1-7 Mart her yıl Deprem Haftası olarak anılıyor. Deprem bölgesinde bulunan ülkemizde olası depremlere karşı alınması gereken önlemler konusunda farkındalık oluşturulması amaçlanıyor.
DEPREMİN KENDİSİ DEĞİL, OLASI SONUÇLARI KORKUTUYOR
Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Beyin Hastanesi’nden Klinik Psikolog Merve Umay Candaş Demir, “Seismophobia” olarak adlandırılan deprem korkusu ile ilgili bilgiler verdi.
Deprem korkusunun, Yunanca kökenli ‘seismo’ (deprem) ve "phobia" (fobi) kelimelerinin birleşimi ile oluşan‘Deprem fobisi’ olarak Türkçe’ye çevirebileceğimiz ‘seismophobia’ kelimesi ile ifade edildiğini belirten Klinik Psikolog Merve Umay Candaş Demir, “Deprem fobisi, diğer fobilerin tersi olarak kişinin kendisinin tehlikeyle karşı karşıya olduğu bir meseleyle değil; ailesi, yakın çevresi, hatta dünyayı içerisine alan felaket senaryolarıyla tetiklenir. Başka bir anlamda ölüm ve kaybetme korkusu da denebilir. Depremin kendisinden değil potansiyel sonuçlarından, ölmekten ve sevdiklerimizi kaybetme ihtimalinden dehşete kapılıyoruz. ‘Seismophobia’ en çok da belirsizlikle tetikleniyor. Zira depremin ne zaman, nerede ve ne şiddetle olacağını kestiremiyoruz ve sonuçları kaçınılmaz” dedi.
İNSAN BEYNİ, SAVAŞ YA DA KAÇ TEPKİSİ VERİYOR
Depremin beklenmedik ve ani bir olay olduğunu hatırlatan Merve Umay Candaş Demir, “Deprem insan hayatını tehdit eder. Bunun gibiolaylar karşısında, insan beyni, iki tür tepki verir: Savaş ya da kaç. Tehlikeden kurtulmak için kalp atımı ve soluk alıp verme hızının artması, kas gerginliği, korku, şaşkınlık içinde olanlara inanamama hali, uyuşma hissi, terleme, titreme ve bulantı bulguları ortaya çıkabilir. Tehdit ortadan kalktıktan sonra ise, yaşanan sıkıntılı sürecin, insanın duygu, düşünce dünyasına baş edebilme sorunu ortaya çıkar” dedi.
DEPREM SONRASI UYKU VE KONSANTRASYON SORUNLARI ORTAYA ÇIKIYOR
Deprem sonrası psikolojik tepkiler arasında korku, konfüzyon, keder, suçluluk ve öfke gibi pek çok güçlü zihinsel ve duygusal durumlara rastlandığını belirten Merve Umay Candaş Demir,“Devam eden süreçte uyku ve konsantrasyon sorunları ortaya çıkabilir. Yaşananlar zihinde sürekli olarak canlanabilir. İnsanların büyük çoğunluğu, deprem deneyiminden önce dünyayı güvenli bir yer olarak kabul eder ve yakınlarındaki insanların birdenbire ölebileceği düşüncesini taşımazlar. Bu çok sarsıcı bir travmayla karşılaşmamış olmalarından kaynaklanır. Bu güven, ömür boyunca yavaş yavaş inşa edildiğinden, ortaya çıkan ani değişime aynı hızla uyum gösterebilmek insan ruh sağlığı için çok zordur. Deprem sonrası ortaya çıkan bu yeni gerçeklik, bilinçte birbiriyle zıt duygu durumları yaratır. Her zaman yapılması gereken, ilk yaraların sarılmasından sonra, yaşanan trajik olayın kabullenilmesi, yaşamın yeniden anlamlandırılması ve yaşamsal sorumluluklara kalınan yerden devam edilebilmesidir” diye konuştu.
PSİKOLOJİK DESTEK ÖNEMLİ
İnsanların travmayla başa çıkmalarına yardımcı olacak pek çok farklı, kişiden kişiye değişen yöntem olduğunu belirten Merve Umay Candaş Demir, şunları söyledi:
“Depremin hemen sonrasında yapılacak psikolojik destekte kişiye, yaşadıklarını ve duygularını rahatça ifade olanağı vermek, zihinsel ve bedensel rahatlığa imkan sağlamak birincil konudur. Sonrasında travmanın yaratabileceği duygusal sorunlar konusunda aydınlatıcı bilgiler sunmak önemli yer tutar. Depremi yaşayan kişi eğer bu deneyimi ile ilgili konuşmak istemezse buna zorlanmamalıdır. Kendisinin istediği, hazır olduğunu düşündüğü bir zamanda duygu ve deneyimini paylaşabileceğini bildirmek, kişiyi rahatlatacaktır.
