İSTANBUL (AA) - "24 Nisan sonrası Ermeni iddiaları" Marmara Grubu Stratejik ve Sosyal Araştırmalar Vakfı'nca düzenlenen çalıştayda ele alındı.
Çalıştayda konuşan Marmara Grubu Vakfı Başkanı Akkan Suver, Emmanuel Macron'un şahsi arzusuyla Fransa'nın sözde Ermeni iddialarına bu yıl adeta ev sahipliği yaptığını ifade ederek, Fransa'da sergilenenlerin, Macron'un iç politikada içine düştüğü girdaptan kurtulma arzusuyla dikkatleri başka yöne çekme gayretinden kaynaklandığını söyledi.
Türkiye'nin yıllardır ısrar ve özenle "Arşivlerimizi açtık, sizler de arşivlerinizi açınız." davetinde bulunduğunu ancak buna icabet etmeyenlerin nefret ve kin duygularıyla bu sözde iddiaları desteklemesini akılla izah etmenin mümkün olmadığını vurgulayan Suver, "Türkiye'ye karşı ırkçı nefret söylemini körükleyenlerin nefretten, ön yargıdan uzaklaşmalarını ve uluslararası yargı organlarının kararlarına itibar etmelerinin aklın gereği olduğuna inanıyor ve tarihi siyasetçilerin değil tarihçilerin belirlemesini bekliyoruz." diye konuştu.
Suver, Macron'un 100 yıl önce yaşanmış olaylara bu şekilde yaklaşırken, 20 yıl önce yaşanan ve şahitleri olan Karabağ konusunu görmezden geldiğini dile getirdi.
- "Tarihimizde kara lekemiz yok"
TBMM Türkiye-Azerbaycan Parlamentolararası Dostluk Grubu Başkanı ve AK Parti İstanbul Milletvekili Şamil Ayrım da Türkiye'nin 2005'te yol haritası koyarak bu konunun siyasetçilere değil tarihçilere bırakılıp, arşivlerin açılmasını istediğini anlattı.
Ayrım, "Bizim tarihimizde kara lekemiz yok. Birinci Dünya Savaşı, gerçekten ortak acıların yaşandığı bir dönem. Bunu inkar etmiyoruz. Benim ailemden bir gecede 20 kişi öldürülmüş. Ailelerimiz bizleri hiçbir zaman kin ve nefretle büyütmedi." dedi.
Iğdır'daki kazılarda bulunan mezarlarda toplu katliamlar yapıldığının görüldüğünü dile getiren Ayrım, şöyle devam etti:
"Macron Fransa'daki Ermenilerin oyunu almak için sözde soykırımı kabul etti. Acaba kendi tarihleriyle yüzleşebiliyorlar mı? Yakın geçmişte Cezayir'de, Ruanda'da yapmış oldukları katliamlar var. Sonradan özürler dilendi ama bazı gerçekleri bilmek lazım. Daha önceden Türkiye'nin tezlerini ortaya koyacak kitaplarımız yoktu. Bugün gelinen noktada biz kendi tezlerimizi çıkıp savunacak durumdayız. Biz bu davada haklıyız. Gerçekten elimizde somut delillerimiz var. O günkü acılar, ortak acılar. Bizden de karşı taraftan da insanlar öldü. Bizim ülkemizdeki Ermeni vatandaşlarımızla ilgili en ufak bir endişemiz yok."
Azerbaycan'la ilgili kanayan bir yara olan Karabağ hadisesinin Türkiye'nin de artık milli bir politikası olduğunu vurgulayan Ayrım, uluslararası camiadan Karabağ konusunda alınan BM Güvenlik Konseyi'nin, AGİT'in kararlarının uygulanmasını ve çifte standardın olmamasını beklediklerini söyledi.
- "Ermenilerin çoğu Rusya'ya gitti"
Cumhurbaşkanlığı Güvenlik ve Dış Politika Kurulu Üyesi İsmail Safi ise 1830'daki Doğu Beyazıt olaylarında Ermenilerce binlerce kişinin katledildiğini belirterek, Sevr Anlaşması'yla Adana, Antep ve Maraş'ın işgali döneminde Fransız ordusunun öncülüğünde Ermenilerin ciddi katliamlar yaptığına dikkati çekti.
