Ağustos 1998'de El Kaide ile bağlantısı bulunan bir grup, Nairobi ve Dar üs Selam'daki Amerikan büyükelçiliklerini bombalamıştı. Dönemin Amerikan Başkanı Bill Clinton misilleme olarak Sudan'ın başkentinde bulunan ve zehirli gaz fabrikası olduğu iddia edilen bir tesisi bombalamış, ancak sonradan bu tesisin bir ilaç fabrikası olduğu ortaya çıkmıştı.
Misillemelerden Afganistan da payını almış, fakat Amerikan füzeleri o zamanlar pek tanınmayan El Kaide örgütünün önceden boşalttığı kampına isabet etmişti. Beyaz Saray bunun üzerine eleştirilere hedef olmuştu.
HEDEF AFGANİSTAN
11 Eylül'den sonra ise Amerika'nın tepkisinin daha efektif olması gerçeği fark edildi. Amerika'nın düzenleyeceği askeri harekatın hedefi Afganistan oldu.
Çünkü Taliban, saldırılardan sorumlu tutulan Usama Bin Ladin'i teslim etmeye yanaşmıyordu. Kuşkusuz Taliban lideri Molla Ömer ile Suudi asıllı lider arasındaki ruhani kardeşlik ve Afganistan'ın Sovyet işgalinden kurtarılması için uğraşmış bin Ladin'e duyulan minnettarlık bu tavırda önemli rol oynuyordu.
İRAN HARİÇ TÜM KOMŞULARDAN DESTEK
Washington terör karşıtı ittifakını oluştururken İran hariç Afganistan'ın diğer tüm sınır komşularından destek aldı, hatta Taliban'ı desteklediği bilinen Pakistan'dan bile.
Bu sırada Afganistan'da eski cepheler yeniden biçimlenmeye başladı. Kuzey İttifakı, ülkenin yaklaşık yüzde beşini kontrol altında tutuyor ve gelişmeleri kendisi için bir şans olarak görüyordu. Çoğunluğu Tacik olan ve Mücaheddin olarak adlandırılan savaşçılar, bir zamanlar Sovyet işgaline karşı savaşırken eline geçen silahları Amerikalıların hizmetine sundu.
SOVYETLER'DEN ALINAN DERS
Ancak Washington, Mücaheddin'i iktidara getirme niyetinde değildi. Çünkü bu gruplar bir zamanlar Kabil'de iktidarı ele geçirmek için şiddete başvurarak başkenti yerle bir etmişlerdi.
Washington bir zamanlar Sovyet birliklerinin başlarına gelenleri hatırlıyor ve Afgansitan'da geçici de olsa kendisinin yönetim işini üstlenemeyeceğini iyi biliyordu. İktidara gelecek kişi mutlaka Afganların kendi içlerinden çıkmalıydı.
Ama tek olasılık Kuzey İttifakı gibi görünüyordu.
ABD'NİN KARTI KARZAİ'YDİ
Nihayet Kasım sonunda Almanya'nın da desteği ile Bonn yakınlarında bir Afganistan Konferansı düzenlendi. Ülkeden gelen delegeler ile sürgündeki Afganlar birlikte ülkelerinin geleceğine yön vermeye çalıştı.
İktidarın ülkedeki etnik gruplar arasında adil biçimde dağıtılması büyük önem taşıyordu. Bu arada Amerika kendi adamını oyuna dahil etmesi gerektiğine kanaat getirdi. Hala ülkenin geçiş dönemi hükümetinin başında bulunan Hamid Karzai, konferansa telefon ile katılarak delegeleri selamladı. Ardından belirlenen takvime uygun biçimde geçici hükümet kuruldu ve geleneksel meclis Loya Jirga toplandı.
USAME BİN LADİN VERİLSEYDİ, TALİBAN DEVRİLMEYECEKTİ
Uluslararası çabalara rağmen Afganistan'ın kısa sürede modern bir devlet olabileceğini düşünenler yanılıyorlar. Hükümet üyelerine karşı düzenlenen saldırılar hala Kabil'de bile güvenliğin tam olarak sağlanamadığını kanıtlıyor. Gözlerden kaçan "Washington'un Afganistan'a olan ilgisinin temelinde insani duygular değil, bu ülkenin Usame bin Ladin'i desteklemesi ve teslim etmeyi reddetmesi yatıyordu. Bin Ladin'i teslim etmiş olsalardı, Afganistan muhtemelen hala, Taliban tarafından yönetiliyor olacaktı" gerçeğinin unutulmaması.