2015-2016 Adli Yıl Açılış Töreni (1)

Yargıtay Başkanı İsmail Rüştü Cirit, "Gelecek yılki adli yıl açış konuşmasında yine birlikte olabilirsek, o...

Yargıtay Başkanı İsmail Rüştü Cirit, "Gelecek yılki adli yıl açış konuşmasında yine birlikte olabilirsek, o zaman ülkemiz açısından sorunlu alanlardan doğan risklerin büyük ölçüde kontrol altına alındığını ve daha iyi bir adalet sistemine doğru hızla ilerlediğimizi ifade etmek arzusunu ve ümidini taşıdığımı belirtmek isterim" dedi.Yargıtay Başkanı İsmail Rüştü Cirit, Rixos Otel’de düzenlenen 2015-2016 adli yıl açılış töreninde yaptığı konuşmada, “2015-2016 adli yılını ülkemize, milletimize, insanlığa ve dünyaya barış, sağlık ve mutluluk getirmesi dileğiyle açıyorum. Geçen adli yılda kaybettiğimiz kıymetli meslektaşlarımızı ve hain bir terör saldırısı sonucu yaşamını yitiren yargı şehidimiz Mehmet Selim Kiraz’ı saygı ve rahmet ile anıyorum. Emeklilik ya da başka sebeplerle aramızdan ayrılan meslektaşlarımızın bundan sonraki yaşamlarında mutluluk, sağlık ve esenlikler diliyorum. Türk yargısına yapmış oldukları hizmet ve katkılar unutulmayacaktır. Bu nedenle kendilerine teşekkür ediyorum. Milletimizin 30 Ağustos Zafer Bayramı’nı kutluyor, Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran ve bizlere emanet eden Büyük Önder Atatürk ve silah arkadaşları ile aziz şehitlerimizi şükran ve minnetle anıyorum” ifadelerini kullandı.“Bilindiği gibi adli tatilin bitiminde yapılan bu tören, Yargıtay’a özgü bir ritüel olmayıp, ülkemiz için adli yılın açılmasını ifade etmektedir” diyen Cirit, şunları kaydetti:“Şu an bu görevi ifa ediyor olmanın heyecan ve mutluluğunu bir arada yaşıyorum. Adli yıl açış konuşmaları demokrasi, özgürlük, adalet, insan hakları, hukukun üstünlüğü, kuvvetler ayrılığı gibi evrensel ilkelerin vurgulandığı başta ağır iş yükü olmak üzere yargının sorunlarının dile getirildiği bir platform olmuştur. Bugünkü adli yıl açış konuşmasında maalesef söz konusu sorunların büyük ölçüde çözüldüğünü gönül rahatlığı ile ifade edebilecek durumda değilim. Gelecek yılki adli yıl açış konuşmasında yine birlikte olabilirsek, o zaman ülkemiz açısından sorunlu alanlardan doğan risklerin büyük ölçüde kontrol altına alındığını ve daha iyi bir adalet sistemine doğru hızla ilerlediğimizi ifade etmek arzusunu ve ümidini taşıdığımı belirtmek isterim. Ayrıca bunun sağlanması için kişisel ve kurumsal anlamda her türlü fedakârlığa ve çalışmaya hazır olduğumuzu da vurgulamakta yarar görüyorum.”"ADALET TOPLUMLA DEVLET ARASINDAKİ MANEVİ BAĞDIR"Adaletin günümüz dünyasında yönetimlerin yegane meşruiyet kaynağı hukuka uygunluk ve kutsal adalet duygusunun toplumda yerleşmiş bulunması olduğunu ifade eden Cirit, “Adalet toplumla devlet arasındaki manevi bağdır. Büyük medeniyetler adaletle yükselmiş, adalet güneşinin sönmesiyle yok olup gitmişlerdir. Tarih boyunca kurulan büyük Türk devletleri de adalet ideali üzerinde yükselmişlerdir. Yusuf Has Hacip, Kutadgu Bilig adlı eserinde yöneticilere ’Eğer devletinin sürekli olmasını istiyorsan adaletle iş görmeye gayret et, zulüm etme’ şeklinde öğüt verirken, Nizamül Mülk’ün Siyasetname’sinde yöneticilere yapılan önerilerin temelini adalet düşüncesi oluşturmuştur. Fatih Sultan Mehmet, ’Aklı öldürürsen ahlak da ölür, akıl ve ahlak öldüğünde millet bölünür. Kadıyı satın aldığın gün adalet ölür. Adaleti öldürdüğün gün devlet de ölür’ sözüyle devletin bekasıyla adalet arasındaki doğrudan bağı vurgulamıştır” şeklinde konuştu.