YURTHABER

Bize Ulaşın BİZE ULAŞIN

Ak Parti Kütahya Milletvekili Prof. Dr. İdris Bal:

AK Parti Kütahya Milletvekili ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Darbe Araştırma Komisyonu Üyesi Prof. Dr....

Ak Parti Kütahya Milletvekili Prof. Dr. İdris Bal:

AK Parti Kütahya Milletvekili ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Darbe Araştırma Komisyonu Üyesi Prof. Dr. İdris Bal, darbeler, 28 Şubat sürecinin yargılanması, yeni anayasa çalışmaları ve terörle mücadele konularında açıklamalarda bulundu. Bal, darbelerle ve terörle mücadelede herkese görev düştüğünün altını çizdi.

İHA Muhabirine konuşan AK Parti Milletvekili İdris Bal, 28 Şubat ve diğer darbelerin yargılanması sürecinde darbeci zihniyetin yargılanmasının önemli olduğunu belirtti. Bal açıklamasında şunları söyledi: "Öncelikle demokrasilerde hesap vermeyen hiçbir kişi veya kurum olamaz. Demokrasilerde yargı denetimi, siyasi denetim olmalı. Yani halkın seçtiklerine hesap verilmeli. Bu çerçevede demokrasilerde herkes, her kurum hesap verecekse darbe yapanlar ve darbe teşebbüsünde bulunanların hesap vermesi en tabii bir durumdur. 12 Eylül darbesi yargılamaları gündemde. Bu yargılamalarda 80-90 yaşındaki insanların ceza alıp almamaları önemli değil. Daha önemli şey darbeciliğin, darbe yapmanın hem ahlaki hem hukuki olarak kabul edilemez bir olay olduğu bizim şuur altımıza yerleşmesi önemlidir. Yani kalp ve kafalarda darbenin mahkum edilmesi önemlidir. Dolayısıyla ben bu yargılanmalara önem veriyorum. Aynı zamanda demokrasilerde yanlış yapanların bunun yanına kar kalmayacağını göstermesi açısından önemli buluyorum. Darbelerin yargılanması bu yüzden çok önemlidir. Bu yargılamalar demokrasinin gereğidir. Gittiği yere kadar gidilmeli, takip edilmelidir. İtalya'da buna benzer "Temizeller Operasyonu" oldu. 7 bin kişiden fazla insan tutuklandı. İnsanların çıkıp da "Neden bunlar tutuklanıyor?" deme hakkı yoktu. Hukuk devletinde masumiyet karinesi vardı. Yani ispat edilene kadar herkes masumdur, suçsuzdur. Aynı zamanda hukuk devletinde tutuklamaların olması için deliller olması gerekir. Ben yargımızın tarafsız ve bağımsız bir şekilde delillerle hareket ettiğine inanıyorum. Bu süreci engellemememiz gerekiyor. Bu olaya yaklaşırken bu olayın ulusal bir sorun ve ulusal bir hastalık olduğunu herkesin kabul etmesi lazımdır. Darbeyle mücadele sadece AK Partinin, sadece liberallerin, sağcıların sorunu değildir. Hangi siyasi görüşten hangi mezhepten, hangi dinden olursak olalım tüm vatandaşlarımızın sorunudur. Zira darbeler ekonomik olarak, sosyal bütünlük olarak, güvenlik olarak hepimize zarar vermiştir. Dolayısıyla herkesin bu sürece, yargılamalara katkıda bulunması gerekir diye düşünüyorum."

"DARBE KONUSUNDA TOPLUMSAL BİLİNÇ VE DARBEDE PAYI OLAN HERKESİN KENDİSİNİ YARGILAMASI, OTOKRİTİK YAPMASI ÖNEMLİDİR"

