KADIN

Bize Ulaşın BİZE ULAŞIN

Aile geleneği için kalabalık olmanıza gerek yok

Kendi geleneğinizi kendiniz oluşturun...

Aile geleneği için kalabalık olmanıza gerek yok

Son birkaç yıldır bayramlar yaz tatiline denk geldiği için oğlumla bayramlarda beraber olamıyoruz. Doğum günlerimiz baş başa veya onun arkadaşları ile geçiyor ama benim arzu ettiğim heybetli partiler yapmıyoruz çünkü oğlum benim kadar parti sever biri değil. Son zamanlarda resmi bayramlarda okullar tören yapmaz oldu nedense, eskiden törenlere beraber giderdik. Arkadaşlarımızla geçirdiğimiz birkaç yılbaşları haricinde, birçok yılbaşını baş başa geçiriyoruz. Yemek hazırlıyor ve yeni yıla muhakkak dans ederek giriyoruz.

Ben aile geleneklerine çok inanan biriyim. Boşanmadan evvel ve boşanmayı takip eden ilk birkaç yıl, oğlum ile kurduğumuz minik iki kişilik dünyamızda bir aile geleneği oluşturamayacağımızı düşünür üzülürdüm. İnsanların bir araya geldiği uzun bayram tatillerinde birbirimizden ayrı kalıyor olmak ise bu üzüntümü daha da kronikleştirmişti. Sonra fark ettim ki, ailelerinden farklı şehirlerde yaşayan bekar bir anne ve oğlu olarak kendi geleneklerimizi peki tabii yaratabilirdik ve öyle de yaptık.

Bizim evimizin en önemli geleneklerinden biri, antrenmanlardan dolayı her Pazar olmasa da, kaçamak Pazar geleneğimiz. Soğuk ve hava durumundan dolayı dışarıda olmanın tatsız olduğu bazı Pazar sabahları, caz eşliğinde hazırlanan kahvaltının güzel bir Pazar filmi eşliğinde uzun uzun bitirilmesi var. Bu Pazar sabahı kahvaltı geleneğimizin en önemli unsuru benim yaptığım sütlü, baharatlı çayımızdır. Bedenimizi dinlendirirken, bir arada olmanın keyfini okul ve iş koşuşturmacası olmadan yaşayabildiğimiz nadir günlerdendir bu kaçamak Pazarlar. Haftanın her günü sabahın erken saatlerinde uyanıp, akşamın bir saatine kadar oradan oraya koşuştururken yorulan zihnimizin anne-oğul dinlendirilmesidir. Çok basit gibi görünse de, aslında değildir. Krepli, çaylı bir Pazar kaçamağı için birbirimizle anlaşıp, “evet haftaya Pazar bunu yapalım” dedikten sonra, o sabah için gerekli malzemelerin önceden alındığı, telefonumdaki playlist’in en keyifli caz parçaları ile hazır edildiği, benim oğlumdan erken uyanıp, müziği açıp, onu sakin sakin uyandırıp mutfakta vanilya ve tarçın kokulu krepler yaparken onun da yavaş yavaş ayılıp izleyeceğimiz filmi seçtiği, rahat ve huzurlu saatler oluyor bunlar. Detaylı bir hazırlık, derin bir keyif getiriyor bize.

Dans geleneğimiz de var bizim. Önceden hazırlık gerektirmiyor. Spontane bir biçimde gelişiyor. Akşam eve geldiğimde oğlum eğer kapıyı açtığında bana, zıplıyor ise; kaçışı yok. İkimizde sırada neyin olacağını biliyoruz. Müzik açılır ve tüm enerji boşaltılıncaya kadar dans edilir. Genellikle oğlumu komik dans hareketlerimle utandırdığım bu geleneğimiz beni daha çok eğlendiriyor.

Yeni oturtmaya çalıştığım bir de meditasyon ve dua geleneğimiz var. Ergenlik ile çalkalanan duygu durumunu durulması için, her akşam beş dakika boyunca sadece beden ve nefesimizi izlediğimiz anlar. Dua benim için önemli, oğluma bu konuda zorlayıcı bir tavır ile yaklaşmama rağmen “dua edeceğim, meditasyon yapacağım bana katılmak ister misin” diye soruyorum. İyi geliyor ikimize de.

Mutsuz günler için de geleneğimiz var. Uzun, çok uzun bir yürüyüşten sonra, salonda yayılıp, abur cubur yemeği gerektiren bu gelenek bir süre zihnimizi kapatmayı gerektiriyor. Salonun ortasına kurulan yer yatağı, dondurma ve cips bu gelenek için gerekli malzemeler. Okulda veya işyerinde zorlayıcı birkaç günün ardından, arkadaşlarımız ile bozuşmuşsak, işler istediğimiz gibi gitmiyorsa veya sebepsiz yere bile sıkılıyorken, her ikimize de iyi gelen bir gelenek bu.

Geleneksel çorba akşamı ve geleneksel dürüm akşamlarımız da var; meğer yemek ne kadar önemliymiş geleneklerimizde dedirtecek kadar. Sofra önemli çünkü… baş başa, muhabbet ederken başka bir şey ile ilgilenemeyeceğimiz yerler sofralar çünkü.

Rutinmiş gibi gelse de bunlar, rutinin dışında sıkça tekrarladığımız ve anne oğul ilişkimizi güçlendirirken, bize özel anlarımız aile geleneklerimiz. Büyüdükçe sıklığı azalsa da, yaşam ikimizi nereye sürüklerse sürüklesin; bir aile olarak buluşturacak, bize dinginliğimizi, beraberliğimizi hatırlatacak geleneklerimiz. Biliyorum ki bir gün, ailemiz genişlediğinde veya oğlum büyüyüp kendi ailesini kurduktan sonra, geleneklerimize yeni insanlar da katılacak ve ben dışarıda yağmurun yağdığı soğuk bir kış sabahı, caz eşliğinde, 2 kişilik değil 4-5 hatta belki 6-7 kişilik krepler yapıyor olacağım. Sofranın etrafında oturduğumuzda, oğlum yaşlı annesine bakıp, benim o daha 11 yaşındayken, yatağından kaldırıp aslında çok da bayılmadığı krepin içine bal koyup yemesini istediğimi hatırlayacak ve “anne, pastırma var mı evde” diyecek. İşte tam o anda; babaanneler, dedeler, halalar, teyzeler hatta ve hatta baba bile yanımızda değilken bile aile olduğumuzu hatırlayıp, kurduğum ve büyüttüğüm bu aile için şükür edeceğim.

En Çok Aranan Haberler