Babası madenciydi. Büyüdüğü kasabada alkol almak, sosyalleşmekle bir tutuluyordu. 25 yaşında adımını attığı tiyatro dünyası ve 2 yıl sonra transfer olduğu Hollywood dünyasında da alkol almak, o dönemlerde havalı görünüyordu (1950'ler).
Hamlet'i oynayan en başarılı oyunculardan biri olarak gösteriliyordu. Tam 7 defa Oscar'a aday gösterildi. Elizabeth Taylor ile gündemden düşmeyen bir evlilikleri vardı. Ancak çocukluğunda etrafında sıkça gördüğü, gençliğinde ise desteklendiği alkol alma alışkanlığı ona koca bir kariyere ve Liz Taylor'ı kaybetmeye maloldu.
Hollywood dünyasına 'Sert Adam' karakterini getirdi. 1940'lı ve 50'li yılların en büyük aktörlerinden biriydi. 1942 yılında, dünyanın en unutulmaz filmlerinden Casablanca'nın başrolünü üstlendi. Aktörlüğün hemen ardından yapımcılığa başladı, ancak hem oyunculuk döneminden kalma stresler, hem de yapımcılığın getirdiği yeni psikolojik sorunlar; alkol ve sigara alışkanlığının artmasına sebep oldu.
1951 yılında Chicago'da doğdu. Üniversitede Siyaset Bilimi okurken, harçlık çıkarmak için gece kulüplerinde komedyenlik yaptı. Üniversiteden mezun olduktan sonra, 26 yaşında sinema dünyasına girdi. Sonrası; Good Morning Vietnam (1987), Ölü Ozanlar Derneği (1989), Alaaddin (1992- seslendirme), Jumanji (1995), Patch Adams (1998) ve August Rush (2007) gibi unutulmayan filmler.
1937 yılında dünyaya geldi. Ünlü yönetmen Sir Carol Reed'in yeğeni olması ona bazı kapıların açılmasını kolaylaştırsa da; 40 yıllık meslek hayatında oynadığı tam 60 film ile, 'tanıdık torpili'nden çok daha fazlası olduğunu tüm dünyaya kanıtladı.
Sert ve maço rolleri gerçek hayatında da birebir yaşadı. Alkole ve kadınlara düşkünlüğü kendi ağzıyla açıkladığı, sarhoş olup çıkardığı bar kavgaları ise magazinlerden düşmeyen gerçeklerdi.
1968 yılında henüz 20 yaşındayken, kısa sürede dünyanın en büyük Rock&Roll grubuna dönüşecek olan Led Zeppelin'i kurdu.
1980 yılında henüz 32 yaşındayken, kahvaltıda içtiği 16 votka shot ve akşam yemeğinde içtiği 40 votka shot yüzünden hayata veda etti.
Babe Ruth ve Barry Bonds ile birlikte, beyzbol dünyasının gelmiş geçmiş en iyi 3 oyuncusundan biri kabul ediliyordu. Ancak alkolizm, onun da peşini bırakmadı.
Sports Illustrated Dergisi'ne verdiği röportajda kahvaltıda içtiği karışımı anlatırken, karışımın içine 3 shot da Brandy koyduğundan bahsediyordu. Son profesyonel dönemlerinde maçlara bile akşamdan kalma çıkmaya başladı. Beklenenden erken biten kariyeri gibi, hayatı da erken bitti.
21 yıllık Hollywood serüveninde tam 30 filmde oynadı. Dönem magazin sayfalarının bir numaralı Sarışın Bomba'sı olan aktrisin hayatı, düşük yapması ile ters yüz oldu.
Şair, yakın arkadaşları Allen Ginsberg ve William Burroughts ile birlikte Beat Kuşağı akımının kurucusuydu. Yazdığı Yolda (On The Road) isimli roman, bu akımın en büyük simgelerinden kabul ediliyor.
1983 yılında Londra'da doğdu. Henüz 20 yaşındayken yayınladığı Frank adlı albümü, büyük bir kariyerin habercisi gibi görünüyordu; bu albümle Merkür Ödülü'ne aday gösterildi.
Hemen ardından gelen, son 20 yılın en iyi albümlerinden biri kabul edilen Back To Black ile 6 dalda Grammy'ye aday gösterildi, ödüllerden üçünü evine götürdü. Ancak bu kadar göz önünde olmak, özel hayatında yaşadığı bunalımlar ve yorucu rockstarlık hayatı, onun da alkole yatkınlığını tetikledi...
Son konserlerinde çok sarhoş olduğu gerekçesiyle sahneden inmek gibi nahoş şeyler yaşayan Amy Winehouse; 2011 yılı Temmuz ayında, evinde ölü bulundu.
Tüm dünyayı yasa boğan haberin altında yatan sebep, alkol zehirlenmesiydi.