Milletvekili Bal: "Öncelikle hukuk devleti ile kanun devletini birbirinden ayırmamız lazımdır. Hukuk devleti halkın meşru temsilcilerinin yani milletvekillerinin yani meclisin koyduğu prensiplerin uygulanmasına biz hukuk devleti diyoruz. Aksi taktirde şu veya bu şekilde oluşturulan kuralların uygulanmasına hukuk devleti denilmez. Bu kanun devleti olur. Bizim başta Anayasamıza baktığımızda darbe döneminin izlerini taşıdığını, o dönenlerde yapıldığını görüyoruz. Öyleyse sağ-sol, şu parti bu parti demeden, eğer "benim milletime her şeyin en iyisi, birinci sınıfı yakışır" diyebiliyorsak onun için en iyi şekilde bir Anayasa hazırlamamız gerekiyor. Birinci sınıf demokrasiyi ulusal erişilmesi gereken bir hedef olarak görmemiz gerekiyor. Bunu bir gruba, bir partiye indirgememek gerekiyor. Diğer taraftan bu bundan sonra nasıl işler sorusuna gelince? Yargılama sadece hukuksal yargılama değildir. Herkes özeleştiri-otokritik yapması, eğer yanlış yaptıysa "ben yanlış yaptım" diyebilmesi bir erdemdir. Mesela Mehmet Ali Birand otokritik yapıyor. "Yanlış yaptım, yanlış yapıyordum" diyorsa bence bu da bir yargılamadır. Bu yargılama hukuksal yargılamadan çok daha önemlidir. Bu durum bundan sonra aynı hataya düşmemek için oldukça önemlidir. Eğer demokrasi oturacaksa, meşruiyetin kaynağı olarak halkı göreceksek toplumsal bilinçlenmeye ihtiyacımız vardır. Bilinçlenme sürecinde herkesin oynayacağı rol vardır. Bu anlamda sinema, televizyon çok önemlidir. Geçmişte sönen ocaklar tasvir edilmelidir. Oynanan oyunlar deşifre edilmelidir. Orada sağ-sol kavgası yapılarak, "kurt puslu havayı sever" misali kaos ortamı oluşturularak vatandaşlarımızın heder edildiği ve bazılarının canından olduğu tüm bu yaşanan dramlar beyazperdeye aktarılmalıdır. Bu peşinden ortak bilinçlenmeyi getirir. Bunlar şiir olarak, roman olarak, tiyatro olarak, film olarak ortaya konulmalı. Yani her dal kendi içinde darbeyi yargılamalıdır. Hukuk, yargı, üniversite kendisini yargılamalıdır. "ben nasıl böyle baskıcı bir zihniyeti öven profesörlerin içimden çıkmasına izin verdim" demelidir. Medya "darbeye davet" bağlamındaki yayınlarını yargılamalıdır. Siyasetçi kendisini yargılamalıdır."

"DARBEYİ VE DARBECİLİĞİ BİR ZİHNİYET SORUNU OLARAK GÖRMEMİZ LAZIM. BUNU SİLAHLI KUVVETLERİMİZİN İÇERİSİNDEKİ BİR İLLEGAL YAPI OLARAK GÖRÜRSEK KAYBEDERİZ"

"Darbeyi ve darbeciliği bir zihniyet sorunu olarak görmemiz lazım. Bunu Silahlı Kuvvetlerimizin içerisindeki bir illegal yapı olarak görür isek kaybederiz" diyen Bal açıklamasını şöyle sürdürdü; "Vatandaş bugün A partisine yetki verir yarın da B partisine verir. Bu hiç önemli değildir. Darbeyi ve darbeciliği bir zihniyet sorunu olarak görmemiz lazım. Bunu Silahlı Kuvvetlerimizin içerisindeki bir illegal yapı olarak görür isek kaybederiz. Darbenin bir medya, bir siyasetçi, bir işadamı, bir üniversite kanadının olduğunu göremez isek yanlış teşhis yapmış oluruz. Geçmişte, Osmanlı döneminde padişahların kellesini alan bu zihniyet maalesef Cumhuriyet döneminde aynı şekilde halkın oyları ile gelen başbakanın, bakanların kellelerini almaya devam etmiştir. Bu ulusal bir süreçtir. Bu yargılamayı sadece 28 Şubat veya 1980 darbesi yargılanması olarak düşünmeyip herkes kendi yargılamasını yapmalıdır. Bir de şu tespiti yapmakta fayda var; darbeler bir çevrenin ürünüdür. Sosyal çevrenin, hukuksal çevrenin ürünüdür. Anayasayı, yasaları, tüzükleri değiştirmeden darbeyi önleyemeyiz. Demokratik ülkelerde eğer silahlı kuvvetlere dışarıdan gelecek tehlikelere karşı görev verilirken senin yasaların içeriye dair görevler veriyor ise hatta sivilleri kontrol etme görevi veriyorsa doğal olarak burada sıkıntı var demektir. Bunları değiştirmeniz gerekiyor. Ondan sonra sizin eğitim sisteminizde demokrasiye, insan haklarına, hukuk yerine baskı ve tek partili sisteme vurgu yapan ya da toplumun farkı kesimlerine şüpheyle bakmaya teşvik edici bazı unsurlar varsa bir sorun var demektir. Netice itibariyle hem hukuki, hem sosyal, hem eğitim anlamında Anayasayı değiştirmemiz lazım. Zira halkımıza her şeyin olduğu gibi demokrasinin de birinci sınıfı yakışır. Tüm partilerimizin de böyle düşündüğünü ümit ediyorum."