KİŞİNİN YAŞADIKLARI DEĞERSİZLEŞTİRİLMEMELİ
Konuşulduğunda ise kişinin yaşadıklarını değersizleştiren, duyguları bastırmaya yönelten yorumlardan kesinlikle kaçınılmalıdır. Bu noktada travma, kişinin yaşamına yeniden devam etme konusundaki motivasyonunu kırmış olsa da çabalamanın öneminin kavranması, psikolojik iyilik hali açısından çok önemlidir. Deprem sonrası yas kaçınılmaz olabilir. Fakat her travmatik olay gibi, bu olayın da giderek etkisini kaybetmeye başlayacağı gerçeği vurgulanmalıdır.”
DUYGU DURUM DÜZENLEMESİ İÇİN BU ÖNERİLERE KULAK VERİN
Travma sonrası stresin yol açabileceği dikkat sorunları sebebiyle kaza yapma olasılığı artmış olabileceğinden, motorlu araç kullanma, yemek pişirme veya başka dikkat gereken aktivitelere bir süre ara verilebileceğini ifade eden Demir, tavsiyelerini şöyle sıraladı:
“Dengeli beslenme, uyuyabilme ve beynin oksijen kaynağını arttırmayı hedefleyen hafif egzersizler, duygu durum düzelmesinde büyük önem taşır. Travma etkisiyle psikolojik durumda meydana gelen kaygıyı daha da arttıracak olan çay, kahve, kola ve sigara tüketimi kısıtlanmalıdır. Alkol ve uyuşturucu kullanımı ise, kısa ve uzun vadede yeni sorunlara yol açabileceğinden, bunlardan olabildiğince kaçınılmalıdır. Rahatlatıcı müzik dinleme, nefes egzersizleri ve gevşeme çalışmaları, anksiyete ve depresyonu hafifletmede başvurulabilecek yararlı yöntemlerdir. Günlük yaşamı düzene koyulmalıdır. Yoğun ve rutin çalışma yaşamına dönülemese bile, günlük aktivitelere küçük küçük başlamak yararlıdır. Kendisinden daha zor durumdaki insanlara yardımcı olması önerilebilir. Bu durumda psikolojik olarak kişide rahatlama olacaktır. Bir günlük tutmak, duygu ve düşünceleri dışa vurmak açısından önemlidir. Olay anına zihinsel geri dönüşler yaşamak ve uykuda kâbuslar görmek sık karşılaşılan durumlardandır ancak zamanla bu belirtilerin azalması beklenir. Bahsedilen yöntemlerin denenmesine rağmen kişi, iki haftayı geçen bir süreden sonra hâlâ çok yoğun korku ve keder yaşıyorsa, günlük yaşama geri dönmekte zorlanıyorsa, kendisine veya etrafa zarar verme riski taşıyorsa, profesyonel destek alması önerilmektedir.”
BİRKAÇ HAFTADA NORMAL HAYATA DÖNÜLEMİYORSA DİKKAT!
“Birkaç hafta içinde yeni duruma alışılıp hayata devam edilemezse, Akut Stres Bozukluğu ; sıkıntılı süreç, aylar ve bazen yıllar boyu devam ederse Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) adı verilen psikiyatrik rahatsızlıklar ortaya çıkabilir” uyarısında bulunan Klinik Psikolog Merve Umay Candaş Demir, “Travma Sonrası Stres Bozukluğu tablosunda, travmatik olayın zihinde ve rüyalarda canlanması, travmayı anımsatan uyaranlardan kaçınma, duygusal küntleşme, umutsuzluk, uyku bozuklukları, öfke ve huzursuzluk semptomlarına rastlanır. Akut Stres Bozukluğu için bu semptomların 1 aydan kısa, TSSB için 1 aydan daha uzun süre devam ediyor olması, sosyal yaşam, iş yaşamı ve diğer uğraşılarda ciddi bozulmalara yol açması kriterleri aranır” diye konuştu.
TEDAVİNİN AMACI BAŞA ÇIKMA BECERİSİNİ KAZANDIRMAKTIR
Klinik Psikolog Merve Umay Candaş Demir, doktorlar ve akıl sağlığı uzmanlarının (psikiyatristler, psikologlar ve sosyal hizmet uzmanları), destek için başvurulacak profesyoneller olduğunu hatırlatarak “Tedavinin amacı kişiye, stresle ve söz konusu olduğu takdirde yasla başa çıkma becerilerini kazandırmaktır. Uygun görülen durumlarda, ilaç tedavisi gerekebilir” diye konuştu.