“Adalet insanoğlunun en eski özlemlerinden birisidir” diyen Cirit, “Bu nedenle aynı zamanda felsefenin de en eski konularından birisini oluşturmaktadır. Peki nedir adalet? Zulmün zıttı olan adalet, herkese hakkını vermektir. Çoğu zaman da hak kelimesi ile eş anlamlı kullanılmıştır. Ömer Hayyam’a göre adalet, kainatın ruhudur. Milli şairimiz Mehmet Akif’e göre hakkı tutup kaldırmak. Mevlana’ya göre ise her şeyi yerli yerine koymaktır. Gülü sulamak adalet, dikeni sulamak zulümdür. Biz hukukçular her gün adaletle ilgili yeni sözler okuyor; bu sözlerin altını kırmızı kalemle çiziyoruz. Bu sözleri kimi zaman odalarımızın en güzel köşelerine asıyoruz. Mahkeme salonlarında ve adliye binalarının girişinde yazılı ’Adalet mülkün temelidir” sözü kadar okumaktan mutluluk duyduğumuz başka bir söz bulunmamaktadır. Tarih boyunca pek çok düşünür, bilim adamı, din adamı, toplum önderi ve diğer insanlar adalet kavramı üzerine düşünmüşler, konuşmuşlar ve yazmışlardır. Sosyal ve ekonomik ilişkilerin bu kadar karmaşıklaşmadığı, iyi ve kötü kavramlarının daha keskin hatlarla ayrıldığı yüzyıllarda adalet nedir sorusuna cevap vermek daha kolaydı. Günümüz dünyasında ise adalet kavramı insandan kaynaklanan bir değer ve erdem olarak önemini korumakla birlikte, herhangi bir eylem ve ilişkinin adalete uygunluğunu belirlemek adalete dair özlü sözlerin yetersiz kaldığı karmaşık bir hal almıştır. Peki adil olanı nasıl bulacağız? Modern devletlerin bulduğu tek çözüm hukuktur. Devlet teşkilatının bir ağ gibi her yeri sardığı, insanların en mahremine bile kolayca ulaşabildiği bir dünyada adalet ideali ancak aklın ve bilimin örgütlediği, en az devlet kadar detaycı, hassas bir hukuk sistemi ile mümkün olacaktır. Adalet insana dairdir ve bir vicdan muhasebesi gerektirmektedir. Ancak sezgilere dayalı adalet dağıtılan dönem çok gerilerde kalmıştır. Bugün vicdani kanaat bile denetlenebilir, gerekçelendirilebilir olmak zorundadır. İşte toplumun adalet duygusunu azami ölçüde tatmin edecek iyi teşkilatlanmış bir hukuk sistemi yaşam ilişkilerini düzenlemek yoluyla kutsal adalet duygusunu toplumda yerleştirebilecektir. Akıl ve bilimle sabittir ki, bir ülkenin sosyal, ekonomik ve bilimsel gelişmişliğinin temelinde kaliteli adalet hizmeti yatmaktadır. Türk yargısının sorunlarının çözülememesi nedeniyle yaşanan güven bunalımı milli ekonomiyi de doğrudan etkilemektedir. Doğru ve güvenli yargılanma hakkının tüm yurttaşların en temel hakkı olduğunun bilincinde olarak kutsal adalet duygusu biz hukukçuların ellerinde ete ve kemiğe bürünecektir. Bu görevimizi hakkıyla yerine getirebilmek