5. kattan niye atladı?

Beşinci kattan düşen oğlunu kurtarmak için peşinden atlayan ve 'yılın annesi' olarak anılan Aylin Özbek konuştu

Aylin Özbek, "Orada ölüm filan yok ki… Düşünmüyorsun. Amaç çocuğunu kurtarmak. Otobüs olsa kaldırırsın. Öyle bir güç geliyor. Onun sana ihtiyacı var. Bu kadar." dedi.

Hürriyet gazetesi yazarı Ayşe Arman beşinci kattan düşen oğlunun ardından atlayınca Türkiye'nin gündemine oturan ve 'yılın annesi' olarak anılan Aylin Özbek'le, annelik üzerine konuştu. İşte o röportaj:

Aylin iki çocuk annesi ama küçücük bir kız, henüz 25’inde… Ama gözüpek, gözükara… Eşi Müslüm’le çok âşıklar birbirlerine… Ve tabii Aras var başrolde! Aman Allah’ım nasıl tatlı bir oğlan ve nasıl yaramaz, bir an durmuyor, röportaj yaparken teybimi kurcalıyor, uzun uzun bakıyor, inceliyor, inanılmaz meraklı, Emre’nin çantasını karıştırıyor, fotoğraf makinesine dokunuyor, kıpır, kıpır… Düştüğü pencereyi görünce inanamadım. Yemin ederim Allah korumuş, öyle böyle bir yükseklik değil… Mümkün değil insanın oradan düşüp tek parça kalması. Mucize gibi bir şey! Sizi Aylin’le baş başa bırakıyorum. Hepinizin Anneler Günü’nü kutluyorum. Ve Alya’nın bana sorduğu soruyu ben de size soruyorum: Siz olsaydınız, çocuğunuzun peşinden atlar mıydınız?

Reklam
Reklam

Hepimiz seni ‘beşinci kattan düşen bebeğinin arkasından atlayan anne’ olarak biliyoruz. Ben seni daha yakından tanımaya geldim…
-Hoşgeldiniz! Adım Aylin. 25 yaşındayım. Ordu, Perşembeliyim. Müslüm’le evliyim. Çok çok sevdiğim bir kocam, iki oğlumuz ve mutlu mesut bir hayatımız var. Bu olay olana kadar da her şey son derece sıradan, normal, bütün diğer ailelerindeki gibiydi. Perşembe halkı bizi tanır, burada herkes birbirini sever, sayar…

Perşembe, sakinliğiyle bilinen bir yer mi?
-Aynen öyle. Eski adı Vona, sonra Perşembe olmuş, ‘sakin şehir’ diye de bilinir. Gerçekten de sakindir, güzeldir, medenidir. Gurur duyuyoruz yaşadığımız yerle. İnsanları da iyidir, sakindir…

Burada mı doğdunuz?
-Evet, burada doğdum, büyüdüm, burada evlendim. Başka bir yere gitmeye de niyetim yok!

Ortaokul, lise… Hiç dışarı çıkmadınız mı Perşembe’den?
-Hayır. Liseden sonra zaten Müslüm’le evlendim. Mustafa hemen oldu, 18 yaşında anne oldum, sonraAras geldi. Şu an Açıköğretim’de okuyorum, inşallah üniversite mezunu da olacağım, belki sonra aile şirketinde çalışırım…

Reklam
Reklam

Anne baba…
-Annem ev hanımı. Babam, köy muhtarlığı yapıyor. Bir yandan da fındık alım satımıyla uğraşıyor.

