Bayramlar...
Hayat şartları yüzünden kentlerin dört bir mahallesine, ülkelerin dört bir kentine dağılmış aileleri bir araya getiren, var gücümüzle halâ yaşatmaya çalışmamıza rağmen, büyüklerimizin ''Nerde o eski bayramlar!'' serzenişlerine bakılırsa pek de başarılı olamadığımız o güzel gelenekler.
Yine de bayramlar iyidir. Üzerimizde emeği çok olan aile büyüklerimizi görür, onları sevindiririz. Bayram harçlığımızı alır; boş işlere harcayacağımız günleri bekleriz. En azından biz 'evin erkekleri' mevzunun bu kadarına hakimiz. İş 'evin kızı' olmaya gelince, olay çok farklı noktalara kayabiliyormuş.
10 'evin kızı'na sorduk, öğrendik.
'Bayramlarda evladı yormak' adlı kültürümüzün bu kısmına bir ucundan biz 'evin erkekleri' de dahiliz... Öyle ya; perdeleri biz asıyoruz, kanepeleri biz kaldırıyoruz ki altı süpürülsün. Bir de evin erkekleri olarak şöyle pis bir huyumuz var; temizlik esnasında kas gerektiren her işin bize yaptırıldığını düşünüp şikayet ediyoruz!
Evin kızlarının neler çektiğini duyduk, vallahi bir daha şikayet etmeyeceğiz. :(
Evin erkeklerinin katiyen bulaşmadığı, -bulaştırılmadığı- güzel bir madde ile devam edelim. Evet, hep negatif durumları yazmayacağız elbette ;)
Evin kızlarından aldığımız yanıtlara göre; bayramdan hemen önce yeni giysi alışverişi için sonsuz krediler açılıyormuş. Mağaza mağaza dolandıran, ailedeki tüm kredi kartlarını bir sonraki ayın ekstresine bileyen bu güzel gelenek belli ki evin kızlarının pek hoşuna gidiyor, sebebinin farklı olduğunu bilseler bile!
Sebebini de sorduk; ''Annem beni evlendirebilmeyi, en azından eve gelen bayram misafirlerine güzel gözükmemi istediği için tabii ki!'' dediler. Kesenin ağzının açılma sebebi hakikaten epey nahoş, hafif acı, biraz da ekşiymiş.
Evin kızlarının bir kısmı bu yanıtta ağız birliği yaptı, bir kısmınınsa aklına bile gelmedi. Bu yüzden bu maddeyi biraz tartışmalı bırakıyoruz:
Ufak ufak misafirlik oturmasına da geldik, çok da temel bir maddeyle geldik... O kadar temel ki, bu sorumluluğun evin kızına ait olduğunu her birimiz biliyoruz.
Bir güzel madde daha...
Bayramlarda ev sahiplerinin tatlı zulaları sağlamdır elbet. Evde milyarlarca çeşit tatlı bulunur; bir kısmı el emeği göz nuru hazırlanır, bir kısmında marketlerden, pastanelerden yardım alınır, misafirlerin getirdikleri de eklenince ortalık Charlie'nin Çukulata Fabrikası'na dönüverir!
Ebeveynlerin bayramlarda takındıkları, pek de mantıklı olmayan hareketlerden biridir bu; belli ki evin kızları aynı mantıksızlıkla bu davranışı sömürmeye çok meraklılar. Yanıt aldığımız ev kızlarından biri ''Tatlıların her birinden, mide el verdiğince...'' şeklinde şiirsel bir cümle kurdu örneğin.
Ancak bu tatlıların, böreklerin nasıl hazırlandığı ile ilgili sorumuz gelince, şiir yerini gözyaşlarına bıraktı: ''Şekerpare kolay tatlı, mesela o yapılacaksa rahatsın. Ama baklava açılacaksa yandın, o yufkaların incecik olması nasıl zor, ayrı hüner, ayrı dram yani! :(''
Gerçi yanıtın 'dram' kısmında yeniden şiirselleşmiş hanım kızımız. Sözün özü; tüm bu tatlılar, börekler, zeytinyağlılar da evin kızına verilen sert görevlerden biriymiş.
Birkaç madde sıkıntılı devam edeceğiz, 'evin kızı' mevkisinin ne kadar zorlu olabileceğini tekrar tekrar farkedeceğiz.
Evin erkek çocuklarının görevi bellidir; 15 saniye kadar okuldan bahsetmek, maaş sorulursa ''Fena değil Reşat Amca, çok şükür'' cümlesini çakma bir gülümsemeye yapıştırmak... Sonrası İddaa, sonrası Gökhan Gönül'ün Beşiktaş'a transferi. Yerimizden bile kalkmayız!
Halbuki misafirlerin her ihtiyacı ile ilgilenmek, kahvenin ardından su istenirse getirmek, sırt yastıklarının kanepeden kanepeye transferini sağlamak, 'Her misafire bir çift terlik' algoritmasını gütmek, TV'nin kumandası çalışmazsa kalkıp televizyonun üstünden o saçma yaz dizisinin olduğu kanalı açmak, tuvaletin yerini tarif etmek, basit bir tarifi bile anlamayan teyzelere ''Dur Fikret Teyze ben seni götüreyim'' kibarlığını göstermek...
...ne demiştik? Okul, maaş, Beşiktaş, çok nadir de olsa siyaset.
Halbuki bu esnada evin kızları cehennem ıstırabını aratmayan ayrıntılarla boğuşuyorlarmış. Yaşlı teyzeler ve amcalar için evin kızının üniversitede hangi bölümde okuduğunu öğrenmek yetmez; mezun olunca nerede çalışacağını, o işin en ince ayrıntılarını, nalet olsun ki her ayrıntıyı öğrenmek isterlermiş.
Mesela evin kızlarından aldığımız yanıtlara göre bu madde çok da güzel, pek de güzel bir maddeymiş. ''Dedikodu kötüdür ama?'' dedik, dinletemedik.
Görünen o ki; Fikret Teyze ile komşusu Belma'nın kızının eve nasıl da geç saatlerde geldiğini konuşmak, Belma'nın kızını eve siyah bir Audi'nin bıraktığına, hayır yani arabayı da AY ÇİRKİN Mİ ÇİRKİN bir herifin sürdüğünü öğrenmek, ya da uzaktan tanıdık Gökmen Amca'nın oğlunun Kıbrıs'ta kumardan büyük para batırdığına hayret etmek evin kızlarını epey eğlendiriyor.
Sanki anaokulu öğretmeni bu evin kızları!
Gerçi yukarıda sıraladığımız ilgili maddeleri bir arada ele alınca resim netleşiyor: Çocuklarla ilgilenebilirlik, anaçlık, hürmet, yardımseverlik, evlilik. Kolay gelsin evin kızları, resmen hepsi aynı kapıya çıkıyor.
Evde sonsuz sayıda kahve fincanı yok tabii. Aldığımız yanıtlardan öğrendiğimiz kadarıyla iki misafir arası bulaşık makinası kurmaya da vakit yokmuş, bulaşık makinası daha uzun sürüyormuş. (Evin erkek çocuklarının ev işleriyle ortalama ilgililik seviyesi, bulaşık makinasının kaç saat sürdüğünü umursamadıkları noktada. Kızmayın.)
Her misafir arasında tatlı tabaklarını, çatalları kaşıkları, kahve fincanlarını, küçük çocuklara içine su katılmış şekilde verilen kolaların o Mickey Mouse'lu bardaklarını yıkamak, durulamak, kurulamak da evin kızının göreviymiş...
Kaynaklar: İsmini vermek istemeyen, iyi okullarda iyi eğitimler görmüş, bayram için aldığı yeni giysilerin tadını çıkaran, ama 'Evlilik?' sorularına da gıcık olan 10 adet 'Evin Kızı'