Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ), Akdeniz Üniversitesi'nde yapılanmak için dönemin rektörü Prof. Dr. İsrafil Kurtcephe'nin 2014 yılında genç bir kadınla görüşmesini kayda aldığı, 280 kişilik profesör ve doçent kadrosuna kendi adamlarını yerleştirdiği iddia edilen 'kaset skandalı' olayıyla ilgili görülen dava sonuçlandı.
2015 yılında emniyet birimlerinin düzenlediği operasyonla başlayan süreçte, Yükseköğretim Kurulu (YÖK) soruşturması neticesinde eski rektör Prof. Dr. İsrafil Kurtcephe, işçi kadrosuna atanan kadın S.A. ile buluşmaya lojmanında aracılık yapan AÜ Döner Sermaye İşletmesi kadın müdürü Hacer D., AÜ Personel Daire Başkanı Hüsnü G. ve Ziraat Fakültesi Budama Bölümü'nde görevli S.D. açığa alındı.
Sonraki süreçte, 5 kişiden sadece eski daire personel başkanı Hüsnü G., yargılamanın devam ettiği gerekçesiyle mahkeme kararıyla görevine döndü ve bir süre konservatuvarda görev yaptı. Son olarak ilahiyat fakültesi bünyesinde görev yaparken, o dönem bir bilişim firması çalışanı M.B.'nin, Hüsnü G.'yi uzun süredir tanıdığı, üniversiteye bilişim üzerine malzeme alınacağı zaman sürekli görüştüklerini, Hüsnü G.'in kendisine ses ve görüntü kaydetme konusunda cihazlar hakkında birçok kez soru sorduğunu ve izah ettiğini ve ücretsiz olarak 5-6 adet webcam tarzı kamera verdiği yönündeki ifadeleri sonrasında Akdeniz Üniversitesi'nce hakkında soruşturma açıldı. Hüsnü G., soruşturma kapsamında da nisan ayında açığa alındı.
Hacer D.
Hüsnü G.
Davada rüşvet suçlamasıyla yargılanan eski rektör Kurtcephe, işçi kadrosuna atanan kadın S.A. ve Ziraat Fakültesi Budama Bölümü'nde görevli S.D. ise beraat etti.
AÜ eski rektörü Prof. Dr. İsrafil Kurtcephe, karar sonrasında açıklamada bulundu.
İsrafil Kurtcephe
Türkiye'de adaletin biraz geç de olsa tecelli ettiğini, gerçeklerin er ya da geç ortaya çıktığını belirten Prof. Dr. Kurtcephe, “Kamuoyunun hatırlayacağı gibi 2015 yılı Haziran ayında Türk basınında Akdeniz Üniversitesi Rektörü İsrafil Kurtcephe'nin bir kadınla pazarlıkla görevini kötüye kullandığı ve Fetullahçıların şantajına maruz kaldığı haberleri sıkça yer almıştı" dedi.
Bu haberlerin kaynağının ABD'de bulunan bir IP adresinden 'Beyaz Derya' rumuzuyla gönderildiğini anlatan Prof. Dr. Kurtcephe, “Görüntünün olmadığı, ses kayıtlarının yer aldığı bir CD ile gündeme gelmişti. Bu olay basında yer aldıktan sonra YÖK bir soruşturma açtı ve bu soruşturma sürecinde esas müştekilerin bu CD'nin dışında Hüsnü G. ve arkadaşları olduğu anlaşıldı. Yani basına yansımadan, Beyaz Derya'dan önce Hüsnü G. ve arkadaşlarının YÖK'e benzeri kayıtları götürüp, şikayetçi oldukları ortaya çıktı" dedi.
Bununla ilgili bu kişiler hakkında savcılığa şikayette bulunduğunu dile getiren Prof. Dr. Kurtcephe, “Süreç biraz uzadı, o sürede YÖK benimle ilgili yaptığı soruşturmada, hukukçu olmayan bir ilahiyat profesörünü soruşturmacı olarak atadı. Onun yürüttüğü soruşturma sonrasında özetle ben disiplin açısından meslekten ihraç edildim ve yargılama kararı verildi. 12 işçiyi usulsüz almakla, görevi kötüye kullanma iddiasıyla yargılandığım davada 19 Aralık 2021'de beraat ettim. Karar kesinleşti. Danıştay'ın verdiği kararda rüşvet sözü de geçiyordu, konuşmalardaki içerikten yola çıkılarak, savcının takdirine bırakılmıştı" diye konuştu.
Savcının da hem o kişiler, hem de kendi hakkında dava açtığını belirten Kurtcephe, “Bu davada suçun unsurları oluşmadığı için ben beraat ettim ama bu işi organize eden, özel hayatın gizliliğini ihlal eden, iftira atan, şantaj yapan iki kişi cezalandırıldı. Hacer D. bu işin içinde yer alan biri olarak suçlanıyordu 3 yıl 4 ay, Hüsnü G. ise farklı suçlar da ilave edildiği için 5 yıl hapis cezası aldı" dedi.
Bu olay dolayısıyla uğradığı kayıpların haddi hesabı olmadığını, bunları telafi etmenin imkansız olduğunu söyleyen Prof. Dr. Kurtcephe, şöyle devam etti:
"80 küsur milyon Türk kamuoyunun gözünde ben, 'kadın düşkünü' ilan edildim. İtibarımla oynandı, onurlarım ayaklar altına alındı. Yargısız infaza tabi tutuldum. Bir bilim insanı olarak mesleğimi bana yaptırmadılar. Benim şahsi olarak hayatım boyunca milletime ve devletime hizmetten başka gayem olmadı. Yaklaşık 7 yıldır maalesef çok sevdiğim halkıma, Türk milletine ve büyük Türk devletine yapabileceğim hizmetlerin hiçbirisini yapamadım. Bundan ailem, çocuklarım etkilendi ama esas etkilenen yapabileceğim hizmetlerle bu ülkenin gücüne, kudretine, sağlanabilecek katkılardan maalesef devlet ve millet yoksun kaldı. Bugün benim kurtuluş günüm, bugün benim onuruma, itibarıma kavuştuğum gün. Adaletin gerçeği ortaya çıkardığı bir gün. Ben çok mutluyum ve yaşananları halkıma, milletime, devletime hizmetin bir bedeli olarak görüyor, hayıflanmıyorum ve bundan sonra da üzerime düşecek her türlü hizmeti yapmaya amadeyim."
(DHA)