Açıklamada ayrıca, Erdoğan'ın grup konuşmasında, 'ayak takımı' şeklinde bir ifadeyi kesinlikle kullanmadığı bildirildi.
AK Parti Tanıtım ve Medya Başkanlığı'ndan yapılan açıklamada, Başbakan Erdoğan'ın "Ayakların başları yönettiğini bir yerde kıyamet kopar" ifadesiyle de hiçbir kesim ya da kişiyi işaret etmediğini, kanun hakimiyeti ve düzenin tesisinde keyfiliğe yer olmadığı gerçeğini ifade etmek istediğinin açık olduğu belirtilerek, "Bunun dışındaki yorum ve değerlendirmeler, iyi niyetle bağdaşmıyor" denildi.
Başbakan Erdoğan'ın konuşmasında, 1 Mayıs'ın bütün çalışanlarla huzur ve barış içinde kutlamasına yönelik güçlü bir mesaj verildiği ifade edilerek, Başbakan Erdoğan'ın grup konuşmasının ilgili bölümüne yer verildi.
Açıklamaya göre, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın grup konuşmasının ilgili bölümü şöyle:
"Değerli arkadaşlar, sözlerime son vermeden önce, bütün çalışanlarımızın yaklaşan 1 Mayıs sebebiyle biliyorsunuz dün, 'Emek ve Dayanışma Günü' olarak bunu bakanlar kurulu kararıyla ilan ettik. Hükümet sözcümüz bunu açıkladı. Tabi ki bugünü bizden resmi tatil günü olarak bekleyenler var. Değerli arkadaşlar, Türkiye bir tatiller ülkesi. Türkiye'nin yıllık çalışma günü 200 gün civarındadır. Bunun dışı tamamıyla tatildir. Değerli arkadaşlar, eğer şöyle bir hesap yapacak olursak, 1 günün maliyeti Türk ekonomisine yaklaşık iki katrilyondur. Fazlası var, azı yok. Şimdi bir taraftan biz emeğin karşılığının daha fazla olmasını arayacağız, ama bir taraftan da gönül beylikte deyip hala tatiller artsın diyeceğiz. Biz bunları enine boyuna tartıştık. Ve dünyada da 1 Mayıs her yerde resmi tatil olarak kutlanmıyor. Kutlayanlar var, kutlamayanlar var. Ama biz şu anda böyle bir noktada, böyle bir konumda değiliz. Ve biz emeğin, dayanışmanın çok çok önemsendiği bir dönemde diyoruz ki 1 Mayıs'ı, 'Emek ve DayanışmaGünü' olarak ilan ettik. Bunu bizden önceki hiçbir hükümet yapmadı. Ama bunu yapmak da bize nasip oldu, bunu ilan etmek bize nasip oldu.
Fakat burada bir şeyi daha söylemem lazım. O da şu: Değerli arkadaşlar, ayakların başları yönettiği bir yerde kıyamet kopar. Biz sevginin, barışın, kardeşliğin egemen olduğu bir ülkenin tesisi için çalışıyoruz. Bunun için her ilde biliyorsunuz, valilik mülki idare toplantı ve gösterilerin yapılacağı meydanları, yürüyüşlerin yapılacağı caddeleri, bunları hazırlar ve onlar bunun müsaadesini verir. Ve bizler de, sivil toplum örgütleri de hep buna uyarız. Örneğin İstanbul'la ilgili de şu anda biz siyasi parti olarak kurulduğumuzdan bu yana bütün mitinglerimizi hep Kazlıçeşme'de yaptık AK Parti olarak. Ankara'da Tandoğan'da yaptık, Sıhhiye'de yaptık. 'Hayır bize illa Kızılay'ı vereceksiniz' demedik. Böyle bir dayatmanın içinde olmadık. İstanbul'da da 'İlla bize Taksim'i vereceksiniz, illa bize Sultanahmet'i vereceksiniz' demedik. Böyle bir dayatmanın içinde olmadık. Çünkü oraların bu tür toplantı alanı olmaktan çıkarılmasının da sebepleri var. Sultanahmet de eskiden miting alanıydı, Beyazıt Meydanı miting alanıydı, Taksim aynı şekilde öyleydi. Ama daha sonra buralar miting alanı olmaktan çıkarıldı. Sebepleri var, gerekçeleri var bundan dolayı. Ama şimdi de İstanbul'da örneğin Kazlıçeşme var, Çağlayan var, Kadıköy var, Kartal var. Buralar ilan edilmiş. Gelin buralarda yapın bunu. 'Hayır biz bunu Taksim'de yapacağız!' Değerli arkadaşlar, bu şık bir yaklaşım değil. Sizin bu noktada kutlamanıza, eğlenmenize her şeyinize biz varız, ama buyurun ilan edilen alanlar var, gelin bu alanda bunu yapın. Ama illa 'Biz bunu Taksim'de yapacağız' diye dayattığınız zaman, işte buna, şüphesiz ki mülki idare, 'İstediğimiz yerde yaparız' anlayışına olumlu bakmaz. Niye bakmaz? Çünkü bu bugün böyle başladığı zaman, yarın bunun arkası farklı bir şekilde gelir. Eğer dürüst davranıyorsak, samimi davranıyorsak, eğer bu ülkede hukukun üstünlüğü varsa, bu ülkede yasalarla her şey belirlenmişse herkesin de buna uyması gerekir. Ben iktidar partisi olarak buna uyuyorsam; ana muhalefet partisi, muhalefet partileri buna uyuyorsa, o zaman sivil toplum örgütü olarak siz de buna uyacaksınız, uymak durumundasınız. Yoksa 'İstediğimiz yerde istediğimizi yaparız, kapanın elinde kalır' mantığıyla giderse bu, ülkedeki keşmekeşliklerin ardı arkası kesilmez. Ve bu konuda bakan arkadaşlarım sendikalarla görüşmeler yaptılar, kendilerine olumlu yaklaşımda bulundular. Olumlu yaklaşımda bulunmalarına rağmen hala bu şekilde direnirlerse, bu hoş olmaz. Biz de hoş olmayan bir zemin istemiyoruz. Her şeyin gayet güzel, anlayışla, karşılıklı anlayışla olmasını istiyoruz. 1 Mayıs kutlamasına veyahut da Emek ve Dayanışma Günü'nün kutlanmasına karşı olan bir hükümet yok. Ama sadece her zaman için belirlenen yerlerde bunun yapılmasına yönelik sizden yasaların koyduğu, mevzuatın koyduğu uygulama var, bunu istiyoruz o kadar. Ve bunu istemek de millet adına bizim en doğal, en tabii hakkımızdır, bunu söylüyorum. 1 Mayıs'lar artık gerilim ve çatışma günü olmaktan çıksın; marjinal grupların şiddet gösterisi ve provokasyonlarına fırsat vermeyelim istiyoruz. Barış içinde, el ele omuz omuza birlik beraberlik içinde bugünü kutlayalım istiyoruz.
Bu konuda herkesi, özellikle sendika yöneticilerimizi sorumluluk almaya, kanunlara uymaya çağırıyorum. Bu bir inat meselesi olmamalıdır. Maksat kutlama ise buna en uygun yerler bellidir. Sevincimize, coşkumuza lütfen gölge düşürtmeyelim. Bakanlar Kurulu kararımız, yeni bir sayfa açma vesilesi olsun diyor ve 1 Mayıs'ı bunun için Emek ve Dayanışma Günü olarak ilan etti. Ve bunu tekrar burada ifade ediyorum. Sizleri bir kez daha saygıyla selamlıyor, haftamızın başarıyla dolu olmasını temenni ediyorum."
İHA