için hukuk sistemini yasa koyucu nasıl örgütlemeli, nasıl bir yargı sistemi ve kültürü oluşturmalıdır?” ifadelerini kullandı."YARGI BAĞIMSIZLIĞINI DA HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ İÇERİSİNDE DEĞERLENDİRMEK GEREKİR"Cirit, konuşmasına şöyle devam etti:“Sosyal, ekonomik ve kültürel çeşitliliğe, devletin teşkilatlanması ve yöntem farklılıklarına rağmen gelişmiş toplumlarda yukarıdaki sorunun cevabı çok açıktır. Çoğulcu, katılımcı, bireyi merkeze alan, insan haklarına saygılı, cezalandırıcı değil ıslah edici, yargı bağımsızlığının içselleştirildiği, hakim teminatının bir ayrıcalık değil bir zorunluluk olarak kabul gördüğü, görevini sadece hukukun ne olduğunu söylemekten ibaret gören tarafsız hakimlerin bulunduğu, devletin hukukla formüle edildiği, başka bir görünüş seklinin bulunmadığı, özgürlüklerin esas, yasakların tâli olduğu bir modeldir. Bu yargı modelinin olmazsa olmaz koşulu halk iradesine dayanan demokratik bir yönetimdir. Hukuk, bir arada yaşama arzusuyla teşkilatlanmış insan topluluklarının sosyal yaşam ilişkilerini düzenlemek yoluyla adalet amacını gerçekleştirmeye yönelmiş iradelerinin bilimidir. Demokratik yöntemlerle denetlenemeyen, halka dayanmayan seçkinci vargı modelleri meşru değillerdir. Çağdaş demokrasiler için olmazsa olmazlar; halka dayanan demokratik seçimler, çoğulculuk, her düzeyde yönetime katılım, eşitlik, sosyal adalet, insan haklarına saygılı yönetim, devletin hukukla kendini göstermesi yani hukukun üstünlüğü ilkeleridir. Yargı bağımsızlığını da hukukun üstünlüğü içerisinde değerlendirmek gerekir. Devlet teşkilatlanmasında yer alan yargı organı da hukukla sıkı sıkıya bağlı olmak zorundadır. Aksi görünüş keyfilik olarak değerlendirilebilir. Bu açıklamalar çerçevesinde yukarıdaki ilkeleri temel alan her yönetim anlayışını ilke olarak demokrasi diye nitelendirebiliriz. Bu coğrafya üzerinde yaşayan insanlar arasındaki kültürel çeşitlilik bir dezavantaj değil, bilakis zenginlik olup Türkiye’nin varlığının temeli ve itici gücüdür. Demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan haklarına ilişkin çağdaş değerlere sıkı sıkıya bağlı kaldığımız ve bu değerleri ortak payda olarak özümseyebildiğimiz takdirde kültürel çeşitliliğimizi büyük bir zenginliğe dönüştürebiliriz. Yunus Emre’nin dizelerinde vurguladığı gönül almak, bağışlama, kişiler arası sınıf farkı gözetmek, adil davranmak, kin beslememek şeklindeki duygu ve düşüncelerin temelinde sosyal ahlaki hoşgörü yatmaktadır. Gerçek dindarlık ve hoşgörü insanların dini inançlarından ve siyasi kanaatlerinden dolayı farklı görmemek, bilakis herkesi diniyle ve fikriyle hoş görmektir.”

Reklam
Reklam

Anadolu Ajansı ve İHA tarafından yayınlanan yurt haberleri Mynet.com editörlerinin hiçbir müdahalesi olmadan, sözkonusu ajansların yayınladığı şekliyle mynet sayfalarında yer almaktadır. Yazım hatası, hatalı bilgi ve örtülü reklam yer alan haberlerin hukuki muhatabı, haberi servis eden ajanslardır. Haberle ilgili şikayetleriniz için bize ulaşabilirsiniz

Anahtar Kelimeler: