HABER

‘AKP değişim için geldi, statükocu oldu'

Saadet Partisi Genel Başkanı Numan Kurtulmuş, Ak Parti’yi “Düzeltmedikleri yanlışlıklar bir süre sonra ayaklarına bağ olacak. O zaman anlayacaklar ama çok geç olacak” diye uyarıyor.

Saadet Partisi Lideri Numan Kurtulmuş, isim vermeden, adres göstermeden, “Yezit siyasetiyle temelinden farkımız var. Yezitle mücadele siyasi geleneğimizdir” dedi. “Yezit siyaset” eleştirisinin kime yönelik olduğunu söylemeyen Kurtulmuş, “Yezit siyasetini güden kim var?” sorusunu “Ben prensibi söylüyorum” diye yanıtladı.

SP lideri, gündeme ilişkin soruları yanıtladı:
Açılımın tıkanan yeri neresi oldu size göre?
Dokunulmazlıklar, özgürlüklerin yeniden düzenlenmesi 2002’de yapılabilirdi, yapılmadı. 2007’de millet bunun için AKP’ye oy verdi. Yine olmadı. Bir Anayasa değişikliği ile başlamayan sürecin tıkanacağı belliydi. Sadece ’kendilerine yakın’ adamları belli kurumlara koyarlarsa sistemin değişeceğini, seçmen kitlesinin memnun olacağını zannettiler ki çok büyük tehlikedir. Bu, kurumlar arasındaki kutuplaşma ve çatışmayı doğurdu. Seçim sistemi, Siyasi Partiler Kanunu değişikliği yapılsaydı, dar bölge bir seçim sistemi getirilseydi, güçlü bir parlamento gelirdi ve Türkiye siyasetinin kalitesi artardı. “Yapıyormuş” gibi davrandılar ama yapmadılar.
Parti kapatılmasını çok yaşamış bir gelenektensiniz. DTP’nin kapatılmasını nasıl değerlendirdiniz?

Prensip olarak parti kapatmalar doğru değildir. Keşke Türkiye böyle bir süreci yaşamasaydı, böyle bir sonuç almasaydı. Ancak sürecin bu noktaya gelmesinde DTP’nin içindeki bazı isimlerin de büyük katkıları olmuştur. Neredeyse “Partimizi kapatın” tavrı içinde hareket ettiler. Keşke başından beri DTP terörle arasına bir mesafe koysaydı, parlamento üzerine düşen sorumluluğu yapıp parti kapatılmasını zorlaştıran hukuki süreci düzenleseydi, açılım denilen şey doğru bir üslüpla tartışılabilseydi... DTP milletvekileri seçimle gelmiş vekillerdir. ’Görüşmeyiz’ mantığı da yanlıştı. Sorun çözülmek isteniyorsa böyle bir grubun varlığı sürecin sağlıklı yürütülebilmesi açısından şans. Ama DTP’liler de bunu gerçek bir imkan olarak ortaya koymadılar. Hükümet de bu süreçten sağlıklı şekilde yararlanamadı. Anayasa Mahkemesi’nin delillerini bilmiyorum ama son Reşadiye olayından sonra ortaya koydukları tavırla en azından kamuoyu vicdanı açısından kapatmayla ilgili konuşulacak çok şey yok. Ama DTP’nin kapatılması siyaseten yanlış olmuştur.

* Şimdi de herkes DTP’lilere “Aman Meclis’te kalın” demeye başladı?

