Bursa’da 8 bin 500 yıllık tarihe sahip olduğu belirtilen Akçalar mevkisindeki Aktopraklık höyüğünde yapılan kazılarda, çakmak taşından yapılmış ok ucunun bel omuruna saplanması sonucu öldürülmüş bir kişiye ait iskelet bulundu.
Kazı ekibinden paleoantropolog Dr. Songül Alpaslan Roodenberg, AA muhabirine yaptığı açıklamada, yaklaşık 7 yıl önce Bursa Büyükşehir Belediyesinin destekleriyle başlayan kazıda önemli buluntulara ulaşıldığını belirterek, bölgede 8 bin 500 yıllık bir tarihin yattığını söyledi.
Günümüzden yaklaşık 8 bin 500 yıl öncesine tarihlenen alanın Anadolu’nun ilk çiftçi köylerinden biri olduğunu ifade eden Roodenberg, kazılarda bin yıllık yerleşim sürecini yansıtan kalıntıların yanı sıra 60’a yakın mezarın açığa çıkarıldığını bildirdi.
-"ÖLÜLER KENTİ"-
Neolitik ve kalkolitik dönemin farklı evrelerine ait bu mezarların önemli bir bölümünün milattan önce 6. bin yılın ortalarına tarihlenen alanda bulunduğunu vurgulayan Roodenberg, şöyle devam etti: "Kuzeybatı Anadolu’da kalkolitik çağa ait bilinen bu tek mezarlık aynı zamanda tarih öncesi insanın ölü gömme adetlerindeki önemli bir değişikliği ifade ediyor. Önceki dönemlerde ölüleri yerleşme içine gömme alışkanlığı, yerini bir ’ölüler kenti’ kavramına bırakmış oluyor. Ölü gömmede uyulan kurallar bugün olduğu gibi tarih öncesi insanın inanç sistemleri hakkında ipuçları barındırır.
Mezar yapısı, ölünün yatırılma biçimi ya da yanına bırakılan hediyeler gibi birçok ayrıntı bu konuda bilgi verir. Arkeolojik gözlemlerin yanı sıra başta antropoloji olmak üzere birçok bilim dalının yardımıyla iskeletlerden elde edilen veriler tarih öncesi doğal çevrenin canlandırılmasından insanın anatomik, genetik ve biyolojik özelliklerine kadar çok sayıda bilgiye ulaşılabilir."
-"ÖLÜM BİÇİMİ DİĞERLERİNDEN AYRILAN BİR İSKELET"-
Aktopraklık’ta açığa çıkarılan bir mezardaki gömünün, ölüm biçimiyle diğerlerinden ayrıldığını dile getiren Roodenberg, şöyle konuştu: "İlk kalkolitik dönem köyü sakinlerinden 30-35 yaşlarında bir erkeğe ait bu mezar, ilk bakışta olağandışı bir görüntü arz etmiyordu. Dönemin ölü gömme adetlerine uygun biçimde, bacakları karına çekili, büzülmüş pozisyonda sağ tarafına dönük olarak gömülmüş ve yanına kemikten yapılmış bir kaç buluntu bırakılmıştı. İskeletin detaylı incelenmesi sırasında omurganın alt bölgesine ait omurlardan birinde (3. bel omuru) bir ok ucunun yol açtığı derin bir yaralanma saptandı. Ok ucu, bu orta yaşlı Aktopraklık insanının ölüm sebebini de hemen hemen kesin bir biçimde anlatırken, ölüme neden olan aletin omura saplanmış bir şekilde günümüze kadar gelebilmesiyse oldukça ender rastlanacak bir durumdu."
-OK UCU KEMİĞE 12 MİLİMETRE SAPLANMIŞ-
Dr. Roodenberg, omurun yeri ve ok ucunun pozisyonunun, bireyin karnının alt bölümünden, nispeten sol taraftan yara aldığını gösterdiğini belirterek, "Çakmak taşından yapılan, trapez biçimli ok ucu kemiğe 12 milimetre derinlikte saplanmıştı. Üstelik saplandığı yerden geçen abdominal aorta zarar vermeden omura saplanma ihtimalinin çok düşük olması, bu bireyin yaralanmadan kısa bir süre sonra öldüğüne işaret ediyor" dedi.
Burada büyük olasılıkla aşırı kanama sonucu ani bir ölümün söz konusu olduğunu vurgulayan Roodenberg, şunları kaydetti: "Öyle görünüyor ki, köye çok uzak olmayan bir yerde yaralanmış ve öldükten kısa bir süre sonra yerleşmeye getirilebilmişti. Aksi takdirde ölü katılığı başladıktan sonra yakınlarının ölüye geleneksel büzülmüş pozisyonunu (hoker) vererek gömebilmeleri imkansızdı. Bu ölümcül yaralama olasılıkla yakın mesafeden ve yere düştükten sonra gerçekleşmişti. Okun vücuda saplanış biçimi ve yönü saplayanın daha yüksekte bulunduğunu gösteriyor. Olasılıkla genç adamın yaralanarak yere düşmesi oku saplayanın işini kolaylaştırmıştı. Ölen kişinin savaşçı, avcı ya da sadece bir köylü olduğunu söylemek imkansız olsa da pek sık rastlanmayan bu buluntuların yakın gelecekte dikkati çekeceği kesin."