Müslüm’le evlilik nasıl oldu?
-Biraz maceralı! Biz kaçarak evlendik! Büyük aşk bizimki…

Şunu başından güzelce anlatır mısın?
-Mahallede gezerken görüyor beni. Görür görmez aşk, öyle diyor. Çok düşkündür eşim bana. Ben de ona… Ama o zamanlar ben lise 1’im, o lise 3. Beni görmek için sürekli arabayla önümüzden geçmeye başladı. O yıllarda, aşklar da daha romantikti galiba, bakışmak diye bir şey vardı, bakışıp anlaşırdınız. O haldeydik biz. Sonra bir gün geldi okulda benimle konuştu. Heyecandan ölecek gibiydik. Telefonlarımızı verdik... Sanki alın yazısıymış gibi, sanki onunla hayatımı birleştireceğim çok önceden belliymiş gibi… Telefon mesajlarıyla devam etti konuşmalarımız. Bir flört dönemi yaşadık… Rüya gibiydi her şey. Sonra beni kaçırdı!

E niye? Ailen vermiyor muydu?
-Yoo, aslında veriyorlardı. Ama arada Müslüm’ün askerliği vardı. “Askerden sonra evlenin” dediler. O da, “Ben o kadar bekleyemem Aylin!” dedi. Bana da bu, dünyanın en normal şeyi geldi. Ben 18’dim, 0 20, kaçtık…

Reklam
Reklam

Ailelerin hali vakti yerinde…
-Evet öyle çok şükür.

Sanki bu kaçma, kaçırma olayları daha yoksul kesimde olurmuş gibi…
-Yooo öyle bir kural yok. Seviyorsun, kaçıyorsun. Tabii yaşımızın verdiği bir toyluk da var. Allah’tan ailelerimiz sorun çıkarmadı. Affettiler. Biz Müslüm’le, Samsun’a onun bir aile dostunun yanına gittik, birkaç gün kaldık, nikahı da kıydık, geldik. Kimsenin kalbini kırmamaya dikkat ettik. Çocukluğumuza ve birbirimize çok âşık oluşumuza verdiler. Zaten dönünce de düğünümüzü yaptık. İki aile de mutluydu.

Hep içgüdüleriyle yaşayan, olayların içine balıklama atlayan biri misiniz?
-Evet. Gözüm karadır. Cesaretliyim. Korkmam, kaçmam. Neyse yüzleşirim. Ama bütün Karadeniz kadınları böyledir, sadece bana özgü değil yani. Bir de dobrayız biz, yüreğimizdeki neyse, ağzımızdaki de o…

Ne iş yapıyor Müslüm?
-Aile şirketleri var. Balık havuzları var. Kültür balıkçılığı yapıyorlar.

Varlıklı bir adamla evlendin yani…
-Öyle oldu. Ama varlıklı olmasaydı da evlenirdim. Aşk bu…

Anne olduğunda kaç yaşındaydın?
-18. Büyük oğlumuz Mustafa doğduğunda, Müslüm askerdeydi. Her şey bana evcilik oyunu gibi geliyordu. Tabii ki biraz zorlandım, çocuğum var ama ben çocuğum daha. Sağ olsun hem Müslüm’ün ailesi hem benim ailem çok yardımcı oldu. Müslüm’ün ailesi beni gelinden öte, kızları gibi gördü. Annelikle de ilgili şöyle bir gerçek var: Çocuk, en çok annesine ihtiyaç duyuyor. Annesi kaç yaşında olursa olsun. Ben de, “Ben anneyim, bu benim asli görevim, çocuğumu en iyi şekilde büyüteceğim” diye dört elle çocuklarıma sarıldım. Çok severek annelik yapıyorum. Birlikte büyüyoruz.

Reklam
Reklam

Peki Aras?
-Mustafa beş yaşındayken Aras’a hamile olduğumu öğrendim. 23’tüm doğurduğumda. Dünyalar bizim oldu. Şimdi Mustafa ilkokul birde, okuluyla ilgileniyorum. Okula götürüp getiriyorum. Bir taraftan da Arasvar. Aras, inanılmaz hareketli bir çocuk, ateş topu, meraklı, her şeyi kurcalayan, çok çok sempatik bir şey.