"BU SÜREÇ AK PARTİNİN SORUNU DEĞİL, BU KONUDA YETERİ KADAR İŞBİRLİĞİ YOK MAALESEF, AMA OLMALIDIR"

Darbeler konusunda herkesin duyarlı olması gerektiğini vurgulayan Bal: "Darbelerin yargılanması sürecinde herkesin duyarlı olması gerekiyor. Burada siyasi rant çıkarmak isteyenlere duyarlı olmaya davet ediyorum. Buradan siyasi rant çıkmaz. Çıkarmak isteyenler kendilerini yakar, milletimize de sıkıntı verir. Bu süreç daha çok AK partinin icraatıymış gibi görülüyor, gösteriliyor. Ama doğru değildir. Bu mücadelemizde bu durum bizi zora sokmaktadır. Bu konuda yeteri kadar işbirliği yok maalesef, ama olmalıdır. Siyasi mülahazaların ötesinde tüm partilerimizin daha pozitif bir pencereden olaya bakmaları gerektiğini, bu toplumsal hastalığa karşı daha yapıcı olmaları gerektiğini düşünüyorum" diye konuştu.

TERÖRLE MÜCADELE

Terörle mücadele konusunda da bilgiler veren İdris Bal, sürecin istikrarlı bir şekilde devam ettiğini söyledi. Bal: "Terörle mücadele devam etmekte. Benim bu konudaki yaklaşımım şudur. Nasıl ki Yüce Yaratıcının rahmeti sonsuz, gazabı ve şiddeti olduğu gibi, hem cenneti, hem cehennemi yarattığı gibi sıhhatli bir devletin de hem yumuşak yüzü, şefkati, kucaklayıcılığı vardır. Kucağını öyle açar ki bir kişi bile onun dışında kalmaz. Ama aynı zamanda da "ben pişman değilim" diyenlere, şiddete inanlara karşı Yüce Yaratanın olduğu gibi devletin de gazabını, caydırıcılığını, sert yüzünü onlara göstermesi lazımdır. Devlet bunu göstermezse bir zafiyet içerisinde girmiş olur. Bu çerçevede biz demokratik açılımın doğru olduğuna inanıyoruz. Sorunlar çözülmeli, halk kazanılmalıdır ama aynı zamanda silahlı mücadele devam edilmeli, ihmal edilmemelidir. Geçmişte bu yön bizim iyi niyetimizden dolayı biraz eksik kaldı. Demokratik açılım çevresinde, kültürel anlamda sorunlar çözülür diye bir kanaat vardı. Daha sonra bunlar niyetlerinin "Üzüm yemek değil bağcıyı dövmek" olduğu anlaşıldı. Artık hiçbir şekilde silahlı mücadelenin yapılmasının doğru olmadığını hiç kimse savunamaz. Bu kanaatimi Sayın Başbakanımıza da aktardım. Dengeli bir şekilde süreç devam edecektir. Demokratik açılım silahlı mücadelenin, silahlı mücadele demokratik açılımın alternatifi değildir. Zaten hükümetimiz de şu anda bunu yapıyor. Aynı çerçevede doğru yolda ilerliyor. Diğer taraftan terörü tek boyutlu düşünmemek lazım. Buna destek veren farklı illegal yapılanmaların olduğunu düşünmek lazım. Ülkemizde kaos olmasını isteyen, geçmişte sağ-sol, alevi-sünni kavgalarıyla bu kaosu hazırlayanlar bugünde