Siyasetin iğneyi kendisine batırması lazım. 12 Eylül rejimi yüzde 10 barajını getirmiş ama bunu yıkabilme iradesi defalarca siyasetin eline geçmiştir. Siyaset ise rant düşündüğü için, iktidara çok oyla gelenler de barajların kalmasından yana tavır takınmıştır. 2002 yılında 9.8’le bir parti barajın altında kaldı. Meclis’e girmiş olsaydı tablo bambaşka olurdu. Seçim gecesi zaten yüzde 20 oyu çöpe atıyoruz. Böyle demokrasi olmaz. Bir reform sürecinden söz edilecekse bu, sadece işimize gelen maddelerin değişmesi değildir. İşine gelmiyor gibi görünse de iktidarın adımları atması demokratikleşmedir. Ayrıca barajların, onları koyanlara da hiçbir faydası olmamıştır. Kızdığım taraf AKP’nin halkın değişim talepleriyle gelip, statükonun partisi olması. Düzeltmedikleri yanlışlıklar bir süre sonra AKP’nin ayağına bağ olacak. O zaman da anlayacaklar ama çok geç olacak.

Hükümet hazırlıksız girdi

Aslında kimse demokratik düzenlemelere itiraz etmiyor. O halde bu neyin kavgası? Kafalarda ne var? Tüm bu söylenenler sorunu çözmeye yeter mi?

Yetmez. Söylenenlerin hepsi incir çekirdeğini doldurmayan şeylerdir. Bunlar zaten Türkiye’de Kürtlerin ve Türklerin, milletimizin aştığı noktalardır. Hükümet konuya hazırlıksız girdi. ’Yol haritamız yok’ demek belki başlangıç için makuldu. Ama 6 aylık bir sürede hükümetin konuyla ilgili yapacağına ilişkin fevkalede yüksek belirsizlikler ortaya çıktı. Türkiye’nin en önemli problemi TBMM’de görüşülemedi. Biz ilk günden beri doğrudur, eksikdir ama maddeler halinde çözüm önerilemizi sıraladık.

Tartışmalar sonuç olarak hep ’Cumhuriyetin temel ilkelerine ve ulus devlet’e gelip dayanıyor. Bu tartışmaya Türkiye hazır mı?

Bir ülkede sonuç alacaksanız öncelikle siyasi iklimin oluşturulması gerekir. 6 ay önce siyasi ikliminin bunları tartışmaya müsait olduğuna inanıyorum. Ama iktidar ve muhalefet partileri bu iklimi değerlendiremediler. Oysa o iklimde herkes, “Silahlar sussun, kimse ölmesin” diyordu. Bölge insanı çözüm taraftarıydı. PKK’nın altyapısı kalmamış, destek yok denecek kadar azalmıştı. Son derece hızlı ve kararlı bir şekilde sorun çözülürdü. PKK’nın istismar nedenini hazırlayan şey bölgede yıllardır süren baskıdır. Bugünkü ortamda konuşmak daha zor ama 6 ay önce konuşabilirdik. Mesele sistemin dizaynındaki yanlışlardır. Anayasa’nın ruhunu değiştirmek gerekiyor. Anayasa’nın bugünkü felsefesi bir vatandaş tanıyor, özde vatandaş. Kim o? Türk, Müslüman, Sünni ve laik. Dolasıyla tanıdığı özde vatandaşın dışında kalan çok geniş bir kitle sözde vatandaş. Türk olmayan, mezhebi Sünni olamayan, dini Müslüman olmayan, seküler bir hayat yaşamak istemeyen dindarlar olmak üzere temelde bu dört kategorinin sistemle problemi var. Bu özde ve sözde vatandaşlık ruhunu ortadan kaldırmak, herkesin kendini eşit, özgür gördüğü bir anayasa yaratmak gerekiyor. Reform dediğim bir mantık tazelemesidir. Vatandaşların devletle nikah tazelemesidir. Devletçi mantıkla baktığımızda ’Nikah bozulur’ zannediyoruz ama tersine yaptığımızda vatandaş nikah tazelemiş olur. Bu sadece Kürtlerin değil bütün Türkiye’nin meselesi.
‘Kırılma noktası Habur’dur...’

