasinin intiharına teşebbüs etmek anlamı taşıdığı açıktır.

Dönüşü olmayan bu yola girmeden önce sağduyu sahibi tüm yetkililerin bir kez daha sağlıklı bir düşünce ve objektif bir bakış açısı ile konuyu değerlendirmesini ve bu doğrultuda hareket ederek toplum menfaati ve ülke güvenliği için sağduyulu davranmasını bekliyoruz."