bu oyunu oynamaktalar. Akıllı olmak lazım. Terörle mücadele ederken diğer illegal yapılanmaları, farklı kurumlara nüfus etmiş yapılanmalarla "at başı" götürmek lazım. Onlarla da mücadele etmemiz lazım. Buna destek veren dış istihbaratları, ülkeleri de gözden kaçırmamak lazım. Terör sadece eli silahlılardan oluşmamakta. Teröre finans sağlayan, adam devşiren, medyada, yurt içinde ve yurt dışında terörün hizmetinde çalışanların da bu çerçevede değerlendirilmesi gerekir. Terörün sadece ordunun, polisin, sağcıları veya solcuların sorunu olduğunu kabul etmeyip tüm milletimizin sorunu olduğunu bilip bu şekilde hareket etmenin gerekli olduğunu kabul etmek lazım. Sorun kimlik sorunudur. Milli Şairimiz Mehmet Akif (Ersoy) İstiklal Marşımızda "milletim", "ırkım" derken kesinlikle ırkçılıktan bahsetmiyor. Zira babası Arnavut annesi Özbek'tir. Mehmet Akif ortak geçmişimizden, kültürümüzden bahsediyor. Biz dünyaya medeniyet penceresinden bakıyoruz. Ama birileri etnik milliyetçilik penceresinden bakıyor. Biz herkesi medeniyet penceresinden bakmaya davet ediyoruz. Hatta bir adım öteye geçip "insanlık" penceresinden bakmaya davet ediyoruz. Biz bu pencereden baktığımızda ta "Adriyatik'ten başlayan, orada Arnavut'u, Boşnak'ı olsun", kardeşlerimizi görüyoruz. Etnik milliyetçilik kimseye fayda getirmemiştir. Bu sorunun çözümünde yine herkese görevler düşmektedir. Mesela orada Osmanlı döneminde Osmanlı için gönüllü savaşan Hamidiye alaylarının filmini, Beziüzzaman gibi manevi dinamitlerin filmini yapalım. Burada şunu göstermeliyiz. "Kardeş birileri pilimizi bitirtmeye uğraşıyor. Aklımızı başımıza alalım. Bizim biyolojik genimiz yok, kültür genimiz vardır. El ele verip dünyanın dört bir tarafında çalışalım. Bu çerçevede ben devletin yapacaklarının sınırlı olduğunu düşünüyorum. Burada Sivil Toplum Kuruluşlarının anahtar rol oynamaları gerektiğini düşünüyorum. Zira devletin yüzü soğuktur. Belli bir yere kadar yanaşabilir. Ama oradaki gönüllü sivil toplum örgütleri her an bir araya gelebilirler. Kapılarını açabilir, birlikte çay içebilir, kaynaşabilirler. Bir bahçede 2-3 çeşit çiçek olmaz. Ne kadar farklı renkte, farklı kokuda ve farklı zamanda açan çiçek varsa o bahçenin zenginliğidir. İşte biz de diyoruz ki Diyarbakır'ın kültürü de, Kütahya'nın kültürü de, Rize'nin kültürü de benim kültürüm, bizim kültürümüzdür. Aksi taktirde biz bizi sevmeyenleri bizim içeriden parçalanmamızı isteyenleri sevindirmiş oluruz. Gelin hep beraber enerjimizi içeriden bitirmek isteyenleri üzelim."

