AB ile durum farklılaşıyor

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Japonya’ya resmi ziyareti sonrasında Tokyo’dan İstanbul’a dönerken uçakta gündeme ilişkin soruları yanıtladı.

Bir soru üzerine füze savunma sistemi ihalesinde sona yaklaşıldığını belirten Cumhurbaşkanı, “Çin Devlet Başkanı G-20 çerçevesinde kasım ayında Türkiye’de olacak. Bu konuyu görüşeceğiz. Ayrıca, Fransa Devlet Başkanı Hollande da bu konuda bir mektup gönderdi” dedi. Brüksel temaslarıyla ilgili ise “Uzun bir aradan sonra ilk kez AB yetkililerini Türkiye’ye karşı olumlu bir tavır içerisinde gördüm. Durum farklılaşıyor” diye konuşan Erdoğan, şöyle devam etti:

RUSYA BÖLGEYİ SINIYOR

Rusya’nın hava operasyonlarıyla müdahil olduğu Suriye kriziyle ilgili gerilim sürüyor.NATO, Türkiye’ye destek için gerekirse ‘Çekiç Güç’ gönderilebileceğini açıkladı.

Reklam
Reklam

Hazar’dan füzelerin de atıldığı gelişmeler sonrasında, gerekirse 48 saatte Türkiye’ye NATO güçlerinin konuşlandırılabileceği açıklandı. Türkiye’nin yanında olduklarını vurguladılar. Rusya, adeta bölgeyi sınıyor. Rusya bu şekilde davranarak dost kazanamaz, tam tersine dostlarını kaybedebilir.

Bu ortamda Türkiye’nin füze savunma sistemi ihalesi sürecinde bir hızlanma olacak mı?

Neticelendirme aşamasına yaklaşıyoruz. Kasım ayında Çin Devlet Başkanı G-20 çerçevesinde Türkiye’de olacak. Fransa da teklifini yenilemiş durumda. Hollande, Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu sırasında görüştüğü Ahmet Bey (Başbakan Ahmet Davutoğlu) aracılığıyla bana bir mektup gönderdi. Türkiye olarak füze ihalesinde üzerinde durduğumuz konu, ortak üretim ve teknoloji kazanımı.

Bu konuda teknik ayrıntıların yanı sıra tercihlerde siyasi bir durum da söz konusu mu? Çünkü Suriye konusunda Rusya-İran-Çin safı oluşmakta. Şanghay İşbirliği Teşkilatı’na ilişkin bazı beyanatlarınız da olmuştu. Son durum nedir?

Şartlar sizi zaman zaman bir yere doğru sürükleyebiliyor. Benim o beyanatlarımın en önemli sebebi, Avrupa Birliği’nin (AB) 50 yılı aşkın bir süredir bizi oyalamakta olması. Fakat Brüksel’deki son temaslarda, uzun bir aradan sonra ilk kez AB yetkililerini Türkiye’ye karşı olumlu bir tavır içerisinde gördüm. Durum farklılaşıyor.

Reklam
Reklam

MERKEL’E G-20’DE SORARIM

Almanya Başbakanı Angela Merkel, son açıklamasında yine Türkiye’nin AB’ye ‘imtiyazlı üye’ formülüyle girmesini istediğini söyledi. Yani, Türkiye ile ilgili görüşlerini değişmediğini ortaya koydu...

Gerçi yeni bir şey değil. Şansölye Merkel, ‘imtiyaz’ ifadesini hep kullanır. Kendisine de söyledim. Bu aslında Almanya’nın görüşü değil. Mesela Schröder, hiç o tür bir ifade kullanmadı. Merkel’in koalisyon ortağı aynı fikirde mi? Mesela Almanya Dışişleri Bakanı ne diyor bu konuda, merak ediyorum. Şansölye Merkel ile geçenlerde telefonla da görüştük. Yeri gelseydi ‘Hâlâ aynı noktada mısınız?’ diye sorardım. G-20 sırasında sorabilirim de. Koalisyon ortağı ile de görüşeceğiz.

Rusya’nın da bombardımana başlamasının ardından AB, Suriye’den yeni bir göç dalgasından endişe ediyor mu? Türkiye’ye ilginin artmasının sebebi bu da olabilir mi?