Bu beş katlı evde kim kim oturuyorsunuz?
- Aile apartmanı burası. Kayınpederim, kayınvalidem, siz anlayın diye böyle söylüyorum yoksa benim için anne, baba onlar, bir de Müslüm’ün abisi birlikte yaşıyoruz. Ama herkesin ayrı bir katı var. Biz Arasdüşmeden önce en üstte oturuyorduk, olaydan sonra değişiklik yaptık. Aşağıya indik, kayınbiraderim yukarı çıktı. Ben Aras’ın düştüğü o pencereye bakamıyorum, o kata asla çıkamıyorum. Bayılacak gibi oluyorum.

Aras, Mustafa’dan daha mı hareketli?
-Evet.

Hiperaktif mi?
-Değil. Ama çok meraklı bir çocuk. Her şeyi merak ediyor. Elektronik cihazlar, boncuklar, televizyonlar, kumandaların pillerini çıkartıp yerleştirmeler, telefon hastalığı var. İki yaşında ama telefonu inanılmaz iyi kullanıyor. Değişik bir çocuk. Mustafa daha sakindi. Bizim çocukları bütün mahalle sever. Ama Arasşovmen de. Şarkı söyler, rol yapar. Yemin ederim rol ver ezberlesin. Çarşıya çıktığımızda herkesle gider sohbet eder, herkese gülücük dağıtır. İlgisiz kalmak mümkün değil. Ama her şeyi merak ettiği için hep tetikte ve takipte olmam gerekiyor.

Reklam
Reklam

Sen de onun peşinden koşturuyorsun sürekli demek ki…
-Öyle yapıyorum valla. Ben anneyim yapacağım tabii. Gencim üstelik, enerjim de var. Bir de şahane yardımcılarım var: Kayınvalidem, ablamız, annem herkes yardım ediyor. Aras, hepimizin arasında sevgi içinde büyüyor…

Olay günü neredeydin?
- Beşinci katta. Şimdi çıkamadığım kat, siz gider bakarsınız… Müslüm, iş için Ankara’ya gitmişti. Evde, kayınvalidemle ben vardım. O başka kattaydı. Biz de Aras’la arabalarıyla oynuyorduk. Sürekli arkasındaydım Aras’ın. Hani derler ya, ”Dikkat ettiğin çocuğa daha çok şey olur” diye, o hesap, aynen öyle oldu. Saniyelik bir şeydi. Bir an ama bir an arkamı döndüm, bir de baktım ki pufu, pencereye dayamış, üstüne çıkıp, teli de ittiriyor… “Araaas” demeye kalmadan, tel açıldı, Aras da aşağı gitti.

Aman Allah’ım! O an ne hissettin? Ne geçti aklından? Bir şey düşünebildin mi?
-Anlatması kolay değil. Allah düşmanıma vermesin. Pencereye koştum. Aşağı baktım. Oğlum, orada yerde yatıyor. Çığlık atmaya başladım. Akla ziyan bir durum. Tarifi yok. Panik içindesin ama… Bir taraftan da kafan, her zamankinden hızlı çalışıyor. O an tek düşündüğüm, “Şimdi ne yapmam lazım?” Aklımdan geçen tek şey şuydu: “Bana ihtiyacı var, ben onun annesiyim. Şu anda çocuğuma bir tek ben yardım edebilirim!” Başka bir şey düşünmedim, gittim arkasından. Orası da öyle berbat bir yer ki, çıkışı yok. Binadan çıkacaksın 60 metre gideceksin falan filan. Uzun zaman alacak bir şey. Ama Aras’ın o anda bana ihtiyacı vardı. “Kapıya inip o kadar vakit kaybedeceğime, içimden bir ses at kendini!” dedi. Öyle de yaptım. Onu kurtarmak için, bir an önce onun yanında olabilmek için…

Reklam
Reklam

Kayınvaliden peki…
-O da gördü Aras’ın düştüğünü, peşinden ben de atlayınca iyice perişan oldu. Kadıncağız aklını kaybeder gibi oldu.

