2005 geç

ANKARA (İHA) - CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, partisinin TBMM Grup toplantısında yaptığı konuşmada, Kopenhag Zirvesi sonrası Türkiye'nin müzakerelere başlamak için bekletilmesi kararının bugüne kadar üyeler ve adaylığı kesinleşen 27 ülkeden hiçbirisi için sözkonusu olmadığını ifade etti.

Baykal, bu kararın gerekçelerine değinirken, Türkiye'nin AB üyelik müzakereleri konusunda önemli adımlar attığını belirtti. AB'nin tavrını hazmedemediğini söyleyen Baykal, "Ben bunu hazmedemiyorum. TBMM'nin gerçekleştirdiği değişikliklerin samimi olup olmadığı, uygulanıp uygulanmayacağı bakımından AB tarafından tereddüt ifade edilmesini Meclis adına, Türkiye adına içime sindiremiyorum. Değişikliklerin oyun olduğu varsayımıyla değerlendirme yapılması kabul edilebilir değildir" diye konuştu.

Reklam
Reklam

"2005 EN ERKEN" Müzakerelere başlama tarihinin de tam olarak ortaya konmadığını belirten Baykal, bu tarihin '2005 yılı başı, büyük olasılıkla da ortası' olacağını kaydetti. Baykal, "Ancak birşey değişmedi, sonuç bu oldu. Bu bizim için tercih edilebilir, birşey değildir. Hak edilen bir sonuç değildir" diye konuştu. CHP Genel Başkanı Baykal, devletlerin tarihlerinde 1-2 yıl gibi sürelerin çok önemli olmadığını, ancak bu kararın Türkiye'nin başka bazı engelleri aşma zorunluluğunu da ortaya koyduğunu belirtti. Bu süreçte Kıbrıs sorunu ve Türkiye ile Yunanistan arasındaki Ege Denizi sorununun çözümünün sağlanması gerekeceğini ifade eden Baykal, "Bu Türkiye'nin sıkıntılarının artacağı anlamına gelir. AB takvim tuzağı içine girilecek. Demokles'in kılıcı gibi AB takvimi yansıdığında sorunları çözmek daha da sıkıntılı olacak" dedi. 2005 öncesi Avrupa Parlamentosu seçimlerinin de yapılacağını anımsatan Baykal, seçimler sonunda Türkiye'ye daha önce söz verenlerin hiçbirinin yerlerinde olmayacağına dikkat çekti. Türkiye'nin üyelik müzakerelerine başlaması için bütün bu sorunların aşılmasının beklenmesine karşın Güney Kıbrıs'ın sorunların çözülüp çözülmediğine bakılmaksızın AB'ye üye olacağını kaydeden Baykal, "Bu ağır bir karar, tartışılacak bir politika" dedi. Baykal, bu tavrı hiçbir aklın, mantığın, adalet duygusunun haklı kılamayacağını ifade ederek, "Bunu, Aristo'ya, Descartes'e, Goethe'ye kabul ettiremezsiniz. AB'nin temelinde yattığını düşündüğümüz ana değerler, hak, hukuk, adalet, eşitlik gibi temel değerler ihlal edildi. Türkiye, KKTC belli bir noktaya yönlendirilmek için bu düzen tutturuldu. Herkes de kendi mizacına, siyasetine, anlayışına, ahlakına göre bu senaryo içinde rolünü üstlenmeye başlamıştır. Yeni hükümetin bu tablodan rahatsız olmadığını görüyoruz. Böyle bir senaryonun önüne konulmuş ve kendisine dayatılmış olmasını çok kolayca sindirebileceğini, hazmedebileceğini ve gereğini huzur içinde yapmaya yöneleceğini görüyoruz. Bundan çok ciddi üzüntü duyuyorum. Hükümet bu senaryoda kendisinden beklenen rolü itaatle uygulama noktasına gelmiştir".

Reklam
Reklam

DIŞİŞLERİ BAKANI YAKIŞ'A TEPKİ CHP Genel Başkanı Baykal, Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış'ın Annan Planı 28 Şubat'a kadar onaylanmazsa sonunun kötü olacağını söyleyerek kamuoyunu hazırlamaya çalıştığını söyleyerek, "Demiştir ki 'Eğer biz 28 Şubat'a kadar Kofi Annan Planı'nı onaylamazsak Kıbrıs'taki TSK, işgal ordusu konumuna gelir'. Dünyada 6 milyar insanın içinde bunu söylemesi beklenmeyecek olan birinci insan Türkiye'nin Dışişleri Bakanı'dır. Niçin? Çünkü bu söz yanlıştır, bunun yanlış olduğunu bilmesi gereken kişi O'dur. Bunu bilmeyenlere anlatması gereken O'dur, işi budur. TSK, Kıbrıs'ta işgal ordusu olarak bulunmuyor. TSK, Kıbrıs'ta uluslararası meşru anlaşmaların kendisine tanıdığı hak sonucunda orada duruyor. Dışişleri Bakanı'na tarihi mi anlatacağız? Büyük talihsizlik oldu".

Baykal, 13 Aralık'ta imzalanmayan planın, olumlu yönde bir düzenleme yapılmaması durumunda 28 Şubat'ta imzalanmasının hiç kimseye izah edilemeyeceğinin de altını çizdi.

Reklam
Reklam

"Öyle anlaşılıyor ki Türkiye, tarihin bundan önceki dönemlerinde çok sık yaşadığı biçimde yine hiç haketmediği ciddi ödünleri verme zorunluluğu ile karşı karşıya bırakılmaktadır" diyen Baykal, sözlerini şöyle tamamladı:

"AB, Kopenhag ve Kıbrıs, Türkiye'nin kendi çıkarına uygun görmediği bir anlaşmayı kabul etmek mecburiyeti içine ülke yerleştirilerek çözülmek isteniyor. Hükümetin bu anlayış içine hızla girmek üzere olduğunu üzüntüyle görüyorum. Umarım böyle olmaz ama kaygı duyuyorum böyle olacaktır. Bunun uygun ve doğru çözüm olduğu ve bunun Türkiye'ye Kıbrıs'ta büyük yararlar getireceği söylenecektir. Kıbrıs konusunda hükümet bir teslimiyet içine girmeye başlamıştır. Bir Dışişleri Bakanı bunu söyleyebilir ve söyledikten sonra orada kalmayı sürdürebiliyorsa bu, O'nun uğrunda çalıştığı amacın hükümet tarafından paylaşılmış olduğunun ifadesidir. Bu sözlerin hangi amaca yönelik olduğunu Türkiye görmek durumundadır. Bütün bunlar (Yeter artık, Kıbrıs baş ağrısı, bağlayalım, bitirelim) politikasının uygulama aşamasıdır. Bunu tarih değerlendirecektir".

Reklam
Reklam