İstanbul Pogromu ya da 6-7 Eylül Olayları olarak bilinen olay, sosyal medyada gündem olmasıyla birlikte araştırılmaya başlandı. 6-7 Eylül Olayları nedir araştıranlar için detayları haberimizde derledik. İstanbul'da yaşayan Rum azınlığa 6-7 Eylül 1955 yılında toplu olarak saldırılar düzenlendi. Bu saldırılar sonrasında Rum azınlıkların mallarına el konuldu ve Türkiye dışına göç etmelerine neden oldu. Saldırının etkileri sadece Rum azınlıkları değil, Türkiye'de yaşayan Ermeni ve Yahudi toplumlarını da olumsuz etkiledi. Peki 6-7 Eylül Olayları'nda neler yaşandı, kimler saldırı düzenledi? 6-7 Eylül Olayları sonrası ne oldu? İşte 6-7 Eylül Olayları tarihi...
6-7 Eylül Olayları ilk olarak İzmit ve Adapazarı gibi yerlerden de gelerek saldırganların destekleriyle İstanbul'da yaşayan Rum azınlıklara yapılmış bir saldırıdır. Saldırılar ilk olarak, 6 Eylül'de Şişli'de Haylayf Pastanesi'ne yapıldı. İlk saldırı ile büyük bir kalabalık çoğalarak Rum azınlıkların yaşadığı Yedikule, Beyoğlu, Samatya'ya doğru dağıldı. Bu yerlerde yaşayan gayrimüslimlerin dükkanlarına ve evlerine saldırılar yapıldı ve yağmalandı. Rum azınlıklara yönelik başlatılan saldırılardan Ermeni ve Yahudilere ait dükkanlar ve evler de zarar gördü. Hızını alamayan kalabalık bazı Türk vatandaşlarının da dükkanlarını yağmaladı. 6-7 Eylül Olayları'nda dükkanlar, evler, ibadet yerleri, kiliseler ve havralar 7 Eylül sabahına kadar yağmalanarak, yaklaşık 5.000 taşınmaz tahrip edildi. Azınlıkların yaşadığı yerleri eliyle koymuş gibi bulan ve bu yerleri daha önce bildikleri anlaşılan gruplar Rum, Ermeni ve Yahudilere ait milyonlarca dolarlık malları yağmalayarak sokağa saçtı.
6 Eylül akşama doğru saat 19:00 gibi başlayan azınlıklara yönelik saldırılar 7 Eylül sabahına kadar sürdü. Bütün dükkanlar hep aynı yöntemle yağmalandı. Saldırganlar önce vitrinleri taşlıyor, ardından da demir parmaklıkları yanlarında getirdikleri tel makas ya da kaynak makineleri ile açıyor sonra dükkanda ne var ne yoksa çıkarıp kırıyordu. Olaydan etkilenen ibadet yerlerinden özellikle kiliseler çok zarar gördü. Kiliselerde yer alan; ikonlar, haçlar, kutsal eşyalar ve kutsal resimler tahrip edildi. Daha sonra büyük bir olay daha gerçekleşti, İstanbul'da bulunan 73 Rum Ortodoks kilisesinin tamamı ateşe verildi.
6-7 Eylül Olayları'na katılan kişiler sadece İstanbul'da yaşamıyordu. Olaylara dahil olan kişilerin birçoğu farklı şehirden gelmişti. (Örneğin Sivas’tan 145, Kastamonu’dan 116, Erzincan’dan 111 kişi, Trabzon’dan 117) Aralarında İzmir, Adapazarı gibi yerlerden gelenler de vardı. Bu kişilerden bir kısmı Haydarpaşa Garı'nda üzerinde yağmaladıkları mallarla yakalandılar.
