37 barodan karşı bildiri

Dün 24 baronun yaptığı açıklamanın ardından bugün de yargıda yaşanan son gelişmelerle ilgili 37 barodan ortak bir açıklama geldi...

Dün 24 barodan yapılan ortak açıklamada, ''HSYK'nın yeniden yapılandırılmasından sonra, Yargıtay ve Danıştayın üye sayısının görülmemiş şekilde arttırılmak istenmesinin nedeninin, siyasi iktidara bağımlı bir yüksek yargı yaratmak olduğu'' öne sürülmüştü.
[** **](https://www.mynet.com/24-barodan-ortak-aciklama-110100553841)
Adana, Amasya, Ankara, Antalya, Artvin, Aydın, Balıkesir, Bilecik, Bolu, Bursa, Denizli, Edirne, Eskişehir, Giresun, İstanbul, Kayseri, Kırıkkale, Kocaeli, Manisa, Muğla, Sinop, Tekirdağ, Tunceli ve Uşak baroları adına ''Demokrasi ve Hukuk Devleti İçin Kamuoyuna Duyuru: Çok Geç Olmadan!'' başlığı altında ortak açıklama yapılmıştı.
Bugün ise aralarında Konya, Gümüşhane, Tokat, Trabzon, Sakarya ve Şırnak barosunun da olduğu 37 baro , dün açıklama yapan ve yargıdaki son reform tasarısına karşı çıkan barolara cevap niteliğinde ortak bir açıklama yaptı.
**Açıklamada şöyle denildi:** Ülkemizde son günlerde yargısal odaklı tartışmalara sıklıkla tanık olunmaktadır. Özellikle de Yargıtay Başkanı sayın Hasan GERÇEKER’in yüksek yargının içinde bulunduğu durumu; “YARGIDA YANGIN VAR” şeklinde nitelendirilmesi sorunun vahametini açıkça ortaya koymaktadır.
Gerçekten bugün itibarıyla Yargıtay’da bekleyen dosya sayısı 1.700.000 civarındadır. Yine sayın Yargıtay Başkanının ifadesiyle torbası açılmayan 50.000 dava dosya bulunmaktadır. Hatta ve hatta Yargıtay’da yer yokluğundan dolayı 400.000 civarında dava dosyası Ankara PTT’lerinde Yargıtay binasına gideceği günü beklemektedir. Yargıtay’da her yıl 18.500 civarında dava dosyası zamanaşımına uğramaktadır. Görülüyor ki; Yargıda gerçekten de yangın vardır. Oysa gerek Yargıtay ve gerek Danıştay’ın sayın Birlik Başkanımızın da ifade ettiği gibi birer içtihat mahkemesi olması gerekirken, mevcut daire yapısı ve işleyişi ile bu özelliğinden oldukça uzaktadır. Temyiz dosyalarının olağanüstü fazlalığı, daire, üye, tetkik hâkimi ve personel azlığı gerek Yargıtay ve gerekse Danıştay’ı birer içtihat mahkemesi olmaktan uzaklaştırmıştır. Dava dosyaları yıllarca inceleme sırası beklemektedir. Oysa adalet zamanında ve de hakkaniyete uygun bir şekilde tahakkuk ederse anlamlıdır. Vatandaşlarımızın beklentisi davalarının makûl bir sürede ve hakkaniyete uygun bir şekilde sonuçlandırılmasıdır. Geciken adaletin, adalet olmadığı kabul edilen bir olgudur.
Sorunun zaman geçirilmeksizin çözüme kavuşturulması tartışmasızdır. İstinaf mahkemelerinin faaliyete geçmesinin yanında yıllardır bekleyen dava dosyalarının bir an önce görülmesi ve böylelikle adaletin tesis edilebilmesi için gerek Yargıtay ve gerekse de Danıştay bünyesinde yeni dava dairelerinin kurulması kaçınılmazdır. Özellikle yüksek yargı yerlerinde bekleyen dava dosyalarının akıbeti sürekli biz avukatlara sorulmaktadır. Hatta vatandaşlarca davaların sürüncemede kalmasına neden meslek mensuplarımız gösterilmektedir. Süregelen uygulama vatandaşlar ile biz avukatları karşı karşıya bırakmıştır.
Gerçek durum bu iken, siyasi söylem ve kaygılarla vatandaşımızın adalet arzusu ve beklentileri göz ardı edilemez. 12 Eylül 2010 tarihli Referandum ile halkımızın hür iradesiyle ortaya koyduğu olguya ve yine yargı kademesinde görev alan hâkim ve savcılarımızın özgür iradeleriyle belirledikleri Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun yapısına saygı duyulmalıdır. Aksi halde yersiz ve kısır tartışmalar nedeniyle yargısal faaliyetin aksayacağı açıktır. Oysa ülkemizin dört bir yanından vatandaşlarımız, davalarına makul bir sürede ve hakkaniyete uygun bir şekilde bakılmasını beklemektedir. Öte yandan Kurul’ca, oluşacak yeni dairelere atanacak hâkim ve savcılarımıza kuşkuyla bakılması da anlamsızdır. Yıllarını ülkemizin değişik yerlerinde çalışarak geçiren ve temayüz eden hâkim ve savcılarımız da en az hali hazırda Yargıtay ve Danıştay dairelerinde görevli üyeler kadar hak sahibidir. Hâkim ve savcılarımızın Kurul kararları ile değil, verecekleri yargı kararları ile değerlendirilmesi gerekir.
Öte yandan halk oylaması ile hukuk sistemimize kazandırılan, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunma hakkına da kuşkuyla bakılmaması gerekir. Özellikle ülkemiz aleyhine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince sıklıkla verilen ihlâl kararlarının sayıca azalması, Anayasa ve Sözleşme ile güvence altına alınan hak ihlâllerinin iç hukukta giderilmesi son derece önemlidir. Avrupa ve Güney Amerika’da da bulunan bu yöntemin sayın Birlik Başkanımızın da 31 Ocak 2011 tarihli basın toplantısında ifade ettiği üzere, Anayasa Mahkemesinin; Yargıtay ve Danıştay ile diğer yüksek mahkemelerin üzerinde ve bu mahkemeler tarafından verilecek tüm kararların son inceleme mercii haline getirilmemesine özen gösterilmelidir.
Ülkemizin çok ciddi ve radikal ölçekte bir yargı reformuna ihtiyaç duyduğu açıktır. Esasen bu olgu sağduyulu tüm kişi ve kurumların da kabulüdür. Yargısal reform yapılırken her türlü önyargı ve statükocu anlayıştan uzaklaşıp, toplumsal ihtiyaç ve beklentilerin karşılanarak yapılması gerekir. Halkımızın sorumlu tüm kişi ve kurumlardan beklentisi de budur.
Kamuoyuna saygı ile duyurulur.
Anahtar Kelimeler: