AB 2020 itibariyle tüm bilimsel makalelerin bedelsiz ve özgürce paylaşılması için çalışmalara başladı.

AB üyesi ülkeler, Brüksel'deki Rekabet Konseyi'nde araştırma verilerinin mümkün olduğunca yeniden kullanılabilmesi için 2020’den itibaren bilimsel makalelere ücretsiz erişilebilmesine karar verdi.

Selim Gerçeker / Mynet Haber

Yeni İnovasyon Prensibi’ne göre Avrupa yasaması, akademinin inovasyon üzerindeki etkisini dikkate almak zorunda.

Hollanda Eğitim, Kültür ve Bilim Müsteşarı Sander Dekker başkanlığında gerçekleşen konseyde oy birliğiyle ciddi adımlar atılmaya karar verilirken "Araştırma ve inovasyon, ekonomik büyüme ve daha fazla iş olanağı sunmanın yanı sıra toplumsal problemlere de çözümler üretiyor. Bu da daha güçlü bir Avrupa demek. Buna ulaşmak için Avrupa araştırmacılar ve girişimcilerin yerleşmesi ve şirketlerin yatırım yapabilmesi için mümkün olduğunca çekici kılınmalıdır. Bu da bilginin özgürce paylaşılmasını gerektirir. " açıklamasıyla bilginin önemine dem vurdu.

Reklam
Reklam

Kısaca AB'ye göre inovasyon ve gelişmin tek yolu bilginin açık ve bedelsiz olarak halka sunulması. Daha fazla bilgiyle yapılan yatırımların daha verimli olacağını düşünen AB, 2020’den itibaren, kamu fonu ile gerçekleştirilen araştırmaların sonucuna dair tüm bilimsel yayınları ücretsiz olarak halka açmak istiyor. Ayrıca bu yayınların ve araştırma verilerinin tekrar düzenlenmesi de planlanıyor.

Peki ya Türkiye'de?

Akademik bilginin, araştırma verilerinin ve bilimsel yayınların kamulaştırılması özellikle bilim ve inovasyon anlamında devrim niteliğinde bir gelişme. Ancak ülkemizde bu devrim niteliğindeki gelişmeden ne kadar yararlanabileceğimiz merak konusu. Türkiye'de eğitim, bilim ve akademinin sürekli aşağılandığına şahit olduk. Buna yakın zamanda örnek olarak; Sabahattin Zaim Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Bülent Arı, okuma oranı arttıkça kendisine afakanlar bastığını söylerken, cahil ve okumamış halka daha çok güvendiğini söyledi. Her ne kadar bu açıklamalarından sonra rektör yardımcısı görevinden alınsa da böyle düşüncede bir insanın uzun yıllar rektörlük yapması öğrencileri üzerinde olumsuz etkiler yaratmış olabilir.

Reklam
Reklam

Levent Gültekin eğitim sisteminin kötülüğüne dem vurdu

Levent Gültekin geçtiğimiz aylarda Microsoft'un yapay zeka çalışmalarının dehşet veren sonuçlarından yola çıkarak Türkiye'deki eğitim sistemini görünce içine düşmüş olduğu dehşeti yazdı.

İlk başta lise öğrencileriyle konuştuğunu belirten Gültekin, çocukların başarısız olduğu derslerden bile geçtiğini daha sonra yaptığı araştırmalarla hocaların çocukları başarısz olduğu halde derslerden geçirdiğini öğreniyor. Bu da son dönemlerde üniversite giriş sınavlarındaki inanılmaz başarı düşüşünü açıklıyor.

Ayrıca yazısında üniversite hocalarıyla da görüştüğünü belirten Gültekin “Öğrenci kalitesi o kadar düştü ki ders anlatamıyoruz, çünkü anlamıyorlar”, “Bırak herhangi bir bilgiyi Türkçe cümle kuramıyorlar” feryadının da yükseldiğini yazıyor. Ortaokul ve lisede adam akıllı eğitim alamayan öğrenciler üniversitede hazırlıksız temelsiz şekilde eğitim almaya çalışıyor.

Reklam
Reklam

Peki eğitimin kalitesi gerçekten IQ skorlarını etkiler mi?

Jacub Marian isimli genç bir akademisyenin blogunda 2012'de yayınlanan yazıda eğitim kalitesinin IQ skoruna büyük etkide bulunduğu belirtiliyor. Aslında dikkate alınması gereken kısım; düşük IQ seviyesi doğuştan gelen zekadan çok, geniş çaplı kaliteli eğitim alamamanın bir göstergesi. Kısaca her ne kadar doğuştan gelen IQ'nuz düşük ya da yüksek de olsa, zekanızın gelişmesi ya da gerilemesi aldığınız eğitimin seviyesine bağlı.

Genç akademisyen yaptığı araştırmalar sonucu Avrupa'da sürekli güncellenen bir IQ haritası çıkarmış. 89-88 arası IQ seviyesiyle dikkat çeken Türkiye, Avrupa ülkeleri arasında sadece yeni kurulmuş birkaç ülkenin üzerine çıkabilmiş.

Ülkemizin içinde bulunduğu vahim durumu bu kez bize OECD eğitim verileri gösteriyor

Daha doğrusu gösteremiyor çünkü listede bile yokuz!

Reklam
Reklam

Organisation for Economic Co-operation and Development (Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü) OECD'in yapmış olduğu araştırmalar sonucu ortaya çıkan eğitim verilerinde en az üst orta öğretim (lise ve muadili) derecesine sahip gençlerin sayısı 2012'de %54'e kadar düştü. Türkiye'de 25-34 yaş arası üst orta eğitim sahibi gençlerin oranı 2010'da %58, 2005'te ise %63'tü. Buna rağmen Türkiye GSMH'sinin sadece %4'ünü eğitim kurumları ve eğitimle ilgili alanlara ayırıyor. Bu %6'lık oran OECD ülkeleri ortalamasının maalesef altında. Eğitim Türkiye'nin toplam kamu giderlerinin %11'ini oluşturuyor ve bu da %13 olan OECD'in yine ortalamasının altında kalıyor.

Peki ya bu halde AB'nin kamusallaştırdığı bilgilerden nasıl faydalanacağız?

Bilginin parayla satılmayacağını, akademik bilginin halka açılması gerektiğini ve bunun büyük fayda sağlayacağını düşünen AB 2020'de ücretsiz erişim için kolları sıvadı ancak... hem gençlerimizin daha doğru düzgün kendi dillerini bile konuşamadığını belirten Leven Gültekin'in aktardıklarından, hem genç akademisyen Jacub Marian'ın verilerinden, hem de OECD'in istatistiklerinden sonra aklımıza birkaç soru takıldı: Bizim gençlerimiz akademik seviyedeki bu bedelsiz bilgilerden nasıl yararlanacak? Hergün köprüler, havalimanları ve din okulları açılırken eğitime ve akademiye yatırım yapmadan nasıl AB'nin kamuya açacağı makalelerden yarar sağlayabileceğiz? Bunlar olmadan Türkiye nasıl kalkınacak?

Reklam
Reklam