6 -7 Eylül Olayları nasıl başladı, başlama nedeni nedir? Olayların asıl başlama nedeni 5 Eylül tarihinde Türk basınında çıkan bir haberden kaynaklanıyordu. Haberde Atatürk'ün doğduğu Selanik'teki evin bombalandığı iddia ediliyordu. Türk basınında çıkan yalan haberlerden etkilenildi. Olaylardan sonra yakalanan bir Türk konsolosluk yetkilisi, bombayı olayları kışkırtmak için kurguladıklarını itiraf etse de Türk basını bunu görmezden geldi ve bombayı Yunanistan'ın koyduğu iddia ettiler. Gladio'nun Türk kolu olan Seferberlik Taktik Kurulu'nun yanı sıra Kontrgerilla ve günümüz Millî İstihbarat Teşkilatı'nın selefi olan Millî Emniyet Hizmeti tarafından planlanarak desteklendi.
6 - 7 Eylül olaylarını tetikleyen unsurlar nelerdi? 1955'ten itibaren Demokrat Parti hükûmeti gittikçe zorlaşan bir ekonomik durumla karşı karşıya kalmış ve özellikle yüksek enflasyon nedeniyle hayat standardı düşen kesimin güvenini kaybetmiştir; şüpheli metotlarla muhalefeti susturma çabaları ise basının, aydınların ve öğrencilerin de Demokrat Parti'den soğumasına yol açmıştır. Örneğin Alman Dışişleri'nin bir raporuna göre daha olaylardan 15 gün evvel, muhalefeti kontrol amacıyla 7 Eylül 1955 günü İstanbul, Ankara ve İzmir'de sıkıyönetim ilan edilmesine karar verilmiştir.1956 yılında muhalefeti baskı altına almak için Basın ve Toplantı Yasası'na getirilen kısıtlamalar da büyük ölçüde 6-7 Eylül olaylarıyla gerekçelendirilmiştir. Menderes hükûmetinin azınlıklara karşı baştaki liberal politikası, gittikçe zorlaşan ekonomik koşullarla değişir ve ilişkiler gerginleşir
Kıbrıs Türklerine yapılan baskılar, 1955 yılında Türkiye kamuoyunun gündeminde baş köşeye oturmuştur. O dönem Türkiye'de en çok satan gazete olan Hürriyet'in başlığında İstanbul'daki Rum azınlığın aralarında bağış toplayarak Kıbrıs Rumlarının ENOSİS çetelerine gönderdiğini yazıyordu. Dışişleri yetkilileri Londra'da Kıbrıs temaslarına devam ederken, Atatürk'ün Selanik'teki evinde bir bomba patlamasıyla ilgili haber, önce 6 Eylül 1955 günü saat 13.00 haberlerinde radyoda yayımlandı.
(Atatürk'ün Selanik'teki evine bomba attığı iddia edilen Selanik Üniversitesi Siyasal Bilgileri öğrencisi Oktay Engin daha sonra gıyabında mahkûm edilmiştir. Oktay Engin, 22 Şubat 1992 - 18 Eylül 1993 tarihleri arasında Nevşehir Valiliği'ne getirilmiştir.)
Bunun üzerine, “Atamızın evi bombalandı” manşetiyle ikinci baskı yapan Mithat Perin'in sahibi, Gökşin Sipahioğlu'nun yazı işleri müdürü olduğu DP yanlısı İstanbul Ekspres gazetesi genelde tirajı 20.000 civarında olduğu halde 6 Eylül'de 290.000 basmış ve o dönemde kurulmuş olan Kıbrıs Türktür Derneği üyelerince bütün İstanbul'da satılmaya ve halkı galeyana getirmek üzere kullanılmaya başlandı.
Aynı baskıda Kıbrıs Türktür Derneği genel sekreteri Kamil Önal Mukaddesata el uzatanlara bunu çok pahalıya ödeteceğiz, ödeteceğimizi alenen söylemekte de bir mahzur görmüyoruz diye yazmıştır.
Kıbrıs Türktür Cemiyeti'nin önayak olması ve diğer gençlik örgütleri, meslek kuruluşları, DP teşkilatı, bazı resmi ve gayriresmî makamların telkin ve teşvikiyle yerel kalabalıklar ve şehre dışarıdan getirilmiş olan kitlelerce 6 Eylül akşamı Cumhuriyet tarihinde görülmemiş bir yağma ve yıkım eylemi gerçekleştirildi.