ARAP BAHARI

Orta doğuda yaşananlar konusuyla açıklamasını sürdüren Milletvekili İdris Bal, orada yaşayan halkın iletişim sayesinde dış dünyadan haberdar olduğunu ve yaşananların bu şekilde başladığını kaydetti. İdris Bal konuya ilişkin şunları söyledi; "Bu bölge Osmanlının dağılması sonrası, gerileme sürecinde suni olarak oluşturulmuş bir bölgedir. Suni haritalar çizilmiş, suni milletler oluşturulmuştur. Bölgede asla demokrasiler olamamıştır. Halkından kopuk idareler oluşmuştur. Ortak kimliğin yıpranmasından dolayı mezhepçilik ve etnik milliyetçilik, başka bir deyişle kabilecilik önem kazanmıştır. İsrail'in kurulmasıyla birlikte bölge daha da istikrarsızlaşmıştır. Petrol kaynakların olması kar değil, küresel güçlerin onların iç ve dış siyasetine, petrole hakim olma kaygısından dolayı müdahalesinden kaynaklanan bir istikrarsızlık gelmiştir. Bölgede su sorunu vardır. Bölge zaten yapısal olarak sorunlu iken bir işportacının kendisini yakmasıyla domino taşı gibi ayaklanmalar ortaya çıkmıştır. En son buna "Arap Baharı" adı verilmiştir. Ben öncelikle bu ayaklanmaların İsrail ya da Amerikan işi olduğuna inanmıyorum. Belirleyici gücün iç dinamitler olduğuna inanıyorum. Nedir bu iç dinamitler? "Küreselleşme" dediğimiz gerçek. Yani iletişimin güçlenmesinden, internetin ortaya çıkmasından dolayı bölge halkı iyi yönetilmediğini anladı. Dış dünyada neler olup bittiğini iletişim sayesinde bölge halkı anladı. Kendisi ile karşılaştırdı ve dedi ki "Biz iyi yönetilmiyoruz. Baskı altındayız" dedi. Ama bunu korkusundan söylemedi. Yanardağ patlamadan önce nasıl bir birikim varsa bu birikim oluştu. Yeri ve zamanı beklendi. Diğer etken ise Osmanlının dağılmasıyla birlikte bu bölge şoka girdi. Küçük küçük suni parçalara ayrıldılar. Biz bile bir kurtuluş savaşı vermek ve Anadolu'ya çekilmek zorunda kaldık. Bu manevi şoktan dolayı bu bölgenin çocukları, "Acaba biz dinimizden dolayı mı geri kalıyoruz? Şeklinde düşünerek bir aşağılık kompleksine girmeye başladılar. Kendi değer ve inançlarıyla yabancılaştılar. Özgüven kaybına girdiler. Biz 1950'lerden itibaren bu özgüvenimizi yavaş yavaş kazanmaya başladık. Değerlerimizle, tarihimizle barışmaya başladık. Bu coğrafyada ilk özgüvenini kazanan millet biziz. Galatasaray şampiyon olduğunda insanlar sokağa çıktı ve dedi ki "Avrupa Avrupa duy sesimizi" yani bizim insanımız diyordu ki "sizden adam olmaz"diyordunuz ya, bizden adam da olur, şampiyon da olur" dediler. Böylece şuur altındaki o aşağılık kompleksi kırıntılarını atıp özgüven tazelediler. Zira geçmişte namaz kılındığı için jandarma gelip dayak atıyordu. İnsanlar dayak yememek için nöbetçiler dikip jandarmanın gelişini haber alıyorlar ve buna göre de dayak yememek için tedbir alıyorlardı. Aynı şeyi onlar 50 yıl gecikmeli yaşıyorlar. Onlar da (Araplar) artık yönetimlerini sorguluyorlar, tarihlerini sorgulayıp onunla barışıyor ve özgüven kazanıyorlar. Aynı coğrafyanın insanı olan Türklerde daha iyi şartlar varsa, çok fazla iyi olmasa da daha iyi ekonomik şartlar varsa, gerektiğinde Van mınute (bir dakika) diyebiliyorsa benim başbakanım, onlar diyor ki benim liderlerim de van mınute (bir dakika) desin. Bütün bunlar orta doğuda çıkan hadiselere sebep olarak gösterilebilir."

Anadolu Ajansı ve İHA tarafından yayınlanan yurt haberleri Mynet.com editörlerinin hiçbir müdahalesi olmadan, sözkonusu ajansların yayınladığı şekliyle mynet sayfalarında yer almaktadır. Yazım hatası, hatalı bilgi ve örtülü reklam yer alan haberlerin hukuki muhatabı, haberi servis eden ajanslardır. Haberle ilgili şikayetleriniz için bize ulaşabilirsiniz

En Çok Aranan Haberler