Ölüm insanlara her şeyi yaptırır. Orada terör devam etikçe yeni bir göç dalgası olabilir tabii. Bombardıman var, terör var. Rejim bu işin kara harekâtını üstlendi, Rusya hava harekâtını... İran da destek oluyor. Mülteciler konusunda Türkiye’nin yaptıklarını AB ülkeleri dahil herkes takdir ediyor. Ama külfet paylaşımı konusunda şu ana kadar ciddi bir şey yapmadılar. İlk kez, bir şeyler yapmaları gerektiğini idrak etmiş görünüyorlar.

Reklam
Reklam

DAİŞ’TE BATI’NIN SİLAHI VAR

Rusya’nın arabuluculuğu neticesi rejim ile PYD arasında bir anlaşma yapıldı. Ne düşünüyorsunuz?

PYD zaten rejim desteklidir. PKK’nın da içinde olduğu bir örgüttür. Rusya kara harekâtında kullanmak üzere PYD ile anlaşma yapabilir. Buna hazır durumdalar. Aynı şekilde başkaları ile de yapabilirler. Bakıyorsunuz, DAİŞ’in elinde Batı ülkelerinin silahları var, Rus silahları da var. Bunu sorunca rahatsız oluyorlar.

Son gelişmelerin ardından Türkiye’nin Suriye politikasında bir değişiklik söz konusu olabilir mi? Mesela Şam rejimiyle ilişkiye geçilebilir mi?

Suriye’deki mevcut rejim, bir terör devletidir. Biz pozisyonumuzu değiştirmeyiz. O rejim yüzünden 350 bin insan öldü, 5 milyon insan ülkesini terk etti. 7 milyon insan ülke içinde yer değiştirdi. Toplam 12 milyon. Herkesin sorduğu şu: Esed giderse, yerini DAİŞ mi alacak? Halbuki Esed giderse, yönetimin Suriye halkına geçeceğini düşünmek de pekâlâ mümkün. Suriye’yi yönetebilecek, ülkesinin dışında bulunan nitelikli insanlar olduğunu biliyoruz. Bu nedenle baştan beri Özgür Suriye Ordusu’nu destekliyoruz. Esed ile ilgili olumlu pozisyon almamız mümkün değil.

Reklam
Reklam

Ortadoğu’daki son gelişmeler, İsrail-Türkiye ilişkilerinin normalleşmesini hızlandırır mı?

Bu konuda ne zaman umutlanılsa, hemen bir şeyler oluyor. Tam olumlu adımlar atılacak, ilişkiler normale dönebilir denilirken, bir bakıyorsunuz İsrail, Mescid-i Aksa’yı basıyor. O kutsal mekân, Müslümanların şah damarı. Damarı kesmeye kalkarsanız nasıl el uzatacağız? Mescid-i Aksa’ya girip zarar veriyorlar, Osmanlı döneminden kalan vitrayları kırıyorlar. İyi niyet karşılıklı olmalı. Biz elimizi uzattığımız zaman, karşımızdaki el yumruk olmamalı. Mavi Marmara olayının ardından Obama devreye girdi, özür dilediler. Tazminat ve ambargo konusunda belli bir noktaya gelmiştik ki Gazze’yi bombaladılar.

KARABULUTLARI MİLLETİMİZ DAĞITIR

HDP Eş Genel Başkanı, teröristlerin cenazesine katılmayan milletvekilleri için parti içi disiplin sürecini başlatacaklarını açıkladı. Buna ilişkin değerlendirmeniz nedir?

Şaşırtıcı bir gelişme değil. Böylece kendilerini ele vermiş oluyorlar. Yeni kampanyalarında, sözüm ona, ‘PKK bizden değil, biz de PKK’dan değiliz’ mesajı vermeye çalışmışlardı. Adeta suçüstü yakalanmış durumdalar. Millet onların bu durumunu elbette nazarı itibara alacaktır. ‘Çatışmasızlık’ diye bir ifadeyle halkı kandırabileceklerini zannediyorlar. İktidarı ve şahsımı suçlamaya kalkıyorlar. Milletimizin, 1 Kasım’da demokrasi mekanizmasını çalıştıracağına, ferasetini ortaya koyacağına, ülkemiz üzerinde oluşturmaya çalışılan karabulutları dağıtacağına inanıyorum.

Reklam
Reklam