İSTANBUL (AA) - Başbakan Yardımcısı Recep Akdağ, 2008'de yüzde 32'ler civarında olan sigara içme oranının 4 yıl içerinde yüzde 27'ye gerilediğini ancak sonraki 4 yıl içerisinde yeniden yüzde 31'e çıktığını belirterek, "Bu yüzde 31'e çıkışta incelediğimiz zaman şunu görüyoruz: Daha ziyade kadınlarda ve gençlerde sigara içme oranlarının artışı bu oranları yükseltti. Demek ki bizim odak grubumuz, daha ziyade üzerine eğilmemiz gereken, mücadele etmemiz gereken grubumuz gençlerimiz ve kadınlarımız. Bunun için de yeni bir stratejik plan ve eylem planı hazırlıyoruz." dedi.
Akdağ, CNN Türk televizyonunda yayınlanan "Hafta Sonu" programında Hakan Çelik'in sorularını yanıtladı. Sigara yasağına son dönemde uyulmadığının gözlendiğine ilişkin ifade üzerine Akdağ, Anadolu'nun birçok kentinde kapalı mekanlarda sigara içme yasağının uygulandığını ifade etti.
Yasak ihlallerinin daha çok büyük şehirlerde yaşandığına değinen Akdağ, şöyle konuştu:
"Konu tamamen bir uygulama konusu. Şu anda Türkiye'de bu işle ilgili kanunlar, ikincil mevzuat yeterli. Ciddi cezalar var. Cezaların yaptırım gücü çok iyi. Para cezası, katlanarak giden para cezası, tekrarında müessesenin kapatılma cezası var. Dolayısıyla cezalar aslı yerli yerinde oluşturulmuş durumda. Uygulamada valilerimizin konuyu yakından takip etmesi lazım. Özellikle metropol valilerimizin, yani İstanbul'un, Ankara'nın, İzmir'in, diğer büyük şehirlerimizdeki valilerin konuyu yakından takip etmesi gerekiyor. Sigara konusunda Türkiye, dünyada en büyük başarılarına imza attı. Cumhurbaşkanımız Dünya Sağlık Örgütü'nden ödül aldı. Dünya Sağlık Örgütü bizlere ödüller verdi. Neden? Çünkü yüzde 32'ler civarında olan sigara içme oranı 2008'lerde, 4 yıl içerinde yüzde 27'ye geriledi. Sonraki 4 yıl içerisinde de yüzde 31'e çıktı yeniden. Bu yüzde 31'e çıkışta incelediğimiz zaman şunu görüyoruz: Daha ziyade kadınlarda ve gençlerde sigara içme oranlarının artışı bu oranları yükseltti. Demek ki bizim odak grubumuz, daha ziyade üzerine eğilmemiz gereken, mücadele etmemiz gereken grubumuz gençlerimiz ve kadınlarımız. Bunun için de yeni bir stratejik plan ve eylem planı hazırlıyoruz."
- Yeni mücadele eylem planı
Recep Akdağ, uyuşturucu ve madde bağımlılığıyla ilgili başarılı bir stratejik plan hazırladıklarını, haftalarca üzerinde çalıştıklarını, paydaşlarla politika laboratuvarları oluşturduklarını anlattı.
Yeşilay'ın rolünü de ciddi ölçüde geliştirdiklerine değinen Akdağ, "O tamam, plan yürürlüğe girdi şimdi uygulamalarına başladık. Elimizde, masamızda şu anda tütünle ilgili sigarayla ilgili önümüzdeki 5 yılın yeni mücadele eylem planı var. Bu da önümüzdeki bir, iki ay içinde tamamlanacak. Ancak şunu söyleyeyim, kanunlar itibarıyla Türkiye'de kanunlar aşağı yukarı yeterli. Bir düz paket meselesi var, bu gündemimizde. Logoların kaldırılması... İkincisi de bazı kanunlarda küçük bir, iki maddede değişiklikler yaparak bu kapalı mekan meselesini iyice garanti altına almak gerekiyor." dedi.
Akdağ, düz paket uygulamasının da seçimden sonra gerçekleşeceğini belirtti. 2008'de yüzde 32 olan oranın 2012'de yüzde 27'ye gerilediğini, 2016'da tekrar yüzde 31'e çıktığını yineleyen Akdağ, "Onun için mücadeleyi yenileyerek yola devam." ifadelerini kullandı.