6- 7 Eylül Olayları'nda resmi ve resmi olmayan kaynaklara göre ölmler, hasarlar ve tecavüze uğrayan kadınların bilgileri çelişmektedir. Türk basınına göre 11 kişi, bazı Yunan kaynaklarına göre 15 kişi öldürülmüştür. Sabancı Üniversitesi öğretim üyesi Dr. Dilek Güven'in Sabah gazetesine verdiği röportaja göre ölü sayısının az oluşu gruplara "ölü olmasın" emri verilmesi sebebiyledir. Resmî rakamlara göre 30 kişi, gayriresmî rakamlara göre 300 kişi yaralanmıştır. Güven'e göre resmi rakamlara göre altmış olan tecavüze uğrayan ve utanmalarından veya korkmalarından dolayı şikayette bulunamayan kadın sayısının 400’e yakın olduğu tahmin edilmektedir.
4.214 ev, 1.004 işyeri, 73 kilise, bir sinagog, iki manastır, 26 okul ile aralarında fabrika, otel, bar gibi yerlerin bulunduğu 5.317 mekân saldırıya uğramıştır.
Maddi hasarın, o günün değerine göre 150 milyon - 1 milyar Türk Lirası arasında olduğu tahmin edilmektedir. Demokrat Parti hükûmeti zarara uğrayıp tescil ettirenlere toplam 60 milyon Türk Lirası civarında tazminat ödemiştir.
Zamanın gazetelerine göre "asıl suçlu, Türkleri provoke eden Rumlardır". Halbuki 6-7 Eylül olaylarının sadece Kıbrıs'la ilgili olarak Rumlara yapılmış bir misilleme olmadığının bir göstergesi, tahrip edilen işyerlerinin sadece yüzde 59'u Rumlara aitken, kalan yüzde 17'sinin Ermenilere, yüzde 12'sinin Yahudilere ait olması, hatta dönmelere ve Müslüman olmuş Beyaz Ruslara ait mekânların bile saldırıya uğramasıdır.
Olayların başladığı saatlerde İstanbul'da olan başbakan Adnan Menderes saldırıların kontrol edilememesi üzerine Sapanca'dan çağrıldı ve sıkıyönetim ilan edildi. Olaylarla ilgili olarak önce 3.151 kişi tutuklandı. Sonradan bu sayı 5.104'e yükseldi.
İstifalar...
10 Eylül 1955 günü dönemin İçişleri Bakanı Namık Gedik istifa etti. Başlangıçta soruşturmalar Kıbrıs Türktür Cemiyeti ve gençlik örgütleri etrafında yoğunlaşan ve o günlerde ilan edilen sıkıyönetim savcıları tarafından yapılan ilk soruşturma ve yargılamalar, daha sonra DP iktidarının bastırması sonucunda komünistler suçlanmıştır. Aralarında Aziz Nesin, Nihat Sargın, Kemal Tahir, Asım Bezirci, Hasan İzzettin Dinamo ve Hulusi Dosdoğru'nun bulunduğu yaşayan fişlenmiş komünistler ile ölmüş dört komünist hakkında dava açıldı. Dava beraatle sonuçlandı ve tutukluların çoğu Aralık 1955'te serbest bırakıldı. Kısa süre sonra Kıbrıs Türktür Cemiyeti de kapatıldı. 1960 darbesinden sonra, bu olaylar Yassıada yargılamalarının gündemine oturdu. 27 Mayıs darbesinden sonra cunta tarafından organize edilen Yassıada Yargılamalarında olayların DP hükûmetinin başbakanı Adnan Menderes'in provokasyonu sonucu kontrolden çıktığı iddia edildi ve cunta mahkemesi Demokrat Parti yönetimini 6-7 Eylül olayları nedeniyle de cezalandırıldı.