Safi, Osmanlı padişahına iki defa suikast girişiminde bulunulduğunu, yine Ermeni terör örgütü Asala'nın 42 Türk diplomatı şehit ettiğini hatırlatarak, sözlerini şöyle sürdürdü:
"100-200 yıldır bu olaylar yaşanırken, Asala 42 diplomatı dünyanın farklı yerlerinde peş peşe şehit ederken, 60 milyonluk bir ülkede, Anadolu'da, Türkiye'de, İstanbul'da yaşayan bir Ermeni'nin burnunun kanadığını ben duymadım. Bizim toplumumuzda böyle bir kin, nefret niyet olsa bu defalarca yapılabilirdi. 'En az 1,5 milyon Ermeni katledildi' deniliyor. O dönem Osmanlı'da yaşayan Ermeni 1 milyon 234 bin kişi. Bolşevik ihtilalinin ardından bunların birçoğu Rusya'ya gitti. Suriye'ye, Avrupa'ya ve Amerika'ya gidenler var. Bunların hepsine öldürüldü, muamelesi yapmak kadar saçma bir şey olamaz."
Safi, Ermenilerin yaşadığı olayın sürgün değil tehcir olduğunu dile getirdi.
- "Kavga siyaset ve diplomasiyle tamamlanmalı"
Emekli Büyükelçi Uluç Özülker de 5,5 yıl Fransa'da görev yaptığını belirterek, uluslararası planda karşı karşıya kalınılan Ermeni meselesinin siyasi ve hukuki boyutu olduğunu söyledi.
Hukuki boyutunda Türkiye açısından herhangi bir sıkıntı olmadığını vurgulayan Özülker, bu alandaki kavganın siyaseten ve diplomasiyle tamamlanması gerektiğini, inkarcılık yönüyle herhangi bir sonuca varılamayacağını anlattı.
Emekli Büyükelçi Özdem Sanberk ise Ermeni iddialarıyla ilgili Türkiye'nin tezlerini daha yapıcı ve barışçı bir yaklaşımla ortaya koyması gerektiğini aktararak, kimseyi sıradanlaştırmadan meselenin Türkiye'de serbestçe daha fazla tartışılması gerektiğini ifade etti.
Diplomasinin daha fazla devreye sokulması gerektiğini anlatan Sanberk, diplomasinin imkanlarının sonsuz olduğunu, son yıllarda diplomatik bir adım olmadığını dile getirdi.
Sanberk, "Türkiye'nin ekonomik bakımdan güçlü, siyasi açıdan da çoğulcu ve hukukun üstünlüğüne sahip, askeri teknolojisi bakımından caydırıcı, insani bakımdan alicenap ve diplomatik bakımdan bölgesel ve küresel iş birliğine daha çok katkı sağlayan bir devlet olmasına çalışalım. O zaman bu iddialar tamamıyla kaybolmasa bile artık bizi rahatsız etmesi sona erer." diye konuştu.
- "Hayatını kaybeden 2,5 milyondan fazla Türk de konuşulmalı"
Prof. Dr. Aygün Attar da 1915'li yıllarda Osmanlı'nın içeride ve dışarıda savaş verdiğini, devlet birliğini koruma yetkisini kullandığını, tehcirin bu açıdan bir zorunluluk olduğunu belirtti.
Tehcirin, Osmanlı'nın devlete karşı güçleri zararsızlaştırması olduğunu ifade eden Attar, tehcirde toplu bir şekilde yaşanan ortak acı olduğunu, sadece Ermenilerin değil 2,5 milyon fazla hayatını kaybeden Müslüman Türk'ün de konuşulması gerektiğini söyledi.
Çalıştaya, milletvekilleri, emekli büyükelçiler, gazeteciler ve akademisyenler katıldı.