- Yeşil Dedektör uygulaması
Başbakan Yardımcısı Recep Akdağ, kapalı alanlarda sigara içiminin önüne geçmek için geliştirilen "Yeşil Dedektör" adlı cep telefonu uygulaması hakkında da bilgi verdi. Kişilerin cep telefonlarına indirdikleri uygulama sayesinde kapalı alandaki ihlalleri telefon açmadan ilgililere bildirebileceğini belirten Akdağ, "Konum belirleniyor, orada ihlalin olduğu belirleniyor, sistem Sağlık Bakanlığı ekiplerine haber veriyor ve en yakın ekipler olay mahalline geliyor." dedi.
Ekiplerin mobil hareket ettiklerine de dikkati çeken Akdağ, "Ekiplerin elinde tabletler var ve sistem bir yazılımla en yakın ekibe yol gösteriyor ve en yakın ekip de elindeki tabletle olay yerine hareket ediyor." diye konuştu.
- Afgan mülteciler meselesi
Akdağ, son dönemde Türkiye'ye giren Afgan mültecilerle ilgili soru üzerine de bu konunun büyük ölçüde kontrol altına alındığını kaydetti.
İçişleri Bakanlığı'nın Göç İdaresi Genel Müdürlüğü'nün ciddi bir çalışma gösterdiğini, kendilerinin de AFAD olarak bu çalışmalara destek verdiklerini belirten Akdağ, "Iğdır'da, hemen sınırın giriş kısmında bir toplama merkezi oluşturuyoruz. Bunlar geçici merkezler, Erzurum'da bir geçici merkez var. Bunlar uygun şekilde, kendileri de ikna edilerek uçaklarla memleketlerine geri gönderiliyorlar." dedi.
Sığınmacılar ve mültecilerle ilgili uluslararası kanunlar olduğunun altını çizen Akdağ, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Dolayısıyla en önemli husus, yurt dışından, sınırlarımızdan Türkiye'ye girişi engellemek. Bunun için de biliyorsunuz belirli tedbirler alınıyor sınırlarda, fiziki tedbirler alınıyor. Özellikle bahsettiğimiz doğudan gelen sığınmacılar açısından engel olabilecek fiziksel engellerin de büyük bir kısmı tamamlandı. Bu bir yatırım gerektiriyordu. Bu yatırımı hükümet olarak yapıyoruz. Sayı çok fazla değil ama bunlar geldiklerinde yollarda, terminallerde görülmüş oluyorlar. Tabiatıyla insanlar tedirgin oluyor. Sadece 'Afganlılar ya da herhangi bir ülkeden sığınmacılar Türkiye'de. Bunlara karşı biz ne yapacağız, bunlar Türkiye'de bizim için büyük bir problem oluşturacak.' diye düşünmüyor, daha çok 'Bunların hali ne olacak?' İnsanımız çok şefkatli. Kanunlara göre bunları aracına almak, evine götürmek suç. Dolayısıyla insanlarımız bunu biliyorlar, zaman zaman bizi de aradılar. Bir ara yoğun bir geliş oldu. 'Bunların hali ne olacak, bunlara yardımcı olun destek olun.' Ne yapıyoruz, bunları alıyoruz neyse günlük yaşam ihtiyaçlarını karşılayıp, uçaklarla geri gönderiyoruz. Şu anda Göç İdaresi yoğun biçimde bunu yapıyor. Bu hususta gittikçe sayıları artan bir Afgan mülteciler sorunu Türkiye'de yok."
- "Afgan mülteciler için İran'ın itinalı olması lazım"
Recep Akdağ, sınırları geçerek gelen kişilerin kaçak işçi olarak çalıştırılmaları konusundaki soru üzerine de Göç İdaresi'nin ana vazifesinin bu konu olduğunu bildirdi.
Birkaç sene önce İçişleri Bakanlığı çatısı altında Göç İdaresi Genel Müdürlüğü'nün kurulduğuna değinen Akdağ, her ilde Göç İdaresi Müdürlükleri bulunduğunu, Ankara'da 500'ün üzerinde uzman ve çalışan bulunduğunu kaydetti. Bunun yanı sıra İçişleri Bakanı başkanlığında Göç Yüksek Kurulu oluşturulduğunu belirten Akdağ, bu kurulun meseleyle yakından ilgilendiğini dile getirdi.
Göç meselesinin komşu ülkelerinde problem ve çatışma sıkıntı olan ülkeler açısından bir problem olduğuna işaret eden Akdağ, "Normalde Afgan mülteciler için aslında İran'ın itinalı olması lazım. Sonuçta onlar İran'dan geliyor. Demek ki gerekli önlemleri yeterince alamadılar. Almadılar diye suçlamayalım ama bazen alınmıyor, bazen alınamıyor yeterince. Demek ki gerekli önlemler yeterince alınamadı. Onlar İran'a geliyorlar, bütün İran'ı katediyorlar. Türkiye sınırına geliyorlar. Yürüyerek, bazen otobüslerle geliyorlar. Türkiye'ye geldikten sonra daha çok yürüme işi oluyor. İran'da bunun böyle olduğunu zannetmiyorum. İran biraz da kendisinde toplanmış olan sığınmacı ya da Afgan mültecilerin Türkiye'ye geçişi konusunda çok hassas davranmadı doğrusu geçtiğimiz aylarda. İran'dan da bu hususta hassas davranmasını bekliyoruz. Yani neticede onların Türkiye'ye giriş yolları İran." dedi.
- "AB Türkiye'ye verdiği sözleri ne kadar tuttu?"
Akdağ, Avrupa Birliği'nin sığınmacılar konusunda Türkiye'ye verdiği sözleri ne kadar tuttuğuna ilişkin soruyu da şöyle yanıtladı:
"Önce bir 3 milyar avroluk anlaşma imzaladık. Bu 3 milyar avroluk anlaşmadan bize gelen, Türkiye'ye gelen ve kullanılan miktar 1 milyar avrodan az. Çünkü çok bürokratik bir mekanizma oluşturulmuş durumda. Araya aracı başka kuruluşlar da giriyor, gözlemci kuruluşlar adı altında. Dolayısıyla süreç uzayıp gidiyor. Bir de projelerin niteliği itibarıyla doğrudan harcamaya müsaade eden projeler olması gerekir. Mesela Kızılay ile AFAD'ın birlikte yürüttüğü ve Kızılay'ın belli kartlar oluşturarak, yiyecek temini açısından bir kısım Suriyelilere temin ettiği bir kart var. Bu doğrudan doğruya o karttan bankadan paralarını çekip yiyecek alıyorlar. Bu tarafı işin çok güzel işledi. Ama işte, Suriyelilere göç sağlığı merkezleri yapılacak deniyor. Bu uzayıp da gidiyor. Ne kadar uğraşsanız karşı tarafta ciddi bir bürokrasi var."
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın bu konuda kesin talimatları olduğunu ve kendisinin Avrupa'ya gittiğinde muhataplarıyla bu konuyu gündeme getirdiğini de anlatan Akdağ, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bu bürokrasiyle bu iş yürümez. Bu 3 milyarın dediğim gibi 1 milyarı kullanılmış durumda, 1 milyarı da onlara sorarsanız verilmiş. Verilmiş ama duruyor bankada yani. Kullanmadıktan sonra kullanamadıktan sonra onu uygun, kolay bir yöntemle ne kıymeti var? İkinci 3 milyarın da teminine ilişkin onlar kendi aralarında karar aldılar. Şimdi karşılıklı görüşmelerimiz yapılıyor. Ama şunu söylemek lazım: 2011'den beri bizim harcadığımız para 31 milyar, 32 milyar dolarlara ulaştı. Çok büyük bir para. Bu tabii bütün Avrupa'nın vermeyi taahhüt ettiği 6 milyar dolar. Geçtiğimiz günlerde Brüksel'de bir toplantı oldu bu konuyla alakalı ben de o toplantıya katıldım. Bunları onların yüzlerine de çok açıkça söylüyoruz. Bu kadar ülke, zengin ülkeler, bu meseleye Avrupa aslında çok samimi bir şekilde de yaklaşmıyor açık söyleyeyim. Toplantılar toplantılar, görüşmeler, çok önemsiyormuş edaları ama aslında kendilerine dokunmasın yeter, birçok politikacının kanaati. Ben buna katılmadığımı, Türkiye Cumhuriyeti olarak bizim bunu kabul etmediğimizi, Brüksel'deki toplantıda da çok açık bir şekilde hem ortak toplantılarda hem de ikili toplantılarda kendilerine ifade ettim. Yani burada Avrupalıların yaklaşımı benim kanaatime göre biraz samimiyetten uzak bir yaklaşım. Bu mesele herkesi ilgilendiren bir mesele midir yoksa Suriyeli mülteciler konusu sadece Türkiye'yi, Lübnan'ı, Ürdün'ü ilgilendiren bir mesele midir? Bugün dünyada en ziyade sığınmacının, mültecinin sayıca en çok olduğu ülke Türkiye. 3,5 milyona yakın Suriyeli, belki bir 500 bin de bütün yıllar boyunca gelmiş diğer ülkelerden kişiler var."
(Sürecek)