Kırılma noktası Habur’da oldu. Ermenistan meselesinde de aynı şey yaşandı. İki konuda iki bakanı dinledik, hakikaten hazırlıksızlardı. Çözüm için PKK’nın koşulsuz silahları bıraktığının ilanını sağlayacaksınız. Barış yapıyorsanız dağdakiler gelecek. Bağışlanmaları için hukuki alt yapının hazırlanması lazım. Ama yapmıyorsunuz adam geliyor, ’Pişman falan değilim’ diyor. Savcı ’yok sen pişmansındır’ diyor. Ama bir yandan Ceylan Önkol isimli çocuğun ölümünü araştırmaya Savcı gitmiyor. Bu çifte standartı millet görüyor.

‘Dolapdere açık bir provokasyon’

Dolapdere’de açık bir provokasyon var. Siyasetçilere sorumluluk düşüyor. Kimse burada DTP kapatıldı diyerek elini oğuşturmasın. Bakın günlerce kameralı mı kamerasız mı görüşsünler tartışması yaşadık. Olabilir mi böyle bir şey? Erdoğan’ın yasağının kaldırılmasında uzlaştınız. Demek ki örnekleri var. Ben böyle bir şey duymadım. En ciddi meseleyi tartışıyorsunuz CHP pankart açıyor, Başbakan da arkalarından “Gidin iyi oldu kendi grubumla rahat rahat konuşurum” diyor.

Yezit siyasetiyle mücadele ederiz

Hükümetin Alevi açılımı konusundaki düşünceleriniz nedir?

Asırlardır iki inanç yan yana yaşamaktadır. Yakın zamanlara kadar kimse komşusunun etnik yapısını bilmezdi. Türkiye’nin dört kırılma ve kışkırtılmaya müsait alanı var; Kürt -Türk, Alevi-Sünni, dindar- laik ve asker- sivil meselesi. Ama dördünün de pratik hayatta karşılığı yok. Kimse bu nedenle kavga etmiyor. Kim inancını nasıl tanımlıyorsa öyle inanmalı ve yaşamalı. Cemevleri yasal bir statüye kavuşturulmalı. Kültür Bakanlığı’na mı, Diyanet’i mi bağlansın iyi niyetle oturulup tartışılabilir ve bir sonuca ulaşabilir. Aslolan Alevi inancına mensup olanların Alevi kimliğinin özgürce ortaya koyabilmesidir. Diğer inanç kesimlerinin de sorunlarının aynı perspektifde çözülebileceğini düşünüyorum. Bu memlekette Türkler ve Kürtler, Aleviler ve Sünniler cumhuriyetin kurucu ve asli unsunlarıdır. Lozan’daki çizgi gayri müslümler azınlık olarak tanımlanır. Onlara da yurttaş vasfı verilir ve ikini sınıf görmemiştir. Cumhuriyetin özgür vatandaşlarıdır. Ama azınlık haklarıyla ilgili konuşmalara önce Aleviler ve Kürt vatandaşlarımızın karşı çıkması ve ’Hayır bu memleketin asıl sahipleri biziz’demeleri gerekir.

Şunu da söylemek istiyorum. Bizim siyasi geleneğimizde Yezit karşıtlığı vardır. Türkiye’de halkın tamamına yakını da bu şekilde düşünür. Yezit, üç S üzerinde bir siyaset geliştirmiştir. Saltanat, Servet ve Sultacı’dır. Güçten yanadır. Bulduğu zaman kullanır, güç gördüğü zaman kaçar. SP olarak biz Yezit siyasetiyle kavga ederiz. Bu onun karşısında hakkı, hukuku insanlığı ortaya koymaktır. Bu açıdan da Yezit siyasetiyle temelden bir farklılığımız vardır.
Yezit siyasetini güden kim var?

Ben prensibi söylüyorum.

Yezit kimdir?

Yezit, Emevilerin ikinci halifesidir. Ebu Süfyan’ın torunu, Muaviye’nin oğludur. Halifeliği saltanata dönüşmüş, inançsızlığı ile ün yapmıştır. Hz. Hüseyin’in şehit edilmesi ile Kerbela faciasından sorumlu tutulan isim de Yezit’tir. Bu olaydan sonra ismi İslam dünyasının bazı alimleri tarafından lanetlenmiştir.(Vatan)

En Çok Aranan Haberler