ANKARA (İHA) - Dışişleri Bakanlığı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) seçim barajıyla ilgili Türkiye lehine verdiği kararın henüz kesinleşmediğini tarafların kararı AİHM Büyük Dairesi'ne götürmesi durumunda nihai kararın 30 Nisan 2007 tarihinde verileceğini bildirdi.
Dışişleri Bakanlığı, AİHM'in Mehmet Yumak ve Resul Sadak isimli vatandaşların 1 Mart 2003 seçimlerinde aday oldukları DEHAP'ın ülke genelinde yüzde 10 barajını geçememesi nedeniyle milletvekili olamadıkları için AİHM'e 'seçmenlerinin özgür iradelerini ifade etmelerinin engellenmesinin ve DEHAP'ın ülke genelinde 2 milyona yakın oy almış olmasına rağmen TBMM'de temsil edilememesinin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne aykırı olduğu gerekçesiyle başvurdukları hatırlatıldı.
Açıklamada, söz konusu başvuruya ilişkin olarak, Türk hükümetinin görüşünün 20 Haziran n 2005 tarihinde AİHM'e sunulduğunu ve başvuruyla ilgili 5 Eylül 2006 tarihinde Strazburg'da bir duruşma yapıldığı belirtildi.
Türkiye'nin başvuru ile ilgili AİHM'e sunduğu yazılı görüşleri ve duruşma sırasında yaptığı savunmada, Türkiye'deki seçim sistemiyle ilgili kuralların başvuruda bulunanlara farklı uygulanmadığı ve mevcut uygulamanın yasaya aykırı veya keyfi bir işlem olmadığı bildirildi. Ayrıca başvuru konusunun başvuruda bulunanların seçme ve seçilme hakkından yoksun bırakılması veya seçildikten sonra parlamenter olarak haklarının kısıtlanması olmadığı belirtilerek, söz konusu başvuruda şikayet konusunun başvuruda bulunanların milletvekili adayı oldukları 2002 genel seçimlerinden çok önce yasayla belirlendiği hatırlatılarak, Milletvekili Seçimi Kanunu ile getirilen yüzde 10 barajlı nispi temsil sisteminin topumda konsensus ile getirildiği kaydedildi.
Türkiye'nin savunmasında ayrıca başvuranların herhangi bir keyfi muameleye tabi tutulmadıkları ve aday oldukları DEHAP'a uygulanan yüzde 10 barajının tüm siyasi partilere uygulandığı belirtilerek, 2002 yılına koalisyon ortağı olarak giren DSP, ANAP ve MHP'nin de barajı aşamadıkları hatırlatıldı. Dışişleri Bakanlığından yapılan açıklama şöyle devam etti:
"Başvuranlara ve aday oldukları siyasi partiye keyfi ve farklı bir muamelede bulunulmadığı savunulmuş, yüzde 10 barajının siyasi istikrarsızlığı önlemek, küçük partileri toplumun genelinden oy alabilecek büyüklüğe yöneltmek ve son tahlilde demokrasiyi sağlamlaştırma amaçlarını güttüğü ve bu amaçların meşru olduğu vurgulanmıştır. Dünyada uygulanan seçim sistemlerinde adil temsil ve siyasi istikrar ilkeleri arasındaki dengeyi sağlayacak belirlenmiş bir baraj oranı bulunmadığı belirtilerek, seçim sistemleri arasındaki karşılaştırmanın sadece oranlar açısından yapılmasının sağlıklı sonuç vermeyeceği savunulmuştur.
Zira, düşük oranlı baraj uygulayan ülkelerde nispi temsil sistemini düzeltmek için ilave yöntemler kullanılmış olabileceği, örneğin Almanya, İtalya ve Belçika'da uygulanan baraj oranlarının, Türkiye'dekinden düşük olduğu, fakat siyasi istikrarsızlığı önlemek için Almanya ve İtalya'da çoğunluk sistemine yaklaşan düzenlemeler yapıldığı, Belçika'da Senato üyelerinin sayısının cemaatlerin büyüklüğüne göre belirlendiği bu durumun küçük partilerin Senatoya girmesini engellediği, Moldova'da baraj oranının Türkiye'den düşük olduğu ancak bağımsız adaylara baraj uygulandığı, Türkiye'de böyle bir uygulamanın olmadığı hatırlatılmıştır. Ülkemizde nispi temsil sistemini düzeltmek için kullanılan tek yöntemin yüzde 10 barajı olduğu ve böyle bir tercihin ülkenin takdir yetkisi dahilinde bulunduğu belirtilerek, Avrupa ülkelerinde uygulanan çeşitli sistem ve yöntemlerin ortak bir kriter oluşturmadığı ortaya konmuştur.
Son olarak, yüzde 10 barajının Anayasa Mahkemesi tarafından, Anayasa'nın 67. maddesinde öngörülen 'temsilde adalet' ilkesi açısından denetlendiği ve barajın bu ilkeye uygun olduğu sonucuna varıldığı, Anayasa Mahkemesi'nin bu kararının 'açıkça keyfi' olduğunun ileri sürülemeyeceği belirtilerek, ulusal mahkemenin 'açıkça keyfi' olmayan kararlarına AİHM'nin müdahale etmesinin ve ulusal mahkeme yerine geçerek değerlendirme yapmasının AİHM'nin içtihatlarına uygun düşmeyeceği hatırlatılmıştır. AİHM, 30 Ocak 2007 tarihli kararında, seçim sistemleri konusunda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ni imzalayan ülkelere geniş takdir yetkisi tanındığını ve adil temsili sağlayacak belirlenmiş bir barajın bulunmadığını göz önüne alarak söz konusu başvuruda ihlal bulunmadığına hükmetmiştir.
Mahkeme kararının gerekçesinde, başvuranlar tarafından şikayet konusu olan barajın indirilmesi ve, veya dengeleyici düzeltmeler yapılması, farklı politik yaklaşımların en iyi şekilde temsilinin sağlanması, hedeflenen amaçtan, 'dengeli parlamenter çoğunluğun sağlanması' vazgeçilmemesinin tercih edildiğini belirtmekle birlikte, bu konuda ulusal yasa koyucuya yeterli esneklik verilmesinin önemli olduğunu düşündüğünü belirtmektedir.
Kararın gerekçesinde ayrıca, Anayasa Mahkemesi'nin 1995 tarihli kararında adil temsil ve siyasi istikrar ilkelerinin birbirini dengeleyici ve tamamlayıcı şekilde birleştirilmesi gerektiğinin belirtildiği vurgulanarak, şikayet konusu seçim barajının yüksekliğine rağmen, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin ilgili maddesinin tekdir yetkisinin aşılmadığı ve ihlal bulunmadığı kaydedildi."
Dışişleri Bakanlığı, AİHM'nin söz konusu kararının nihai olmadığını ancak tarafların 3 ay içinde kararı AİHM Büyük Dairesi'ne götürülmesi için talepte bulunmadıkları takdirde 30 Nisan 2007 tarihinde kesinlik kazanacağı bildirildi.