Peki sen atlarken, “İkimiz de ölebiliriz!” diye düşünmedin mi?
-Hayır. Orada ölüm filan yok ki… Düşünmüyorsun. Amaç çocuğunu kurtarmak. Otobüs olsa kaldırırsın. Öyle bir güç geliyor. Onun sana ihtiyacı var. Bu kadar. Tam da net hatırlamıyorum her şeyi. Düştükten sonra onu nasıl aldım, yukarı çıkardım, nereden çıkardım, hatırlamıyorum. Bu arada ayağımda çorap, üzerimde pijamam var, Aras da öyle…

O kadar yüksek ve dar bir yer ki… Mucize ikinize de bir şey olmaması…
-Evet. Kafamızı karşı duvara da çarpabilirdik. Doktorlar da “Mucize” diyor. Şükürler olsun, Allah esirgedi, oğlumu bana bağışladı…

Havada uçtuğunu hatırlıyor musun?
-Yok o anlar silinmiş, havada ne kadar kaldım, nasıl düştüm. Hiç. Hatırlamıyorum. Karşı komşular ve yoldan geçenler, “Atlama Aylin!” diye bağırmışlar, ben onu da hatırlamıyorum. Zaten duysaydım da dinleyecek halim yoktu. Ben o arada, yerde yatan çocuğuma kilitlenmiştim.

Reklam
Reklam

Düştün. Yerdesin. Baktın yaşıyorsun, sonra…
-Ayağa kalktım. Çocuğumu kucağıma aldım. Ağlıyordu. Ağladığını duyunca nasıl mutlu oldum anlatamam. Demek ki yaşıyordu. Meğer kafatasında iki taraflı çatlak olmuş, ama ben o anda anlayamadım tabii. Ayağı da kırılmıştı. Benim de kırıldı, dizimin biri açıldı. Ama çocuğum kucağımdaydı, hiçbir şeyin önemi yoktu, acı da yoktu, tek istediğim Aras’ı bir an evvel hastaneye, doktorlara yetiştirmek…

Aras’ın arkasından atlaman içgüdüsel bir hareket miydi?
-Bence öyle. Annelik içgüdüsü. Başka hiçbir şeyle açıklanamaz. Anneysen yapıyorsun, düşünmüyorsun. Çocuğunun canı daha kıymetli. Fakat oğlumu da melekler korudu, gerçekten buna inanıyorum.

Hastaneye nasıl ulaştın?
-Çevredekiler yetişti. Bizi aldılar, oradan geçen bir taksiyle hemen sağlık ocağına götürdüler. Ben de, bir de elimi Aras’ın ağzına soktuğumu hatırlıyorum, dili boğazına kaçmasın diye. Sağlık ocağına ambulans geldi, bende bindim yanına. Hareket etmeden bana, “Siz de çok kötü durumdasınız, beyin kanaması geçiriyor olabilirsiniz!” dediler. Baktım ki benimle ilgilenecekler, ambulanstan indim, “SizAras’ı hastaneye yetiştirin ben başka ambulansla gelirim!” dedim.

Reklam
Reklam

Eşinin ne zaman haberi oldu?
-Olayın üzerine bir arkadaşı arıyor, “Geçmiş olsun!” diyor. İlk anda algılayamıyor. Deli gibi beni, annesini, babasını, ablasını arıyor. Kimseden yanıt alamıyor. Panik içinde bize ulaşmaya çalışıyor. Sonra Allah’tan ablası Selin telefon açıp, “Merak etme ikisinde de bir şey yok, hayattalar” diyor. İlk uçakla geldi. Sonra da soluğu yoğun bakımda yanımızda aldı.

Hastanede ilk ne dediler?
-Aras’ta beyin kanaması varmış ama fazla değilmiş, bana söylemediler korkutmamak için. Kafatasının iki yanındaki çatlağı söylediler. Aileye, kanamayla ilgili 72 saatin kritik olduğunu anlatmışlar. Sonra tekrar MR çekiliyor, doktorlar bakıyor ve “Mucize” diyorlar, kanama durmuş her şey yolunda. BaştaAras’ın kafasında bir çöküklük vardı ama sonra o da geçti.