Dr. Dilek Güven'e göre:
Kıbrıs Türktür Cemiyeti Başkanı Hikmet Bil ve üyeleri cezaevine girdi. Ama "Ya bizi serbest bırakırsınız ya da biz bazı şeyleri ifşa ederiz" deyince serbest bırakıldılar. Olaylar halkın üzerine kaldı. Çünkü mahkemede, "Türk milleti galeyana geldi, olayları gerçekleştirdi" denildi. Kimse ceza almadı. İkinci dava Yassıada'ydı. Menderes ve hükûmet üyeleri yargılandı. Bu davada da olaylar sadece hükûmet üyeleri üzerine yıkıldı. Menderes, defalarca MAH yani MİT Başkanı'nın mahkemeye çağrılmasını istedi. Ama hep reddedildi. Olaylar aydınlatılmadı.
Olayların ardından, Türkiye'de yaşayan binlerce Rum Türkiye'den göç etmiştir. Rum nüfusun zamanla azalmasıyla Rumların ekonomideki etkisi zayıflamaya başlamış ve daha önceki azınlıklara yönelik eylemlerde olduğu gibi Türklerin sermayeye hakim olması hızlanmıştır. Birkaç bin Rum ise özellikle Mersin ve Tarsus'a yerleşmişlerdir. Zamanla kalan Rumların da büyük çoğunluğu İstanbul'u terketmiştir. Nüfus mübadelesi sonucunda 1925 yılında yaklaşık 100.000'e düşen İstanbul'daki Rum nüfus, 2006 yılında 2.500 kişiye kadar düşmüştür. Ülkedeki toplumsal olarak çeşitli etnik yapıyı belirtmek için yaygın olarak yapılan "mozaik " benzetmesine atıfta bulunarak, 6-7 Eylül Olayları için Namık Gedik tarafından "mozaik çatladı" açıklaması yapılmıştır.
6-7 Eylül 1955 Olayları, Rumların büyük göç dalgalarıyla ülkeden ayrılmasına neden oldu. Gayrimüslimlerin büyük bir kısmı için, yaşananlar, Türk vatandaşı olarak kabul görmediklerinin kanıtı olmuştu. Hangi parti iktidarda olursa olsun, gelecekte de ayrımcılıklara maruz kalacakları düşüncesiyle ve kendilerini güvende hissetmedikleri için, özellikle Rumlar yurtdışına göç kararı vermişlerdir. Nesiller boyu bu topraklarda yaşamış olan İstanbul'un gayrimüslim yerlileri, bu gibi davranışlar sonucu evlerini ve anavatanlarını terk etmek durumunda bırakılmışlardır. Ancak hükûmetin o dönemde kabul etmediği olaylar 1998 yılı içinde bir meclis önergesi sırasında kabul edildi. Tazminat değeri olan 70.000 Lirayı vermeye hükûmet yanaşmadı.
6-7 Eylül olaylarının olduğu sırada Seferberlik Tetkik Kurulu'nda görevli olan, 1988-1990 yılları arasında MGK genel sekreterliği yapan Sabri Yirmibeşoğlu, gazeteci Fatih Güllapoğlu'na verdiği röportajda 6-7 Eylül olayları hakkında şu demeci vermiştir.
"6-7 Eylül de bir Özel Harp işidir. Muhteşem bir örgütlenmeydi. Amacına da ulaştı. (Bu sözleri Sabri Yirmibeşoğlu 21.09.2010 da bir televizyon kanalındaki röportajında yalanlamıştır)"
Son Eylül
Salkım Salkım Asılacak Adamlar
Beyoğlu'nun En Güzel Abisi
Bir Yerde Bir Gül Ağlar
Elenika
Kurtarılmış Haziran
Haymatlos
Tespih Taneleri
Bir Tutam Baharat
Güz Sancısı
Sürgün
Bu Son Olsun
Eve Dönüş
Zincir Bozan
Eylül Fırtınası
Dikenli Yol
Uzlaşma
Gülün Bittiği Yer
Kaynak: Vikipedi