HABER

"Akromegali"de geç tanı kalıcı hasar riskini artırıyor

Ünlü çizgi film kahramanı Shrek'in hastalığı olan ve halk arasında "büyüme hastalığı" olarak bilinen akromegalide, tanı konulmasına kadar geçen 6 yıllık süre kalıcı hasar riskini artırıyor - HÜ Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Erbaş: - "Akromegalik hastalar uygun ve erken şekilde tedavi edilmedikleri zaman şeker hastalığı, kalp yetmezliği, yüksek tansiyon, solunum hastalıkları ve çeşitli kanserler nedeni ile yaşam süreleri kısalmaktadır" - "Hastaların yaklaşık yüzde 60'ı kardiyovasküler hastalıklardan, yüzde 25'i solunum sistemi hastalıklardan ve yüzde 15'i ise kanser nedeniyle kaybedilmektedir" - HÜ Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Dağdelen: - "Büyüme hormonu fazlalığının ve eksikliğinin kişinin mizacı üzerine etkilerini yeni keşfediyoruz. Büyüme hormonu eksikliği kişiyi huysuz, şikayetçi, aşırı talepkar, her tür bağımlılığa açık hale getirirken, büyüme hormonu fazlalığında da kişiler tam tersine Shrek gibi pozitif mizaçlı oluyor. Hallerinden memnun, kanaatkar oldukları için bu beden değişimlerini pek dert etmeyebiliyor. Bu nedenle kendilerini olduğu gibi kabul eden hastalar, hekime gitmekte geç kalabiliyor"

YEŞİM SERT KARAASLAN - Erişkin dönemde yıllar içinde el, burun, alın, ayak ve çenede ortaya çıkan büyümeyle kendini gösteren akromegali hastalarında, tanı ve tedaviye geç kalınması, şeker hastalığı, kalp yetmezliği, yüksek tansiyon, solunum hastalıkları ve çeşitli kanserlerin gelişme riskini artıyor.

Çizgi film kahramanı "pamuk kalpli yeşil dev adam" olarak bilinen Shrek'in de hastalığı olan akromegalide, büyüme hormonunun fazla olmasından kaynaklanan durumundan memnuniyet hali ve şikayetçi olmama gibi tutumlar, bu kişilerin bedenlerindeki değişiklerden ötürü hekime başvurusunu geciktirebiliyor.

Hacettepe Üniversitesi (HÜ) Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Endokrinoloji ve Metabolizma Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Tomris Erbaş, AA muhabirine yaptığı açıklamada, büyüme hormonunun beyin tabanında bulunan hipofiz bezinin ön bölümünde üretildiğini ve bu hormonun çocuklarda boy uzaması ile gelişmeyi sağlarken, erişkinlerde vücut metabolizmasında çok önemli görevler üstlendiğini söyledi.

Büyüme hormonunun aşırı salgılanmasının, kemik büyüme hatları kapanmadan önce çocuklarda gelişmesi durumunda "devlik", erişkinlerde ise "akromegali" geliştiğini belirten Erbaş, "Akromegalinin nedeni, hastaların yüzde 99'unda hipofiz bezinin ön bölümünde bulunan ve 'hipofiz adenomu' olarak adlandırılan iyi huylu tümördür. Bu tümör, aşırı miktarda büyüme hormonu salgılayarak akromegali oluşmasına yol açar." ifadesini kullandı.

Erbaş, belirtilerin çok yavaş ilerlemesi sonucunda hastalara tanıda geç kalındığının altını çizerek, hastalık belirtileri başladıktan 8-10 yıl sonra bile tanı alan hastaların bulunduğunu vurguladı. Erbaş, tedaviye geç kalınması halinde ciddi sağlık sorunlarının söz konusu olduğuna işaret ederek, şunları kaydetti:

"Akromegalik hastalar uygun ve erken şekilde tedavi edilmedikleri zaman şeker hastalığı, kalp yetmezliği, yüksek tansiyon, solunum hastalıkları ve çeşitli kanserler nedeni ile yaşam süreleri kısalmaktadır. Hastaların yaklaşık yüzde 60'ı kardiyovasküler hastalıklardan, yüzde 25'i solunum sistemi hastalıklardan ve yüzde 15'i ise kanser nedeniyle kaybedilmektedir. Bu nedenle erken tanı ve tedavi akromegalik hastalar için çok önemlidir."

- "Bağırsak ve tiroid kanseri riski artıyor"

HÜ Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Endokrinoloji ve Metabolizma Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Selçuk Dağdelen de halk arasında "büyüme hastalığı" olarak isimlendirilen akromegalinin nadir görülen bir hastalık olduğunu, erken tanı ve tedavinin hayati öneme sahip olduğunu vurguladı.