Hayat ne kadar zaman sonra normale döndü?
-Bir buçuk gün sonra Aras eski Aras’tı. Yine herkesin şebeği oldu. Şimdi iyiyiz, çok şükür!

Aras farkında mı olup bitenin?
-Yok hayır. Ayağı için, “Uff oldu bak!“ diyor, o kadar. Görümcem onu kucağına alıp o camın yanına götürüyor, tepkisi ne olacak diye ama hiçbir şey hatırlamıyor.

Çevren, aile büyüklerin olayı nasıl karşıladı?
-Herkes perişan oldu. Çünkü Aras herkesin maskotu. Akılları gitti ona bir şey olacak diye. Benim arkasından atlamam da onları çok etkilendi. Ben de biraz şaşırdım.

Neden?
-Çünkü bana, çok da özel bir şey yapmışım gibi gelmiyor. Bana göre her anne aynı şeyi yapardı. Bir de, üç gün yoğun bakımda kaldığım için hiçbir şeyden haberim yoktu. Olayın gazetelere çıktığını da bilmiyordum. “Televizyonlar seninle konuşmak istiyor” deyince çok şaşırdım.

Müslüm peki…
-Tabii ki o da perişan oldu. Babamız bize çok düşkün. “Allah sizi bana bağışladı” diyor, başka bir şey demiyor. Bu yaşadığımız şeyden sonra birbirimize daha çok kenetlendik. Bir taraftan da Mustafa’yı üzmemeye çalışıyoruz, bütün ilgiler Aras’ta olunca, o da ister istemez üzülüyor. Dengeyi korumaya çalışıyoruz.

YILIN ANNESİ OLARAK ANILMAKTAN MAHÇUP OLUYORUM

Nasıl açıklıyorsun bu olup biteni…
-Valla, ben nazar diyorum! İnanıyorum. Çünkü Aras, çok bıcır bıcır bir çocuk. Her şeyi erken yaptı. Erken yürüdü, erken konuştu. Bir sürü şarkı söylüyor, resmen repertuarı var.(Aras o orada şarkı söylüyor: “Mini mini bir kuş konmuştu…” ) Bu kadar göz önünde olan, herkesin sevgisini toplayan çocuk bence nazara geldi. Bu olaydan sonra kurban kestik. Evimizde Kuran okuttuk. Yardımlarımızı yaptık.

Sen de çok popüler oldun. Bu seni rahatsız etti mi?
-Hayır, öyle abartılacak bir durum yok ki. Telefonlar geldi hep ama mesela televizyona çıkmayı kabul etmedim. Ama siz buraya gelmek isteyince kıramadım, onun dışında biz normal hayatımıza devam ediyoruz.

‘Yılın annesi’ olarak anılmak neler hissettiriyor?
-Süper bir duygu. Gurur veriyor. Biraz da mahcup oluyorum. Ne anneler var, benim yaptığım onlarınkinin yanında bir şey mi?

Kendini nasıl bir anne olarak tanımlıyorsun?
-Çocuklarımla çocuk gibiyim. Onlarla oturup oynuyorum. Parkta da, evde de... “Anne, bunu yapalım” dediklerinde yapıyorum, ben de küçüğüm galiba, onlarla birlikte büyüyorum.

Çevrenin bu kadar alkışlamasından sonra, kendini ‘kahraman’ gibi hissettin mi?
-“Helal olsun, seni çok takdir ettik!” diyorlar, mutlu oluyorum ama bir utangaçlık var bende. Hiç öyle kendimi kahraman gibi hissetmiyorum, yapmam gerekiyordu yaptım. Bu arada belirtmek isterim, evimizin her tarafında çocuk kilidi vardı, bir tek o pencerede yoktu. Çocuklar o pencereyi buluyorlar. Anneler, babalar dikkat etsinler. Bütün annelerin Anneler Günü’nü kutlarım…