Hastalığın sinsi ilerlediğine değinen Dağdelen, erişkinlerde büyüme hormonu artışıyla birlikte zaman içinde yavaş yavaş ellerin, ayakların büyüdüğünü, alyansın dar gelmeye başladığı, alt çenenin öne doğru çıktığını, ter bezlerinin büyümesine bağlı aşırı terleme ile karşılaşıldığını, dil ve boğaz büyümesine bağlı horlama ve gün içinde sürekli uykuya dalma halinin olduğunu söyledi.

Dağdelen, bunların yanı sıra akromegalinin iç organları da olumsuz etkilediğinin altını çizerek, kabızlık ve bağırsakta tümör ile tiroid kanseri riskinin arttığını bildirdi. Tüm olumsuzluklarına karşı akromegalinin tedavi edilebilen bir hastalık olduğuna işaret eden Dağdelen, hastalığa bağlı yaşanan en büyük sorunun geç tanı ve tedaviden kaynaklandığını aktardı. Dağdelen, "Erken tanı konulduğunda çok başarılı tedavi edilen bir hastalık ama maalesef tanıda gecikiliyor." dedi.

- "Belirtiler başladıktan ortalama 6 yıl sonra tanı konuluyor"

Hacettepe Üniversitesinde tanı alma sürecine ilişkin bir çalışma yaptıklarına işaret eden Dağdelen, "Çalışma ile hastaların şikayetlerinin yaklaşık 6 yıl önce başladığı, kesin tanının ancak belirtiler başladıktan 6 yıl sonra konulduğu ortaya kondu. Bize başvuran hastalar arasında 10 yıldır tanı konmadan bu hastalıkla yaşayan hastalarımız var." ifadesini kullandı.

Dağdelen, geç tanı konulmasının birkaç nedeni olduğunu belirterek, şu değerlendirmelerde bulundu:

"Aslında hastalar, akromegalinin belirtilerine bağlı yılda bir iki kez hekime başvuruyor. Fakat gittikleri branşlarda sadece hastanın başvuru nedenine bakılıyor ama büyük resim görülemeyebiliyor. Tanı zor değil, endokrinoloji uzmanınca çok kolay konuluyor ama hastalarımızda akromegaliden şüphelenilip endokrinoloji kliniklerine yönlendirilmesine ihtiyaç var."

Prof. Dr. Dağdelen, hastaların genellikle hastalığın belirtileri arasında yer alan ağız diş sorunları nedeniyle diş hekimine, fizik tedavi kliniklerine ve KBB uzmanı gibi branşlara başvurduğunu söyledi.

Değişimin, kişinin kendisi ya da ailesinden ziyade çok uzun zamandır görüşmediği, eski halini bilen biriyle karşılaşınca fark edildiğine belirten Dağdelen, erken tanı için hem sağlık çalışanlarının hem de kişinin belirtilere karşı çok daha dikkatli olması gerektiğini aktardı.

Dağdelen, tanıya kadar geçen süreye bağlı tedavi sonrasında da bir takım sorunların ortaya çıkabileceğini vurgulayarak, "Tanıya kadar geçen 5-10 yıllık tedavisiz dönem sonrası vücutta artçıl etkiler görülebilir ve sonradan kanserler ortaya çıkabilir. Bu nedenle geç tanı alanların tedavi sonrasında da yakın takipte olması önem taşıyor. Tedavi ile büyümeyi durduruyoruz, yumuşak dokudaki değişiklikler aylar içinde geri dönüyor ancak kemikteki büyüme kalıcı oluyor." uyarısında bulundu.

- "Shrek gibi pozitif mizaçlı oluyorlar"

Bu hastaların büyüme hormonunun da etkisiyle pozitif kişiler olduğunu, bunun da kişinin kendindeki değişiklikleri önemsememesine yol açtığını belirten Dağdelen, şunları kaydetti:

"Ünlü çizgi film kahramanı Shrek de bir devdir, durumundan memnundur, altın gibi kalbi vardır, şikayet etmez, yardımseverdir. Shrek, gerçek bir hastadan yola çıkılarak ortaya çıktı. Gerçekteki hasta da benzer karakter özelliklerine sahiptir.

Tedavi ettiğimiz hastalarımıza baktığımızda hemen hepsinde aynı benzer olumlu mizaç, ruh hali ve tutumları görüyoruz. Bu kişiler de aynı Shrek gibi kalender, kanaatkar, halinden memnun, kendiyle barışık, fazla doktora gitmek istemeyen, güleç, sorun yaratmayan, pamuk kalpli kişiler.

Büyüme hormonu fazlalığının ve eksikliğinin kişinin mizacı üzerine etkilerini yeni keşfediyoruz. Büyüme hormonu eksikliği kişiyi huysuz, şikayetçi, aşırı talepkar, her tür bağımlılığa açık hale getirirken, büyüme hormonu fazlalığında da kişiler tam tersine Shrek gibi pozitif mizaçlı oluyor. Hallerinden memnun, kanaatkar oldukları için bu beden değişimlerini pek dert etmeyebiliyor. Bu nedenle kendilerini olduğu gibi kabul eden hastalar, hekime gitmekte geç kalabiliyor."

En Çok Aranan Haberler